Çanakkale Zaferi 'Mustafa Kemalsiz' anlatılabilir mi ?

YAŞAM (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 12.04.2019 - 20:30, Güncelleme: 28.03.2022 - 15:39 2131+ kez okundu.
 

Çanakkale Zaferi 'Mustafa Kemalsiz' anlatılabilir mi ?

18 Mart 2019 1950’li yıllardan buyana aralıksız devam eden kafa karıştırma operasyonlarının ne derece etkili olduğunu artık çok net gözlemliyoruz. Çanakkale Zaferi anma programları ve zafer kutlamaları, kitabım “Çanakkale 1915 – Yalanlar, İftiralar, Polemikler” (1) ikinci baskıya hazırlanırken gerçekleşti. Bir kez daha gördük ki, bazı siyasi/bürokratik kesimler Çanakkale Savaşı ile Mustafa Kemal adını yan yana anmamak için çok çok özel çaba harcıyor. Bunlara son yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı önderlik ediyor -artık gelenek haline geldi- 18 Mart haftasındaki Cuma hutbesinde bu yıl da Mustafa Kemal’in adı anılmadı.
Ve gerçekten inanılmaz bir gelişme daha yaşandı… Genelkurmay’ın 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi afişlerinde, Mustafa Kemal Atatürk’e yer verilmedi… Bu afişler TSK’nın web sitesinde yayınlandı. Genelkurmay’ın “Mustafa Kemalsiz Çanakkale Zaferi” afişleri, “Bugünleri de mi görecektik?” manşetine konu oldu. (Sözcü Gazetesi, 18-3-2017) Çanakkale’den Mustafa Kemal’in adını silmeye, 18 Mart’taki zafer törenlerinde adını ısrarla gözden kaçırmaya çalışanlar, bu tavırlarına eskiden beri “törenlerin deniz zaferi ile ilgili olduğu” gerekçesini dayanak yapmaya çalışıyorlar. Oysa 18 Mart’taki deniz savaşı ile 24-25 Nisan’da başlayan kara savaşları zincirleme gelişmelerdir. Çanakkale Savaşı bir bütündür. 18 Mart’taki deniz savaşı öncesindeki 3 Kasım ve 19-25 Şubat bombardımanları da Çanakkale Savaşı’nın içindedir. Düşmanların tası tarağı toplayıp Gelibolu’dan kaçtığı gece de… Üstelik 18 Mart Deniz Savaşı’nda (Mustafa Kemal denizci değil ya, bu nedenle) kesin olarak orada değildir“zannedenlere”, bunu böyle yazıp çizenlere kötü bir haberim var maalesef… Aynı zamanda Eceabat (Maydos) Bölgesi Kuvvetleri Komutanı olan 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal, 18 Mart 1915’teki deniz savaşı sırasında tabii ki Gelibolu yarımadasındadır ve üstelik o gün itibarıyla bağlı bulunduğu Müstahkem Mevkii Komutanı Albay Cevat [Çobanlı] Bey’le birlikte, bölgesinde alınmış tedbirleri incelemektedir. Cevat Bey’in yokluğunda Müstahkem Mevkii Komutanlığını da Selahaddin Adil Bey yürütmektedir. İsteyen Cevat Bey’in, ikna olmak için yeterli bulmayan, Selahaddin Adil Bey’in anılarına bakar. 18 Mart günü, kim neredeymiş görür. 18 Mart 1915 savaşının adı deniz savaşıdır ama iki donanma arasında geçmez. Müttefik donanması, Boğazın iki yanındaki Türk topçusunu susturup Çanakkale Boğazı’ndan serbestçe geçip başkent İstanbul’a gitmek ister, hem topçu hem de mayınlar buna müsaade etmez. Düşman bakar ki, donanmanın denizden geçebilmesi mümkün olmuyor, tabyaları karadan ele geçirip (çünkü tabyalardan top atışı altında mayın temizliği imkânsızdır) Boğazı donanmaya açmak için kara harekâtına girişir. Deniz harekâtının da, aynı donanmanın sahile çıkan müttefik askerlerini bombardımanla desteklediği kara harekâtının da nihai amacı Çanakkale Boğazı’nı İstanbul’a doğru dümen tutacak müttefik filosuna açmaktır. Bu nedenle o bölgedeki savaşı, deniz-kara diye birbirinden ayırmanın kendi içinde mantığı yoktur. Tek kalemde Çanakkale Savaşı ifadesi, tümünü içine alır. Her yıl 18 Mart’ta tören yapılmakla birlikte, organizasyonlar Çanakkale Zaferi adı altında deniz-kara savaşlarının tümü için düzenlenmekte, on binlerce aziz şehidimiz topluca anılmaktadır. Hatırlayınız… Çanakkale Zaferi anmalarında hep 250 bin şehitten söz edilir… (Bu rakam toplam savaş kaybıdır… Sayısı 57.000’i biraz aşan Mehmetçik ve subay savaş meydanlarında şehit düşmüştür… Yaralılar, hastalıktan yaşamını kaybedenler, kaçaklar, esir düşenler… Genel toplam böylece 250 bine ulaşıyor) Oysa 18 Mart Deniz Savaşı sırasında şehit düşen Osmanlı askeri sayısı sadece ve sadece 93’tür… Demek ki… Eğer 250 bin şehitten söz ediyorsanız…. Çanakkale Savaşları’nın tümünü ele alıyorsunuz demektir… İşte tam da bu nedenle, Çanakkale 1915, Mustafa Kemalsiz anlatılamaz… Adı zikredilmeksizin anlatılırsa eksik olur, yanlış olur, yalan olur, çok büyük haksızlık olur… Mustafa Kemal’in savaşın başında yarbay olan rütbesinin beş hafta sonra (haziran) albaylığa yükseltildiğini ve savaşın sonuna kadar birliklerini albay rütbesiyle yönettiğini ısrarla görmezden gelme gayretine girenlerin, adını anmak zorunda kaldıklarında hep “Yarbay Mustafa Kemal” ifadesini ön plana aldıklarına dikkatinizi çekerim… Bu ifadeye de (düşük rütbeli bir subaydı diye) gizli bir anlam yüklemeye çalışırlar. Oysa gözden kaçırdıkları detaylar var. Osmanlı döneminde askeri rütbeler ve o rütbelere karşılık gelen askeri kuvvetlerin büyüklüğü, bugünkünden biraz farklıydı. Örneğin Osmanlı ordusunda orgenerallik yoktu. Generallerin rütbe sıralaması, mirliva (tuğgeneral), ferik (tümgeneral), 1. ferik (korgeneral) ve müşir (mareşal) olarak sıralanıyordu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bugünkü çağdaş yapısında ise ordu komutanlığı için orgeneral, kolordu komutanlığı için korgeneral, tümen komutanlığı için tümgeneral, tugay komutanlığı için tuğgeneral rütbesinde olmak esastır. Bugün TSK’da albaylar alay komutanı, yarbay veya binbaşılar ise tabur komutanıdır. Bölüklere de yüzbaşı veya üsteğmenler komuta eder. Gelibolu yarımadasına çıkan İngiliz-Anzak ve Fransız birliklerinde daha 1915’te rütbe-birlik düzeni, aynen bugünkü TSK gibidir. Dolayısıyla Ağustos 1915 itibarıyla Çanakkale’deki müttefik birliklerine baktığımızda, kolordu komutanlarının korgeneral, tümen komutanlarının tümgeneral, tugay komutanlarının tuğgeneral olduğunu görürüz. Daha alt rütbelerde de komuta düzeni bugünküyle aynıdır. Osmanlı’nın ordu düzenine gelince.. O yıllarda uygulanan Rütbelerin İndirilmesi Kanunu (Tasfiye-i Rütep), yaşlı paşaların orduyla ilişiğinin kesilmesi ve savaş kayıplarının da etkisiyle durum farklı… 1915’te Çanakkale’deki Türk ordusunda yüzbaşı ve binbaşılar genellikle tabur komutanı olarak karşımıza çıkar ama bazen alay komutanı binbaşılara da rastlarız. Alaylara genellikle yarbaylar komuta eder, yapılaşmada tugaya ender rastlanır, tümen komutanlıklarını da yarbay ve albaylar yürütür. Kurmay albay ve tuğgeneraller (mirliva) ise kolordu komutanı olarak karşımıza çıkar. Çanakkale’de tuğgeneral, tümgeneral ve mareşal (müşir) rütbesinde paşalar, ordu komutanı olarak görev yapmıştır. Şimdi gelelin asıl can alıcı bilgiye… Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal kurmay albaydır ama sadece 9-10 Ağustos’ta Conkbayırı ve Anafartalar’da onun karşısına çıkan düşman kuvvetlerinde 9 general birden sahada bulunmaktadır. Suvla harekâtında Korgeneral Stopfort, Tümgeneral H.V. Cox, Tümgeneral F.E. Johnston, Tümgeneral John Lindley, Tümgeneral Frederick Hammersley; Conkbayırı’nda General Cayley, General Baldwin, General Cooper ve General Collie. Anafartalar Grubu Komutanı Kurmay Albay Mustafa Kemal’in bizzat yönettiği 10 Ağustos’taki Türk taarruzu sırasında İngiliz ordusunun generalleri Baldwin, Cayley ve Collie ölmüş, Cooper ağır yaralanmıştır. Mustafa Kemal ile ilgili yalan-yanlış bilgi ve iftira üretenlere bu durumu nasıl yorumladıklarını sormak gerekmez mi? Madem Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki rütbesi de, savaştaki rolü de pek önemsizdi, karşısında 9 generalin birden bulunmasını nasıl izah edeceksiniz? Bizim bazı yazarların “yarbay” küçümsemesinin altında, işte bu hesap bilmezlik yatar. Yarbay Mustafa Kemal’in ilk görevi 19. Tümen komutanlığıdır. Emri altındaki birliğin asker sayısı bakımından, rütbesi aslında tümgeneralliğe eşittir. Mustafa Kemal albay rütbesiyle ise Anafartalar Grup Komutanı olarak fiilen orgeneral yetkisi kullanmıştır. Ağustos ayındaki Anafartalar savaşlarında, Gelibolu Yarımadası’ndaki tüm Türk birliklerinden oluşan Osmanlı 5. Ordusu’nun yarısından fazlasına (toplam 18 tümenden 10’una, yani 3 kolorduya) komuta etmiştir. Osmanlı’nın o dönemdeki kuvvet-komuta düzenini incelemeyenler, Mustafa Kemal’i küçümsemek amacıyla“yarbay” rütbesini öne sürüyorlar. Çünkü aktardığımız bu detaylar gözden kaçtığında yanılgı dolu yorumlar üretmek kaçınılmaz oluyor… Çaresi yok… Yalan-yanlış-uydurma tarihe karşı, gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz… Gerçekleri anlatabilmek için hep beraber çaba harcayacağız. Unutmayalım… Okur desteği ve güveni, paha biçilmez bir hazinedir… Dipnot: 1) Tayfun Çavuşoğlu, “Çanakkale 1915, Yalanlar-İftiralar-Polemikler”, Kastaş Yayınları, 2014, 1. baskı… Kitabın ikinci baskısı için bugünlerde hazırlıklar sürüyor. Bu yazıda temel olarak, 2. Baskıda yer alacak “Yeni Baskıya Önsöz” bölümünden yararlanılmıştır. Tayfun ÇAVUŞOĞLU
18 Mart 2019 1950’li yıllardan buyana aralıksız devam eden kafa karıştırma operasyonlarının ne derece etkili olduğunu artık çok net gözlemliyoruz. Çanakkale Zaferi anma programları ve zafer kutlamaları, kitabım “Çanakkale 1915 – Yalanlar, İftiralar, Polemikler” (1) ikinci baskıya hazırlanırken gerçekleşti. Bir kez daha gördük ki, bazı siyasi/bürokratik kesimler Çanakkale Savaşı ile Mustafa Kemal adını yan yana anmamak için çok çok özel çaba harcıyor. Bunlara son yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı önderlik ediyor -artık gelenek haline geldi- 18 Mart haftasındaki Cuma hutbesinde bu yıl da Mustafa Kemal’in adı anılmadı.

Ve gerçekten inanılmaz bir gelişme daha yaşandı…
Genelkurmay’ın 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi afişlerinde, Mustafa Kemal Atatürk’e yer verilmedi… Bu afişler TSK’nın web sitesinde yayınlandı. Genelkurmay’ın “Mustafa Kemalsiz Çanakkale Zaferi” afişleri, “Bugünleri de mi görecektik?” manşetine konu oldu. (Sözcü Gazetesi, 18-3-2017)

Çanakkale’den Mustafa Kemal’in adını silmeye, 18 Mart’taki zafer törenlerinde adını ısrarla gözden kaçırmaya çalışanlar, bu tavırlarına eskiden beri “törenlerin deniz zaferi ile ilgili olduğu” gerekçesini dayanak yapmaya çalışıyorlar. Oysa 18 Mart’taki deniz savaşı ile 24-25 Nisan’da başlayan kara savaşları zincirleme gelişmelerdir. Çanakkale Savaşı bir bütündür. 18 Mart’taki deniz savaşı öncesindeki 3 Kasım ve 19-25 Şubat bombardımanları da Çanakkale Savaşı’nın içindedir. Düşmanların tası tarağı toplayıp Gelibolu’dan kaçtığı gece de…

Üstelik 18 Mart Deniz Savaşı’nda (Mustafa Kemal denizci değil ya, bu nedenle) kesin olarak orada değildir“zannedenlere”, bunu böyle yazıp çizenlere kötü bir haberim var maalesef… Aynı zamanda Eceabat (Maydos) Bölgesi Kuvvetleri Komutanı olan 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal, 18 Mart 1915’teki deniz savaşı sırasında tabii ki Gelibolu yarımadasındadır ve üstelik o gün itibarıyla bağlı bulunduğu Müstahkem Mevkii Komutanı Albay Cevat [Çobanlı] Bey’le birlikte, bölgesinde alınmış tedbirleri incelemektedir. Cevat Bey’in yokluğunda Müstahkem Mevkii Komutanlığını da Selahaddin Adil Bey yürütmektedir. İsteyen Cevat Bey’in, ikna olmak için yeterli bulmayan, Selahaddin Adil Bey’in anılarına bakar. 18 Mart günü, kim neredeymiş görür.

18 Mart 1915 savaşının adı deniz savaşıdır ama iki donanma arasında geçmez. Müttefik donanması, Boğazın iki yanındaki Türk topçusunu susturup Çanakkale Boğazı’ndan serbestçe geçip başkent İstanbul’a gitmek ister, hem topçu hem de mayınlar buna müsaade etmez. Düşman bakar ki, donanmanın denizden geçebilmesi mümkün olmuyor, tabyaları karadan ele geçirip (çünkü tabyalardan top atışı altında mayın temizliği imkânsızdır) Boğazı donanmaya açmak için kara harekâtına girişir.

Deniz harekâtının da, aynı donanmanın sahile çıkan müttefik askerlerini bombardımanla desteklediği kara harekâtının da nihai amacı Çanakkale Boğazı’nı İstanbul’a doğru dümen tutacak müttefik filosuna açmaktır. Bu nedenle o bölgedeki savaşı, deniz-kara diye birbirinden ayırmanın kendi içinde mantığı yoktur. Tek kalemde Çanakkale Savaşı ifadesi, tümünü içine alır.

Her yıl 18 Mart’ta tören yapılmakla birlikte, organizasyonlar Çanakkale Zaferi adı altında deniz-kara savaşlarının tümü için düzenlenmekte, on binlerce aziz şehidimiz topluca anılmaktadır. Hatırlayınız… Çanakkale Zaferi anmalarında hep 250 bin şehitten söz edilir… (Bu rakam toplam savaş kaybıdır… Sayısı 57.000’i biraz aşan Mehmetçik ve subay savaş meydanlarında şehit düşmüştür… Yaralılar, hastalıktan yaşamını kaybedenler, kaçaklar, esir düşenler… Genel toplam böylece 250 bine ulaşıyor) Oysa 18 Mart Deniz Savaşı sırasında şehit düşen Osmanlı askeri sayısı sadece ve sadece 93’tür… Demek ki… Eğer 250 bin şehitten söz ediyorsanız…. Çanakkale Savaşları’nın tümünü ele alıyorsunuz demektir…

İşte tam da bu nedenle, Çanakkale 1915, Mustafa Kemalsiz anlatılamaz… Adı zikredilmeksizin anlatılırsa eksik olur, yanlış olur, yalan olur, çok büyük haksızlık olur…

https://www.belgeseltarih.com/wp-content/uploads/2019/03/yarbay.jpg

Mustafa Kemal’in savaşın başında yarbay olan rütbesinin beş hafta sonra (haziran) albaylığa yükseltildiğini ve savaşın sonuna kadar birliklerini albay rütbesiyle yönettiğini ısrarla görmezden gelme gayretine girenlerin, adını anmak zorunda kaldıklarında hep “Yarbay Mustafa Kemal” ifadesini ön plana aldıklarına dikkatinizi çekerim… Bu ifadeye de (düşük rütbeli bir subaydı diye) gizli bir anlam yüklemeye çalışırlar.

Oysa gözden kaçırdıkları detaylar var. Osmanlı döneminde askeri rütbeler ve o rütbelere karşılık gelen askeri kuvvetlerin büyüklüğü, bugünkünden biraz farklıydı. Örneğin Osmanlı ordusunda orgenerallik yoktu. Generallerin rütbe sıralaması, mirliva (tuğgeneral), ferik (tümgeneral), 1. ferik (korgeneral) ve müşir (mareşal) olarak sıralanıyordu.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bugünkü çağdaş yapısında ise ordu komutanlığı için orgeneral, kolordu komutanlığı için korgeneral, tümen komutanlığı için tümgeneral, tugay komutanlığı için tuğgeneral rütbesinde olmak esastır. Bugün TSK’da albaylar alay komutanı, yarbay veya binbaşılar ise tabur komutanıdır. Bölüklere de yüzbaşı veya üsteğmenler komuta eder.

Gelibolu yarımadasına çıkan İngiliz-Anzak ve Fransız birliklerinde daha 1915’te rütbe-birlik düzeni, aynen bugünkü TSK gibidir. Dolayısıyla Ağustos 1915 itibarıyla Çanakkale’deki müttefik birliklerine baktığımızda, kolordu komutanlarının korgeneral, tümen komutanlarının tümgeneral, tugay komutanlarının tuğgeneral olduğunu görürüz. Daha alt rütbelerde de komuta düzeni bugünküyle aynıdır.

Osmanlı’nın ordu düzenine gelince.. O yıllarda uygulanan Rütbelerin İndirilmesi Kanunu (Tasfiye-i Rütep), yaşlı paşaların orduyla ilişiğinin kesilmesi ve savaş kayıplarının da etkisiyle durum farklı… 1915’te Çanakkale’deki Türk ordusunda yüzbaşı ve binbaşılar genellikle tabur komutanı olarak karşımıza çıkar ama bazen alay komutanı binbaşılara da rastlarız. Alaylara genellikle yarbaylar komuta eder, yapılaşmada tugaya ender rastlanır, tümen komutanlıklarını da yarbay ve albaylar yürütür. Kurmay albay ve tuğgeneraller (mirliva) ise kolordu komutanı olarak karşımıza çıkar.

Çanakkale’de tuğgeneral, tümgeneral ve mareşal (müşir) rütbesinde paşalar, ordu komutanı olarak görev yapmıştır.

Şimdi gelelin asıl can alıcı bilgiye…

Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal kurmay albaydır ama sadece 9-10 Ağustos’ta Conkbayırı ve Anafartalar’da onun karşısına çıkan düşman kuvvetlerinde 9 general birden sahada bulunmaktadır. Suvla harekâtında Korgeneral Stopfort, Tümgeneral H.V. Cox, Tümgeneral F.E. Johnston, Tümgeneral John Lindley, Tümgeneral Frederick Hammersley; Conkbayırı’nda General Cayley, General Baldwin, General Cooper ve General Collie.

Anafartalar Grubu Komutanı Kurmay Albay Mustafa Kemal’in bizzat yönettiği 10 Ağustos’taki Türk taarruzu sırasında İngiliz ordusunun generalleri Baldwin, Cayley ve Collie ölmüş, Cooper ağır yaralanmıştır.

Mustafa Kemal ile ilgili yalan-yanlış bilgi ve iftira üretenlere bu durumu nasıl yorumladıklarını sormak gerekmez mi? Madem Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki rütbesi de, savaştaki rolü de pek önemsizdi, karşısında 9 generalin birden bulunmasını nasıl izah edeceksiniz?

Bizim bazı yazarların “yarbay” küçümsemesinin altında, işte bu hesap bilmezlik yatar.

Yarbay Mustafa Kemal’in ilk görevi 19. Tümen komutanlığıdır. Emri altındaki birliğin asker sayısı bakımından, rütbesi aslında tümgeneralliğe eşittir. Mustafa Kemal albay rütbesiyle ise Anafartalar Grup Komutanı olarak fiilen orgeneral yetkisi kullanmıştır. Ağustos ayındaki Anafartalar savaşlarında, Gelibolu Yarımadası’ndaki tüm Türk birliklerinden oluşan Osmanlı 5. Ordusu’nun yarısından fazlasına (toplam 18 tümenden 10’una, yani 3 kolorduya) komuta etmiştir.

Osmanlı’nın o dönemdeki kuvvet-komuta düzenini incelemeyenler, Mustafa Kemal’i küçümsemek amacıyla“yarbay” rütbesini öne sürüyorlar. Çünkü aktardığımız bu detaylar gözden kaçtığında yanılgı dolu yorumlar üretmek kaçınılmaz oluyor… Çaresi yok… Yalan-yanlış-uydurma tarihe karşı, gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz… Gerçekleri anlatabilmek için hep beraber çaba harcayacağız. Unutmayalım… Okur desteği ve güveni, paha biçilmez bir hazinedir…

https://www.belgeseltarih.com/wp-content/uploads/2019/03/1.BASKI-tanitim-1-150x146.jpg

Dipnot:
1) Tayfun Çavuşoğlu, “Çanakkale 1915, Yalanlar-İftiralar-Polemikler”, Kastaş Yayınları, 2014, 1. baskı… Kitabın ikinci baskısı için bugünlerde hazırlıklar sürüyor. Bu yazıda temel olarak, 2. Baskıda yer alacak “Yeni Baskıya Önsöz” bölümünden yararlanılmıştır.

Tayfun ÇAVUŞOĞLU

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.