Derin Ven Trombozu: Erken Tanı Hayat Kurtarıyor

GÜNDEM/GÜNCEL 10.02.2025 - 11:37, Güncelleme: 10.02.2025 - 19:22 624 kez okundu.
 

Derin Ven Trombozu: Erken Tanı Hayat Kurtarıyor

Derin ven trombozu, özellikle bacaklarda görülen pıhtılaşma hastalığıdır. Erken tanı ve tedavi, akciğer embolisi riskini azaltarak hayat kurtarıyor.
Haber ege: Halk arasında “pıhtı oluşması” olarak bilinen derin ven trombozu, vücudun herhangi bir bölgesindeki derin toplardamarlarda pıhtı oluşması sonucu meydana gelmektedir. Özellikle bacaklarda –baldır ve uyluk bölgesindeki damarlar– görülen bu durum, dünya genelinde her yıl yaklaşık 10 milyon kişide teşhis edilmektedir. Türkiye’de de giderek artan bu vaka sayısı, hastalığın sadece 50 yaş ve üzerindeki bireylerde değil, son yıllarda 30-40’lı yaş gruplarında da görülme sıklığının arttığını ortaya koymaktadır. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Arnaz, bu artışın en önemli risk faktörleri arasında yer alan hareketsiz yaşam ve obezitenin genç yaş gruplarında yaygınlaşmasıyla bağlantılı olabileceğini belirtiyor. Derin ven trombozunun en büyük tehlikesi, oluşan pıhtının koparak akciğerlere ulaşması ve hayat kaybına neden olabilecek akciğer embolisine yol açmasıdır. Hastalığın bu ölümcül komplikasyonu, erken tanının hayati önem taşıdığını gösteriyor. Dr. Arnaz, “Baldırda veya uylukta ani gelişen şişlik, sürekli veya hareketle artan ağrı, ciltte mavimsi renk değişikliği, kızarma ve etkilenen bölgede sıcaklık artışı gibi belirtiler görüldüğünde hemen tıbbi yardım alınmalıdır” şeklinde uyarıda bulunuyor. Derin ven trombozunun oluşumuna neden olan faktörler arasında; uzun süreli hareketsizlik (uzun yolculuklar, masa başı işler veya yatak istirahati), obezite, hamilelikte rahmin damarlar üzerinde baskı yapması, genetik yatkınlık (örneğin Faktör V Leiden mutasyonu), sigara kullanımı, östrojen içeren hormonal tedaviler ve doğum kontrol hapları, bazı kanser türleri ve May-Thurner Sendromu yer alıyor. Özellikle May-Thurner Sendromu, sol ayak toplardamarının sağ ayak damarı tarafından sıkıştırılması sonucu kan akışının azalmasına ve pıhtı oluşumuna zemin hazırlayarak hastalığın riskini artırmaktadır. Tanı için en yaygın yöntemlerden biri, doppler ultrason kullanılarak damar içindeki kan akışının ve pıhtının varlığının tespit edilmesidir. Ayrıca D-Dimer testi, Manyetik Rezonans Venografi (MRV) ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) Venografi gibi yöntemlerle de pıhtının konumu ve boyutu belirlenebilir. Erken tanı konulması, hastalığın hayatı tehdit eden komplikasyonlarının önüne geçilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Bu nedenle, belirtilerden şüphelenildiğinde vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurulması gerekmektedir. Tedavi sürecinde, kan sulandırıcı ilaçlar pıhtının büyümesini engellemekte ve yeni pıhtı oluşumunu önlemektedir. Dr. Arnaz, “Tanının erken konulması hayati öneme sahiptir. Kan sulandırıcı ilaçlar, pıhtının büyümesini durdurarak akciğer embolisine yol açmasını önler” diyor. Bazı durumlarda, özellikle büyük ve hayati tehlike oluşturan pıhtılarda, trombektomi adı verilen cerrahi veya kateter yöntemiyle pıhtının çıkarılması uygulanmaktadır. Bu tedavi, belirtilerin başlamasından sonraki ilk 48-72 saat içinde yapıldığında en etkili sonucu verir. Ayrıca, May-Thurner Sendromu gibi durumlarda stent tedavisiyle damar içine yerleştirilen stent, kan akışını normale döndürerek hastaların yaşam kalitesini artırmakta ve posttrombotik sendrom riskini yüzde 70-80 oranında azaltmaktadır. Derin ven trombozuna karşı alınması gereken önlemler arasında, uzun yolculuklarda her yarım saatte bir ayağa kalkarak hareket etmek, uzun süre oturulması gereken durumlarda alt bacak kaslarını çalıştırmak, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz yapmak, sigarayı bırakmak, ve risk altındaysanız hekiminiz tarafından önerilen varis çorabı ve pıhtı önleyici ilaçların kullanılması yer almaktadır. Bu basit önlemler, hastalığın ortaya çıkma riskini önemli ölçüde azaltabilir. Sonuç olarak, derin ven trombozu, ciddi ve ölümcül komplikasyonlara yol açabilen ancak erken tanı ve doğru önlemlerle büyük oranda önlenebilen bir hastalıktır. Hareketsizlik, obezite, genetik yatkınlık ve diğer risk faktörlerine dikkat ederek, yaşam tarzı değişiklikleri yapmak ve belirtiler fark edildiğinde derhal tıbbi yardım almak, hayat kurtarıcı olabilir.
Derin ven trombozu, özellikle bacaklarda görülen pıhtılaşma hastalığıdır. Erken tanı ve tedavi, akciğer embolisi riskini azaltarak hayat kurtarıyor.

Haber ege:

Halk arasında “pıhtı oluşması” olarak bilinen derin ven trombozu, vücudun herhangi bir bölgesindeki derin toplardamarlarda pıhtı oluşması sonucu meydana gelmektedir. Özellikle bacaklarda –baldır ve uyluk bölgesindeki damarlar– görülen bu durum, dünya genelinde her yıl yaklaşık 10 milyon kişide teşhis edilmektedir. Türkiye’de de giderek artan bu vaka sayısı, hastalığın sadece 50 yaş ve üzerindeki bireylerde değil, son yıllarda 30-40’lı yaş gruplarında da görülme sıklığının arttığını ortaya koymaktadır. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Arnaz, bu artışın en önemli risk faktörleri arasında yer alan hareketsiz yaşam ve obezitenin genç yaş gruplarında yaygınlaşmasıyla bağlantılı olabileceğini belirtiyor.

Derin ven trombozunun en büyük tehlikesi, oluşan pıhtının koparak akciğerlere ulaşması ve hayat kaybına neden olabilecek akciğer embolisine yol açmasıdır. Hastalığın bu ölümcül komplikasyonu, erken tanının hayati önem taşıdığını gösteriyor. Dr. Arnaz, “Baldırda veya uylukta ani gelişen şişlik, sürekli veya hareketle artan ağrı, ciltte mavimsi renk değişikliği, kızarma ve etkilenen bölgede sıcaklık artışı gibi belirtiler görüldüğünde hemen tıbbi yardım alınmalıdır” şeklinde uyarıda bulunuyor.

Derin ven trombozunun oluşumuna neden olan faktörler arasında; uzun süreli hareketsizlik (uzun yolculuklar, masa başı işler veya yatak istirahati), obezite, hamilelikte rahmin damarlar üzerinde baskı yapması, genetik yatkınlık (örneğin Faktör V Leiden mutasyonu), sigara kullanımı, östrojen içeren hormonal tedaviler ve doğum kontrol hapları, bazı kanser türleri ve May-Thurner Sendromu yer alıyor. Özellikle May-Thurner Sendromu, sol ayak toplardamarının sağ ayak damarı tarafından sıkıştırılması sonucu kan akışının azalmasına ve pıhtı oluşumuna zemin hazırlayarak hastalığın riskini artırmaktadır.

Tanı için en yaygın yöntemlerden biri, doppler ultrason kullanılarak damar içindeki kan akışının ve pıhtının varlığının tespit edilmesidir. Ayrıca D-Dimer testi, Manyetik Rezonans Venografi (MRV) ve Bilgisayarlı Tomografi (BT) Venografi gibi yöntemlerle de pıhtının konumu ve boyutu belirlenebilir. Erken tanı konulması, hastalığın hayatı tehdit eden komplikasyonlarının önüne geçilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Bu nedenle, belirtilerden şüphelenildiğinde vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurulması gerekmektedir.

Tedavi sürecinde, kan sulandırıcı ilaçlar pıhtının büyümesini engellemekte ve yeni pıhtı oluşumunu önlemektedir. Dr. Arnaz, “Tanının erken konulması hayati öneme sahiptir. Kan sulandırıcı ilaçlar, pıhtının büyümesini durdurarak akciğer embolisine yol açmasını önler” diyor. Bazı durumlarda, özellikle büyük ve hayati tehlike oluşturan pıhtılarda, trombektomi adı verilen cerrahi veya kateter yöntemiyle pıhtının çıkarılması uygulanmaktadır. Bu tedavi, belirtilerin başlamasından sonraki ilk 48-72 saat içinde yapıldığında en etkili sonucu verir. Ayrıca, May-Thurner Sendromu gibi durumlarda stent tedavisiyle damar içine yerleştirilen stent, kan akışını normale döndürerek hastaların yaşam kalitesini artırmakta ve posttrombotik sendrom riskini yüzde 70-80 oranında azaltmaktadır.

Derin ven trombozuna karşı alınması gereken önlemler arasında, uzun yolculuklarda her yarım saatte bir ayağa kalkarak hareket etmek, uzun süre oturulması gereken durumlarda alt bacak kaslarını çalıştırmak, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz yapmak, sigarayı bırakmak, ve risk altındaysanız hekiminiz tarafından önerilen varis çorabı ve pıhtı önleyici ilaçların kullanılması yer almaktadır. Bu basit önlemler, hastalığın ortaya çıkma riskini önemli ölçüde azaltabilir.

Sonuç olarak, derin ven trombozu, ciddi ve ölümcül komplikasyonlara yol açabilen ancak erken tanı ve doğru önlemlerle büyük oranda önlenebilen bir hastalıktır. Hareketsizlik, obezite, genetik yatkınlık ve diğer risk faktörlerine dikkat ederek, yaşam tarzı değişiklikleri yapmak ve belirtiler fark edildiğinde derhal tıbbi yardım almak, hayat kurtarıcı olabilir.

İzmir HABERİ

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.