Her günah, kalpte kara bir leke bırakır

(İHA) - İhlas Haber Ajansı | 23.05.2019 - 14:51, Güncelleme: 28.03.2022 - 15:39 3036+ kez okundu.
 

Her günah, kalpte kara bir leke bırakır

Hangimizin günahı yok ki! İşlediğimiz her günah, kalplerde siyah bir nokta şeklinde iz bırakır. Eğer kul yaptığı günahı bırakıp Allah’a yönelir, ondan af dilerse, kalbi yeniden eski berraklığına kavuşur. Ama günah işlemeye devam ederse o siyah noktalar çoğalır
Her insan günah kirlerinden uzak, tertemiz bir hayat yaşamak ister. Ancak maalesef zaman zaman manevi kirlenmelere maruz kalabiliyoruz. Hangimizin günahı yok ki! Kimimiz gıybet etmiştir, kimimiz hak yemiştir, kimimiz haram tüketmiştir, kimimiz de komşusunu rahatsız etmiştir. Şeytan insanı aldatır, günah işlemeye yöneltir. İnancı güçlü insanlar bile, şeytanın ayartmasıyla hata eder. Yapılan her günah kalpte siyah bir nokta şeklinde iz bırakır. Eğer kul yaptığı günahı bırakıp Allah’a yönelir ve O’ndan af dilerse, kalbi yeniden eski berraklığına kavuşur. Şayet böyle yapmayıp günah işlemeye devam ederse, kalbindeki siyah noktalar çoğalır. Her günah yeni bir günahı doğurur ve nihayet “Hayır hayır, onların kalpleri yaptıkları kötülüklerle pas tutmuştur” ayetinin (Mutaffifin/14) sırrı ortaya çıkar. Günahtan sevaba atlamak Rabbimizin huzuruna aslında günahsızlıkla değil, günahlarımızdan temizlene temizlene gidiyoruz. Fazilet, dünyaya günahsız gelip günahsız gitmek değil, günahlardan arınmasını bilmek, günahtan sevaba, şerlerden hayra kahraman bir atlayışla geçme cesaretini gösterebilmektir. Bütün günahların içerisinde bir tanesi var ki, günahlarımızın pek çoğu, belki de hepsi ondan doğmaktadır. Bu günah, kişinin kendisine karşı samimiyetsizliğidir. Bizzat kendi kendisiyle karşılaşmayan ruh, afetlerin en fecisine uğramış demektir. İnsanın kendisine karşı saygısını ve güvenini yitirdiği yerde günah başlar. Günah korkusu, insanın üstün bir ruha sahip olduğunun işaretidir. Nitekim Hz. Peygamber “mümin günahını, başucunda duran bir dağ gibi görür ve üzerine her an yıkılacağını zanneder. Münafıksa günahını burnuna konan ve hemen uçurabileceği bir sinek gibi görür” buyurmuştur. Günaha karşı umursamazlık ve vurdumduymazlık günah işlemekten daha büyük bir günahtır. Süreklilik kazanan günahlar ruhu ve vicdanı inanılmaz derecede zedeler. Bir süre sonra da günah içsellestirilir ve önemsenmez olur. İnsanlar genellikle küçük günahları önemsemez, onları yapmakta bir sakınca görmez. Bu anlayış günahların çoğalmasına yol açar. Peygamberimizin hizmetkârı Enes, Rusulullah’ın vefatından sonraki yıllarda, insanların bu konuda umursamaz davrandıklarını, Efendimiz zamanında büyük günah sayılan davranışları basit ve önemsiz gördüklerini üzüntüyle belirtir. ‘Başka kim affedebilir?’ Halbuki Resul-i Ekrem, sevgili eşi Hz. Aişe’ye, halkın küçümsediği günahlardan sakınmayı tavsiye etmiş; küçük günahları bile izleyip kaydeden görevliler bulunduğunu hatırlatmıştır. Kuran-ı Kerim’de günah işleme konusunda ısrar etmeyen ve günahlarından dolayı tevbe edenlerin bağışlanacakları ifade ediliyor: “Ve onlar utanç verici bir iş yaptıkları veya kendilerine zulmettikleri zaman, Allah’ı anar ve günahlarının affı için yalvarırlar. Zaten günahları Allah’tan başka kim affedebilir? Ve yaptıklarında bilerek ısrar etmezler “ (Al-i İmran 3/135). Günaha bulaşan kulun yapması gereken, düştüğünü bilmek, ayağa kalkmaya gayret etmektir. Onu görenlere düşen görev ise düşene el uzatmak, destek olabilmektir. Nitekim Ebu’d-Derdâ günah işlemiş olan birine insanların hakaret ettiklerine şahit olduğunda “Şayet siz bu kişinin bir kuyuya düştüğünü görseniz çıkarmak için çaba göstermez misiniz?” diye sorar. “Evet” diye cevap verirler. Bunun üzerine “O halde kardeşinize hakaret edeceğinize sizi o tür durumlara düşürmediği için Allah’a şükredin” der. İbn Mesud anlatıyor: Bir kardeşinizin bir günah işlediğini gördüğünüzde “Allah’ım onu rezil et” deyip de kardeşiniz hakkında şeytana yardımcı olmayın. Sizi de o duruma düşürmemesi için Allah’a dua edin”. Rabbimiz gizli ve açık her türlü günahı yasaklar. “Açık veya gizli hiçbir utanç verici fiili işlemeyin” (el-Enâm 6/151). Günah konusunda bilinmesi gereken çok önemli iki husus daha vardır: Biri, yaptığı günahı başkasına anlatmamak. Diğeri de, başkasının yaptığını gördüğü bir günahı ifşâ etmemek. Tabii ki bu durum sadece yapanı ilgilendiren, başkalarına zarar vermeyen günahlarla ilgilidir. Şahitler tutmamalıyız Hatalarımızı ve günahlarımızı ilan etmemeli, onlara şahitler tutmamalıyız. Tek şahidimiz Rabbimiz olmalıdır. Acılar paylaşılarak azalır belki ama günahlar paylaşılarak affettirilmez. Mümin şahit olduğu bir günahı da ifşa etmemelidir. Başkasında gördüğü bir kusuru yaymaya kalkan kimse önce kendi kusurlarını düşünmelidir. Kendi günahlarını unutup başkasının kusurunu teşhir etmek yani orada burada yaymak İslâm ahlâkıyla bağdaşmaz. Bazıları bir günah işleyince onu başkalarına söylemeden duramaz. Günahını birine anlatmazsa sıkıntıdan patlayacağını, onu biriyle paylaştığı zaman ferahlayacağını düşünür. Fakat hatasını yaymanın kendisine neler kaybettireceğini hesaba katmaz. Günahını başkalarına anlatan kadınlara Hz. Aişe annemizin güzel bir tavsiyesi vardır: “Biriniz bir günah işleyip Allah da o günahı diğer insanlardan gizlediğinde, yaptığı hatayı başkasına söylemeden duramaz mı? İnsan günahını başkasına anlatmamalıdır. Çünkü kullar affetmeyi değil ayıplamayı bilir. Allah ise ayıplamaz, affeder” (İshak b. Râhûye, Müsned, III, 953). Adana Sabancı Merkez Camii Adana’nın Reşatbey semtinde, Merkez Park’ın güneyinde ve Seyhan Nehri’nin batı kıyısında yer alan Sabancı Merkez Camii, 1998 yılında hizmete açılmıştır. 32 metre çaplı ana kubbesi vardır. 6 minareli caminin proje mimarı Necip Dinç’tir. 20 bin kişilik cami (açık alanın düzenlenmesiyle 28 bin kişi), son cemaat mahalliyle birlikte 6 bin 600 metrekareye yayılmıştır; 9 fil ayağı üzerine oturur. Sabancı Merkez Camii, klasik Osmanlı mimarisi tarzında inşa edilmiştir. Genel görünüm olarak Sultanahmet Camii’ne, plan ve iç mekan olarak Edirne’deki Selimiye Camii’ne benzer. Bu nedenle Sabancı Merkez Camii için “Selimiye’nin eşi, Sultanahmet’in kardeşi, Kocatepe’nin çağdaşı” denilmektedir. 4 yarım kubbe, 5 kubbe, 6 minaresi vardır. Bunlar 4 halife ve 4 mezhebe, İslam’ın 5 şartına, imanın 6 şartına karşılık gelmektedir. 32 metre çaplı ana kubbe 32 farza, avludaki 28 kubbe Kuran’da adı geçen 28 peygambere, ana kubbedeki 40 pencere Muhammed’in peygamber olduğu yaşa ve 40 rekat namaza, 99 metrelik 6 minare de Allah’ın 99 güzel ismine karşılık gelir. Caminin temeli 13 Aralık 1988’de atılmıştır. 65 bin metrekarelik arsası Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından Türkiye Diyanet Vakfı’na devredilmiş; halkın bağışları ile caminin yüzde 50’si tamamlanmıştır. Geri kalan yüzde 50, Hacı Sabancı ve onun ölümünden sonra Sabancı ailesi tarafından karşılanmış; bu nedenle başlangıçta Merkez Camii olması düşünülen adı Sabancı Merkez Camii halini almıştır. Sabancı Merkez Camii, konumu itibariyle Adana’da bulunan ana arterlerin, demir yolunun ve Adana’yı çevre il ve ilçelere bağlayan yolların kesim noktasında ve yüksek minareleriyle uzaktan görünüyor olması dolayısıyla şehrin adeta sembolü haline gelmiştir. Baba dostunun hatırı Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, Mekke yolunda bedevilerden bir adamla karşılaştı. Ona selam verdi ve onu binmekte olduğu merkebe bindirdi, başındaki sarığı da ona verdi. Bunun üzerine yanında bulunan İbn Dinar ona: “Allah hayrını versin, onlar bedevidirler, aza da razı olurlar’’ dedi. Abdullah şöyle cevap verdi: “Bunun babası Ömer b. el-Hattab’ın (yani babamın) arkadaşı idi” dedi ve ilave etti: “Ben Peygamberimizden ‘İyiliklerin en iyisi, evlâdın, baba dostlarının ailelerine ilgi göstermesidir’ (Müslim, Birr, 5) buyurduğunu işittim.” Hayvanlara karşı merhamet Hz. Peygamber, hayvanlara karşı da son derece merhametliydi. Yüce Allah’ın hayvanlara merhamet ederek yağmur yağdırdığını, dilsiz hayvanlara yapılan her iyi muamelenin Allah tarafından karşılıksız bırakılmayacağını ifade etti. O şöyle buyurdu: “Bir adam yolda yürürken çok susadı. Yolda bir su kuyusuna rastladı. Kuyuya indi ve içti. Kuyudan dışarı çıktığında susuzluktan ıslak toprakları yalayan bir köpek gördü. Adam, ‘benim susadığım gibi bu da susadı’ diyerek tekrar kuyuya indi. Ayakkabısına su doldurarak geri döndü. Kuyudan dışarı uzanarak ağzıyla tuttuğu ayakkabısıyla köpeğe su verdi. Onun bu tutumu Allah’ın hoşuna gitti ve adamın günahlarını bağışladı.” ‘Ey Allah’ın Rasulü bizim hayvanlarımız var. Onlara yaptığımız hizmetten bize sevap var mıdır?’ diye sordular. Resul-i Ekrem (s.a.v.), “Her canlıya yapılan her iyi muameleden sevap vardır” buyurdu. (Buhari, Şirb, 9). Anne-babalarımıza karşı görevlerimiz - Güler yüzlü ve tatlı dilli olmak. Onları incitici söz ve davranışlardan sakınmak. - Çağırdıklarında bekletmeden hemen yanlarına koşmak. - Allah’a itaatsizliği emretmedikleri sürece isteklerini yerine getirmek. - Yanlarında yüksek sesle konuşmamak. - Yolda yürürken bir zarûret olmadıkça önlerine geçmemek. - Geçim sıkıntısı içerisinde iseler yardım etmek ve ihtiyaçlarını gidermek. - Hastalık veya yaşlılık sebebiyle hizmete ihtiyaç duyuyorlarsa seve seve hizmet etmek. Öldükten sonra da onlar için yapılması gereken bazı hizmetlerimiz: - Onları rahmetle anmak, bağışlanmaları için dua etmek. - Ruhları için hayır yapmak, yoksullara ve kimsesiz çocuklara yardım etmek. - Vasiyet yapmışlarsa yerine getirmek. - Dostlarına iyilik etmek ve onları kırıcı davranışlardan sakınmak BİR SORU BİR CEVAP - Şükür kurbanı ne demektir?  Herhangi bir vesileyle Allah’a şükretmek için kesilen kurbana şükür kurbanı denir. Bir kimse arzu ettiği bir amaca ulaşması veya bir nimete nail olması sebebiyle şükür kurbanı kesebilir. Ancak böyle bir nimeti elde eden kişinin, adakta bulunmadığı sürece, kurban kesmesi zorunlu değildir.
Hangimizin günahı yok ki! İşlediğimiz her günah, kalplerde siyah bir nokta şeklinde iz bırakır. Eğer kul yaptığı günahı bırakıp Allah’a yönelir, ondan af dilerse, kalbi yeniden eski berraklığına kavuşur. Ama günah işlemeye devam ederse o siyah noktalar çoğalır

Her insan günah kirlerinden uzak, tertemiz bir hayat yaşamak ister. Ancak maalesef zaman zaman manevi kirlenmelere maruz kalabiliyoruz. Hangimizin günahı yok ki! Kimimiz gıybet etmiştir, kimimiz hak yemiştir, kimimiz haram tüketmiştir, kimimiz de komşusunu rahatsız etmiştir. Şeytan insanı aldatır, günah işlemeye yöneltir. İnancı güçlü insanlar bile, şeytanın ayartmasıyla hata eder.

Yapılan her günah kalpte siyah bir nokta şeklinde iz bırakır. Eğer kul yaptığı günahı bırakıp Allah’a yönelir ve O’ndan af dilerse, kalbi yeniden eski berraklığına kavuşur. Şayet böyle yapmayıp günah işlemeye devam ederse, kalbindeki siyah noktalar çoğalır. Her günah yeni bir günahı doğurur ve nihayet “Hayır hayır, onların kalpleri yaptıkları kötülüklerle pas tutmuştur” ayetinin (Mutaffifin/14) sırrı ortaya çıkar.

Günahtan sevaba atlamak

Rabbimizin huzuruna aslında günahsızlıkla değil, günahlarımızdan temizlene temizlene gidiyoruz. Fazilet, dünyaya günahsız gelip günahsız gitmek değil, günahlardan arınmasını bilmek, günahtan sevaba, şerlerden hayra kahraman bir atlayışla geçme cesaretini gösterebilmektir. Bütün günahların içerisinde bir tanesi var ki, günahlarımızın pek çoğu, belki de hepsi ondan doğmaktadır. Bu günah, kişinin kendisine karşı samimiyetsizliğidir. Bizzat kendi kendisiyle karşılaşmayan ruh, afetlerin en fecisine uğramış demektir. İnsanın kendisine karşı saygısını ve güvenini yitirdiği yerde günah başlar.

Günah korkusu, insanın üstün bir ruha sahip olduğunun işaretidir. Nitekim Hz. Peygamber “mümin günahını, başucunda duran bir dağ gibi görür ve üzerine her an yıkılacağını zanneder. Münafıksa günahını burnuna konan ve hemen uçurabileceği bir sinek gibi görür” buyurmuştur. Günaha karşı umursamazlık ve vurdumduymazlık günah işlemekten daha büyük bir günahtır. Süreklilik kazanan günahlar ruhu ve vicdanı inanılmaz derecede zedeler. Bir süre sonra da günah içsellestirilir ve önemsenmez olur.

İnsanlar genellikle küçük günahları önemsemez, onları yapmakta bir sakınca görmez. Bu anlayış günahların çoğalmasına yol açar. Peygamberimizin hizmetkârı Enes, Rusulullah’ın vefatından sonraki yıllarda, insanların bu konuda umursamaz davrandıklarını, Efendimiz zamanında büyük günah sayılan davranışları basit ve önemsiz gördüklerini üzüntüyle belirtir.

‘Başka kim affedebilir?’

Halbuki Resul-i Ekrem, sevgili eşi Hz. Aişe’ye, halkın küçümsediği günahlardan sakınmayı tavsiye etmiş; küçük günahları bile izleyip kaydeden görevliler bulunduğunu hatırlatmıştır.

Kuran-ı Kerim’de günah işleme konusunda ısrar etmeyen ve günahlarından dolayı tevbe edenlerin bağışlanacakları ifade ediliyor: “Ve onlar utanç verici bir iş yaptıkları veya kendilerine zulmettikleri zaman, Allah’ı anar ve günahlarının affı için yalvarırlar. Zaten günahları Allah’tan başka kim affedebilir? Ve yaptıklarında bilerek ısrar etmezler “ (Al-i İmran 3/135).

Günaha bulaşan kulun yapması gereken, düştüğünü bilmek, ayağa kalkmaya gayret etmektir. Onu görenlere düşen görev ise düşene el uzatmak, destek olabilmektir. Nitekim Ebu’d-Derdâ günah işlemiş olan birine insanların hakaret ettiklerine şahit olduğunda “Şayet siz bu kişinin bir kuyuya düştüğünü görseniz çıkarmak için çaba göstermez misiniz?” diye sorar. “Evet” diye cevap verirler. Bunun üzerine “O halde kardeşinize hakaret edeceğinize sizi o tür durumlara düşürmediği için Allah’a şükredin” der. İbn Mesud anlatıyor: Bir kardeşinizin bir günah işlediğini gördüğünüzde “Allah’ım onu rezil et” deyip de kardeşiniz hakkında şeytana yardımcı olmayın. Sizi de o duruma düşürmemesi için Allah’a dua edin”. Rabbimiz gizli ve açık her türlü günahı yasaklar. “Açık veya gizli hiçbir utanç verici fiili işlemeyin” (el-Enâm 6/151).

Günah konusunda bilinmesi gereken çok önemli iki husus daha vardır: Biri, yaptığı günahı başkasına anlatmamak. Diğeri de, başkasının yaptığını gördüğü bir günahı ifşâ etmemek. Tabii ki bu durum sadece yapanı ilgilendiren, başkalarına zarar vermeyen günahlarla ilgilidir.

Şahitler tutmamalıyız

Hatalarımızı ve günahlarımızı ilan etmemeli, onlara şahitler tutmamalıyız. Tek şahidimiz Rabbimiz olmalıdır. Acılar paylaşılarak azalır belki ama günahlar paylaşılarak affettirilmez. Mümin şahit olduğu bir günahı da ifşa etmemelidir. Başkasında gördüğü bir kusuru yaymaya kalkan kimse önce kendi kusurlarını düşünmelidir. Kendi günahlarını unutup başkasının kusurunu teşhir etmek yani orada burada yaymak İslâm ahlâkıyla bağdaşmaz.

Bazıları bir günah işleyince onu başkalarına söylemeden duramaz. Günahını birine anlatmazsa sıkıntıdan patlayacağını, onu biriyle paylaştığı zaman ferahlayacağını düşünür. Fakat hatasını yaymanın kendisine neler kaybettireceğini hesaba katmaz. Günahını başkalarına anlatan kadınlara Hz. Aişe annemizin güzel bir tavsiyesi vardır: “Biriniz bir günah işleyip Allah da o günahı diğer insanlardan gizlediğinde, yaptığı hatayı başkasına söylemeden duramaz mı? İnsan günahını başkasına anlatmamalıdır. Çünkü kullar affetmeyi değil ayıplamayı bilir. Allah ise ayıplamaz, affeder” (İshak b. Râhûye, Müsned, III, 953).

Adana Sabancı Merkez Camii

Adana’nın Reşatbey semtinde, Merkez Park’ın güneyinde ve Seyhan Nehri’nin batı kıyısında yer alan Sabancı Merkez Camii, 1998 yılında hizmete açılmıştır. 32 metre çaplı ana kubbesi vardır. 6 minareli caminin proje mimarı Necip Dinç’tir. 20 bin kişilik cami (açık alanın düzenlenmesiyle 28 bin kişi), son cemaat mahalliyle birlikte 6 bin 600 metrekareye yayılmıştır; 9 fil ayağı üzerine oturur.

Sabancı Merkez Camii, klasik Osmanlı mimarisi tarzında inşa edilmiştir. Genel görünüm olarak Sultanahmet Camii’ne, plan ve iç mekan olarak Edirne’deki Selimiye Camii’ne benzer. Bu nedenle Sabancı Merkez Camii için “Selimiye’nin eşi, Sultanahmet’in kardeşi, Kocatepe’nin çağdaşı” denilmektedir.

4 yarım kubbe, 5 kubbe, 6 minaresi vardır. Bunlar 4 halife ve 4 mezhebe, İslam’ın 5 şartına, imanın 6 şartına karşılık gelmektedir. 32 metre çaplı ana kubbe 32 farza, avludaki 28 kubbe Kuran’da adı geçen 28 peygambere, ana kubbedeki 40 pencere Muhammed’in peygamber olduğu yaşa ve 40 rekat namaza, 99 metrelik 6 minare de Allah’ın 99 güzel ismine karşılık gelir. Caminin temeli 13 Aralık 1988’de atılmıştır. 65 bin metrekarelik arsası Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından Türkiye Diyanet Vakfı’na devredilmiş; halkın bağışları ile caminin yüzde 50’si tamamlanmıştır. Geri kalan yüzde 50, Hacı Sabancı ve onun ölümünden sonra Sabancı ailesi tarafından karşılanmış; bu nedenle başlangıçta Merkez Camii olması düşünülen adı Sabancı Merkez Camii halini almıştır.

Sabancı Merkez Camii, konumu itibariyle Adana’da bulunan ana arterlerin, demir yolunun ve Adana’yı çevre il ve ilçelere bağlayan yolların kesim noktasında ve yüksek minareleriyle uzaktan görünüyor olması dolayısıyla şehrin adeta sembolü haline gelmiştir.

Baba dostunun hatırı

Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, Mekke yolunda bedevilerden bir adamla karşılaştı. Ona selam verdi ve onu binmekte olduğu merkebe bindirdi, başındaki sarığı da ona verdi. Bunun üzerine yanında bulunan İbn Dinar ona: “Allah hayrını versin, onlar bedevidirler, aza da razı olurlar’’ dedi. Abdullah şöyle cevap verdi: “Bunun babası Ömer b. el-Hattab’ın (yani babamın) arkadaşı idi” dedi ve ilave etti: “Ben Peygamberimizden ‘İyiliklerin en iyisi, evlâdın, baba dostlarının ailelerine ilgi göstermesidir’ (Müslim, Birr, 5) buyurduğunu işittim.”

Hayvanlara karşı merhamet

Hz. Peygamber, hayvanlara karşı da son derece merhametliydi. Yüce Allah’ın hayvanlara merhamet ederek yağmur yağdırdığını, dilsiz hayvanlara yapılan her iyi muamelenin Allah tarafından karşılıksız bırakılmayacağını ifade etti. O şöyle buyurdu: “Bir adam yolda yürürken çok susadı. Yolda bir su kuyusuna rastladı. Kuyuya indi ve içti. Kuyudan dışarı çıktığında susuzluktan ıslak toprakları yalayan bir köpek gördü. Adam, ‘benim susadığım gibi bu da susadı’ diyerek tekrar kuyuya indi. Ayakkabısına su doldurarak geri döndü. Kuyudan dışarı uzanarak ağzıyla tuttuğu ayakkabısıyla köpeğe su verdi. Onun bu tutumu Allah’ın hoşuna gitti ve adamın günahlarını bağışladı.” ‘Ey Allah’ın Rasulü bizim hayvanlarımız var. Onlara yaptığımız hizmetten bize sevap var mıdır?’ diye sordular. Resul-i Ekrem (s.a.v.), “Her canlıya yapılan her iyi muameleden sevap vardır” buyurdu. (Buhari, Şirb, 9).

Anne-babalarımıza karşı görevlerimiz

- Güler yüzlü ve tatlı dilli olmak. Onları incitici söz ve davranışlardan sakınmak.

- Çağırdıklarında bekletmeden hemen yanlarına koşmak.

- Allah’a itaatsizliği emretmedikleri sürece isteklerini yerine getirmek.

- Yanlarında yüksek sesle konuşmamak.

- Yolda yürürken bir zarûret olmadıkça önlerine geçmemek.

- Geçim sıkıntısı içerisinde iseler yardım etmek ve ihtiyaçlarını gidermek.

- Hastalık veya yaşlılık sebebiyle hizmete ihtiyaç duyuyorlarsa seve seve hizmet etmek.

Öldükten sonra da onlar için yapılması gereken bazı hizmetlerimiz:

- Onları rahmetle anmak, bağışlanmaları için dua etmek.

- Ruhları için hayır yapmak, yoksullara ve kimsesiz çocuklara yardım etmek.

- Vasiyet yapmışlarsa yerine getirmek.

- Dostlarına iyilik etmek ve onları kırıcı davranışlardan sakınmak

BİR SORU BİR CEVAP

- Şükür kurbanı ne demektir? 

Herhangi bir vesileyle Allah’a şükretmek için kesilen kurbana şükür kurbanı denir. Bir kimse arzu ettiği bir amaca ulaşması veya bir nimete nail olması sebebiyle şükür kurbanı kesebilir. Ancak böyle bir nimeti elde eden kişinin, adakta bulunmadığı sürece, kurban kesmesi zorunlu değildir.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.