Adnan Bayraktar
Köşe Yazarı
Adnan Bayraktar
 

AKIL VE AKILLI İNSAN

AKIL VE AKILLI İNSAN. Muhterem kardeşlerim. Akıl denen nuru, ışığı muazzam bir olguyu, anlamak anlatmak gerçekten müşkil bir iştir. İmam Gazâlî'nin İhyâ'sında İbni Abbâs (radıyallahu anh)'dan rivâyete göre Peygamber Efendimiz aleyhisselam şöyle buyururlar: "Her şeyin bir âleti, bir hazırlık ve istidâdı var; müminin âleti akıldır. Her şeyin bir biniti var; kişinin biniti akıldır. Her şeyin bir direği var; dinin direği akıldır. Her kavmin bir dayanağı var; ibâdetin dayanağı akıldır. Her kavmi bir çağıran var; âbidleri ibâdete çağıran akıldır. Her tacirin bir sermayesi var; müctehidlerin sermayesi akıldır. Her âilenin bir idarecisi var; sıddîklar evinin bakıcısı akıldır. Her harabenin bir tamircisi var; ahireti imâr eden akıldır. Herkesin kendisini andıracak olan ardından bir geleni var; sıddîkları andıracak olan akıldır. Her yolcunun bir çadırı var; müminin çadırı akıldır." Hz. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam "Allah, akıldan daha yüce bir mahlûk yaratmamıştır." ifadesiyle insanoğlunun sahip olduğu aklın doğuştan olduğunu; "Hiç kimse kendisini hidâyete götüren ya da tehlikeden alıkoyan akıldan daha faziletli bu özellik kazanmamıştır." hadîsiyle de aklın insana sonradan verilen bir özellik olduğunu ifâde buyurmuşlardır. (Râgıp el-İsfahânı, Müfredât, 342) Aklın sözlük anlamı tutmak, men etmek, alıkoymaktır. Akla bu isim, sahibini iyi olmayan şeylerden alıkoyması sebebiyle verilmiştir. İlim/bilgi elde etmeye elverişli olan kuvveye akıl denildiği gibi, sözü edilen kuvveden istifadeyle elde edilen ilmin kendisine de akıl denilir.(Ragıb İsfahani, Müfredat ‘’nşr. Safvan Adnan Davudî, Dımaşk-Beyrut 1997’’, s. 577) Akıl gibi tesiri âşikâr olduğu kadar mahiyeti muğlak bir kavramın hakikatini künhüyle ortaya koyacak bir tarif yapmanın güçlüğü ve belki imkânsızlığı sıkça dile getirilmiş bir husustur. Bu güçlüğü bertaraf etmek için genellikle akıl, cins ve faslının belirlenmesini gerektiren ‘had’ şeklinde değil, ama gördüğü işlevlere işaret edecek şekilde ‘resm’ ile tarif edilmiştir. Bu durumun temsil edici bir örneği Mâverdî’nin şu tarifinde görülür: “Akıl ile şeylerin hakikatleri bilinir ve hasenât ile seyyiât arası ayırt edilir.” (Mâverdî, Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn, s. 12) Aklın sözlük anlamıyla yakından irtibatlı bir anlamı ahlakî bir karakter taşır ve bu mânaca akıl insanı kendisine yaraşmayan davranışlardan alıkoyan, insanın fıtratında olan bir kabiliyeti(yeti) ifade eder. (Ebu Hilâl Askerî, el-Furûk (nşr. Ahmed Selim Hımsî,), s. 89-90.) İnsana bahşedilen en önemli nimetlerden birisi olan akıl, her insanda aynı seviyede değildir. Şayet akıllar arasında bir fark olmasaydı insanların ilimleri anlamada birbirlerinden farkı da olmazdı. Hz. Ali efendimiz(radıyallahu anh) atfedilen şu mısralarda aklın bu iki anlamına işaret edilir: İki çeşit akıl gördüm Biri matbû‘ biri mesmû‘ Mesmû‘ olan fayda vermez Matbû‘ akıl olmayınca Nasıl güneş fayda vermez Gözde ışık olmayınca (Ragıb İsfahani, Müfredat, s. 577.) Buna göre İslâm medeniyetinde "matbû–mesmû" akıl ayrımının ilk yazılı menşeinin Hz. Ali efendimiz olduğu söylenebilirse de, Râgıb İsfahânî Kur’an-ı Kerimde Allah Teâlâ'nın kâfirleri akılsızlıkla zemmettiği her âyetin "mesmû", akılsızlık sebebiyle kuldan teklifin kaldırıldığı her yerde ise "matbû" akla işaret ettiğini söylemek suretiyle bu ikili ayrımın kökenini ilâhî vahiyde bulduğunu ihsas etmektedir. Yine İsfahanî’ye göre “Allah akıldan daha değerli bir şey yaratmamıştır.” ve “Allah’ın ilk yarattığı şey akıldır.” gibi rivayetlerde matbû‘ akıl kastedilir. “Hiç kimse kendisini bir hidayete eriştiren veya bir fenalıktan alıkoyan bir akıldan daha üstün bir şey kesbetmemiştir.” gibi ifadeler de mesmû‘ akla işaret eder. Ankebut suresinin “Onu ancak âlimler akleder” mealli 43. âyetinde kastedilen de sonradan kazanılan bu mesmû‘ akıldır. (Ragıb İsfahani, Müfredat, s. 577-578; a.mlf., Zerîa, s. 98; Fîrûzâbâdî, Besâiru Zevi’t-Temyîz (nşr. Muhammed Ali en-Neccâr, Kahire 1996), IV, 85) Buraya kadar anladığımız ise; Her insanda yaratılıştan Allah Teala tarafından verilen bir akıl var ve bu akla 'garîzî' akıl(matbu) diyoruz. Aklın garîzî/matbû‘ olan menşei, insan fıtratına bir tabiat olarak yerleştirilmiştir. Aklı bu temel düşünceye göre tarif eden önemli mütefekkir ve âlimlerden birisi Hâris el-Muhâsibî’dir. Akılla ilgili ilk müstakil çalışmalardan birinin sahibi olan Muhâsibî’ye göre akıl, Allah Teâlâ tarafından insanların çoğunun fıtratına yerleştirdiği öyle bir garîzedir (tabiat) ki, insanlar bu garîzeyi birbirlerinden öğrenmedikleri gibi, kendi kendilerine duyu organları vasıtasıyla da elde ediyor değildirler. (Hâris el-Muhâsibî, Kitâb Mâiyyeti’l-Akl ve Ma‘nâhu ve İhtilâfi’n-Nâs fîhi (el-Akl ve Fehmu’l-Kur’ân içinde, nşr. Hüseyn el-Kuvvetli, Beyrut 1982), s. 201-202.) İmam-ı Gazâlî Haris-el Muhâsibî’nin bu tarifini açıklarken şöyle der: “Hayat nasıl cismi ihtiyârî hareketlere ve hissî idraklere elverişli hale getiren bir garîze ise, akıl da bazı canlıları nazarî bilgiler edinmeye elverişli kılan bir garîzedir. (Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn (Dârü’l-Hayr, 1997), I, 111.) “Garîzî [akıl] hakîkî akıldır; bu aklın, mükellefiyetin (teklîf) taalluk ettiği bir sınırı vardır ki bu sınırı ne aşar, ne de bundan geri kalır. İnsan bu akıl ile diğer canlılardan temayüz eder. Bu, insanda tamam olduğunda ona akıllı (âkıl) denir… Hanefî ehli sünnet alimler, garîzî-tecrübî (veya diğer terimlerle matbû‘-mesmû‘) akıl ayrımını mükellefiyet esasına göre açıklamışlardır. Buna göre, insana doğuştan bahşedilen garîzî aklın -herhangi bir anormallik olmadığı takdirde- varıp ulaşacağı belirli ve değişmez bir sınırı vardır ki, mükellefiyet bu noktayla ilişkilidir ve insana akıllı denilmesi de aklın bu sınıra varmasıyla mümkündür. “Mükteseb(Tecrübi-Mesmu) akla gelince, garîzî aklın neticesidir. Mükteseb akıl marifetin gayesi, siyasetin doğrusu, fikrin isabetidir. Bunun bir sınırı yoktur, çünkü kullanıldıkça çoğalır, ihmal edildikçe azalır. (İmam Mâverdî, Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn, s. 16.) Hâris el Muhâsibî’ye göre insanlar kendilerine yararlı ve zararlı olan şeyleri akıl garîzesi sayesinde idrak ederler. Aklı kalp ve uzuvlardan sâdır olan ameller dışında değerlendirebileceğimiz hiçbir ölçü yoktur. İnsan dünyası için zararlı olsa da âhireti için faydalı olan bir iş yaptığında akıllı olarak nitelenmeye devam eder, fakat dünyevî menfaati için âhiretine zarar veren bir davranış işlerse, bu zarar nispetinde aklen noksan olduğu kabul edilir. Akıl bilgiden farklıdır; akıl bilgi değil bilginin kaynağıdır. (Ebu Hilâl Askerî, el-Furûk (nşr. Ahmed Selim Hımsî,), s. 89-90.) Hâris Muhâsibî, Akl, (s. 201-205.) İnsan, herkese fıtrî olarak bahşedilen bu umumî akıldan başka, ilim ve amel yoluyla kendini geliştirir, Allah’ın âyetlerini gözetip anlamaya çalışır, O’nun azametini düşünür, ikab ve sevabını, celâl ve heybetini idrak için gayret eder, O’ndan sakınır ve O’nu arzularsa, Muhâsibî’ye göre Allah tarafından kendisine başka türlü bir akıl açılır ''el-akl ‘anillâh''.(Hâris Muhâsibî, Akl, (s. 201-205 ve 210-211) Gelecek yazımızda devam edeceğiz inşaAllah.. Selam ve dua ile Adnan Bayraktar
Ekleme Tarihi: 11 Ağustos 2022 - Perşembe

AKIL VE AKILLI İNSAN

AKIL VE AKILLI İNSAN. Muhterem kardeşlerim. Akıl denen nuru, ışığı muazzam bir olguyu, anlamak anlatmak gerçekten müşkil bir iştir. İmam Gazâlî'nin İhyâ'sında İbni Abbâs (radıyallahu anh)'dan rivâyete göre Peygamber Efendimiz aleyhisselam şöyle buyururlar: "Her şeyin bir âleti, bir hazırlık ve istidâdı var; müminin âleti akıldır. Her şeyin bir biniti var; kişinin biniti akıldır. Her şeyin bir direği var; dinin direği akıldır. Her kavmin bir dayanağı var; ibâdetin dayanağı akıldır. Her kavmi bir çağıran var; âbidleri ibâdete çağıran akıldır. Her tacirin bir sermayesi var; müctehidlerin sermayesi akıldır. Her âilenin bir idarecisi var; sıddîklar evinin bakıcısı akıldır. Her harabenin bir tamircisi var; ahireti imâr eden akıldır. Herkesin kendisini andıracak olan ardından bir geleni var; sıddîkları andıracak olan akıldır. Her yolcunun bir çadırı var; müminin çadırı akıldır." Hz. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam "Allah, akıldan daha yüce bir mahlûk yaratmamıştır." ifadesiyle insanoğlunun sahip olduğu aklın doğuştan olduğunu; "Hiç kimse kendisini hidâyete götüren ya da tehlikeden alıkoyan akıldan daha faziletli bu özellik kazanmamıştır." hadîsiyle de aklın insana sonradan verilen bir özellik olduğunu ifâde buyurmuşlardır. (Râgıp el-İsfahânı, Müfredât, 342) Aklın sözlük anlamı tutmak, men etmek, alıkoymaktır. Akla bu isim, sahibini iyi olmayan şeylerden alıkoyması sebebiyle verilmiştir. İlim/bilgi elde etmeye elverişli olan kuvveye akıl denildiği gibi, sözü edilen kuvveden istifadeyle elde edilen ilmin kendisine de akıl denilir.(Ragıb İsfahani, Müfredat ‘’nşr. Safvan Adnan Davudî, Dımaşk-Beyrut 1997’’, s. 577) Akıl gibi tesiri âşikâr olduğu kadar mahiyeti muğlak bir kavramın hakikatini künhüyle ortaya koyacak bir tarif yapmanın güçlüğü ve belki imkânsızlığı sıkça dile getirilmiş bir husustur. Bu güçlüğü bertaraf etmek için genellikle akıl, cins ve faslının belirlenmesini gerektiren ‘had’ şeklinde değil, ama gördüğü işlevlere işaret edecek şekilde ‘resm’ ile tarif edilmiştir. Bu durumun temsil edici bir örneği Mâverdî’nin şu tarifinde görülür: “Akıl ile şeylerin hakikatleri bilinir ve hasenât ile seyyiât arası ayırt edilir.” (Mâverdî, Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn, s. 12) Aklın sözlük anlamıyla yakından irtibatlı bir anlamı ahlakî bir karakter taşır ve bu mânaca akıl insanı kendisine yaraşmayan davranışlardan alıkoyan, insanın fıtratında olan bir kabiliyeti(yeti) ifade eder. (Ebu Hilâl Askerî, el-Furûk (nşr. Ahmed Selim Hımsî,), s. 89-90.) İnsana bahşedilen en önemli nimetlerden birisi olan akıl, her insanda aynı seviyede değildir. Şayet akıllar arasında bir fark olmasaydı insanların ilimleri anlamada birbirlerinden farkı da olmazdı. Hz. Ali efendimiz(radıyallahu anh) atfedilen şu mısralarda aklın bu iki anlamına işaret edilir: İki çeşit akıl gördüm Biri matbû‘ biri mesmû‘ Mesmû‘ olan fayda vermez Matbû‘ akıl olmayınca Nasıl güneş fayda vermez Gözde ışık olmayınca (Ragıb İsfahani, Müfredat, s. 577.) Buna göre İslâm medeniyetinde "matbû–mesmû" akıl ayrımının ilk yazılı menşeinin Hz. Ali efendimiz olduğu söylenebilirse de, Râgıb İsfahânî Kur’an-ı Kerimde Allah Teâlâ'nın kâfirleri akılsızlıkla zemmettiği her âyetin "mesmû", akılsızlık sebebiyle kuldan teklifin kaldırıldığı her yerde ise "matbû" akla işaret ettiğini söylemek suretiyle bu ikili ayrımın kökenini ilâhî vahiyde bulduğunu ihsas etmektedir. Yine İsfahanî’ye göre “Allah akıldan daha değerli bir şey yaratmamıştır.” ve “Allah’ın ilk yarattığı şey akıldır.” gibi rivayetlerde matbû‘ akıl kastedilir. “Hiç kimse kendisini bir hidayete eriştiren veya bir fenalıktan alıkoyan bir akıldan daha üstün bir şey kesbetmemiştir.” gibi ifadeler de mesmû‘ akla işaret eder. Ankebut suresinin “Onu ancak âlimler akleder” mealli 43. âyetinde kastedilen de sonradan kazanılan bu mesmû‘ akıldır. (Ragıb İsfahani, Müfredat, s. 577-578; a.mlf., Zerîa, s. 98; Fîrûzâbâdî, Besâiru Zevi’t-Temyîz (nşr. Muhammed Ali en-Neccâr, Kahire 1996), IV, 85) Buraya kadar anladığımız ise; Her insanda yaratılıştan Allah Teala tarafından verilen bir akıl var ve bu akla 'garîzî' akıl(matbu) diyoruz. Aklın garîzî/matbû‘ olan menşei, insan fıtratına bir tabiat olarak yerleştirilmiştir. Aklı bu temel düşünceye göre tarif eden önemli mütefekkir ve âlimlerden birisi Hâris el-Muhâsibî’dir. Akılla ilgili ilk müstakil çalışmalardan birinin sahibi olan Muhâsibî’ye göre akıl, Allah Teâlâ tarafından insanların çoğunun fıtratına yerleştirdiği öyle bir garîzedir (tabiat) ki, insanlar bu garîzeyi birbirlerinden öğrenmedikleri gibi, kendi kendilerine duyu organları vasıtasıyla da elde ediyor değildirler. (Hâris el-Muhâsibî, Kitâb Mâiyyeti’l-Akl ve Ma‘nâhu ve İhtilâfi’n-Nâs fîhi (el-Akl ve Fehmu’l-Kur’ân içinde, nşr. Hüseyn el-Kuvvetli, Beyrut 1982), s. 201-202.) İmam-ı Gazâlî Haris-el Muhâsibî’nin bu tarifini açıklarken şöyle der: “Hayat nasıl cismi ihtiyârî hareketlere ve hissî idraklere elverişli hale getiren bir garîze ise, akıl da bazı canlıları nazarî bilgiler edinmeye elverişli kılan bir garîzedir. (Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn (Dârü’l-Hayr, 1997), I, 111.) “Garîzî [akıl] hakîkî akıldır; bu aklın, mükellefiyetin (teklîf) taalluk ettiği bir sınırı vardır ki bu sınırı ne aşar, ne de bundan geri kalır. İnsan bu akıl ile diğer canlılardan temayüz eder. Bu, insanda tamam olduğunda ona akıllı (âkıl) denir… Hanefî ehli sünnet alimler, garîzî-tecrübî (veya diğer terimlerle matbû‘-mesmû‘) akıl ayrımını mükellefiyet esasına göre açıklamışlardır. Buna göre, insana doğuştan bahşedilen garîzî aklın -herhangi bir anormallik olmadığı takdirde- varıp ulaşacağı belirli ve değişmez bir sınırı vardır ki, mükellefiyet bu noktayla ilişkilidir ve insana akıllı denilmesi de aklın bu sınıra varmasıyla mümkündür. “Mükteseb(Tecrübi-Mesmu) akla gelince, garîzî aklın neticesidir. Mükteseb akıl marifetin gayesi, siyasetin doğrusu, fikrin isabetidir. Bunun bir sınırı yoktur, çünkü kullanıldıkça çoğalır, ihmal edildikçe azalır. (İmam Mâverdî, Edebü’d-Dünyâ ve’d-Dîn, s. 16.) Hâris el Muhâsibî’ye göre insanlar kendilerine yararlı ve zararlı olan şeyleri akıl garîzesi sayesinde idrak ederler. Aklı kalp ve uzuvlardan sâdır olan ameller dışında değerlendirebileceğimiz hiçbir ölçü yoktur. İnsan dünyası için zararlı olsa da âhireti için faydalı olan bir iş yaptığında akıllı olarak nitelenmeye devam eder, fakat dünyevî menfaati için âhiretine zarar veren bir davranış işlerse, bu zarar nispetinde aklen noksan olduğu kabul edilir. Akıl bilgiden farklıdır; akıl bilgi değil bilginin kaynağıdır. (Ebu Hilâl Askerî, el-Furûk (nşr. Ahmed Selim Hımsî,), s. 89-90.) Hâris Muhâsibî, Akl, (s. 201-205.) İnsan, herkese fıtrî olarak bahşedilen bu umumî akıldan başka, ilim ve amel yoluyla kendini geliştirir, Allah’ın âyetlerini gözetip anlamaya çalışır, O’nun azametini düşünür, ikab ve sevabını, celâl ve heybetini idrak için gayret eder, O’ndan sakınır ve O’nu arzularsa, Muhâsibî’ye göre Allah tarafından kendisine başka türlü bir akıl açılır ''el-akl ‘anillâh''.(Hâris Muhâsibî, Akl, (s. 201-205 ve 210-211) Gelecek yazımızda devam edeceğiz inşaAllah.. Selam ve dua ile Adnan Bayraktar
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.