Dr. Vehbi Kara
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi Kara
 

ABDÜLHAMİD HANIN KONYA SUYOLU VE KÖPRÜ PROJESİ

Abdülhamid Han’ın Konya Suyolu ve Köprüsü Projesi Bozkır kültüründen gelen toplumların denizcilik kültüründen istifadesi az olmaktadır. Denizden korkan ve denizcilikle ilgili projelere olumsuz yaklaşan insanlarımızın durumu maalesef bu tarife uymaktadır. Yıllardan beri şu sözün yanlışlığını anlatmaya çalıştım. “Türkiye üç taraftan denizlerle çevrili değildir” diyerek ülkemizin üç tarafından denizlere açıldığını izah etmeye çalışıyorum. Çünkü denizler bir ülkeyi ve toplumu sınırlamaz bilakis bütün dünya ile iletişimini sağlar. Allah’ın milletimize sunduğu üç taraftan denizlere açılma nimetini hala anlamakta zorluk çekiyoruz. Bu hususta denizcilerin payına düşen eksiklikler ve sorumluluklar da vardır. Denizlerin önemini yeterince anlatamıyoruz. Denizlerden yeterince yararlanamıyoruz. Sonuçta “Kanal İstanbul” gibi önemli projelerin önemini kavramak bir yana bunun inşa edilmesine dahi karşı çıkan insanlara rastlayabiliyoruz. Örneğin Almanya, kısacık sahiline rağmen denizci bir ülkedir. Baltık ve Kuzey Denizine açılan suyolları ve kanalar sayesinde ülkenin tamamını denizci yapmışlardır. Bosna Hersek Devleti 2 kilometrelik sahil şeridi sayesinde yüzden fazla ülke ile ticari ilişki kurabilmektedir. Kısaca söylemek gerekirse denizler bir ülkeyi sınırlamaz bilakis dünyaya açar… Denizlerin önemi anlaşılırsa suyollarının da önemi anlaşılacaktır. Dünyanın hangi kıtasına bakarsanız bakın nehir yataklarının ıslah edilerek gemilerin seyir yapmasına elverişli hale getirildiğini ve waterway adı verilen suyollarının inşa edildiğini görebilirsiniz. Yıllarca Avrupa, Asya, Güney ve Kuzey Amerika nehirlerinde günlerce yolculuk yaptım. Denizcilik hayatımın bir kısmı bu suyollarında geçti. Fransa’nın Sen, Arjantin Parana ve Çin’in Sarı nehrinde 2 gün boyunca süren seyirler yaptım. Bu nehirler, üzerinden aktığı ülkelerin ekonomisini canlandırmakla birlikte büyüklü küçüklü binlerce deniz vasıtasının yolcu ve yük taşımasına yardımcı olmaktadır. Denizcilikten anlamayan yöneticiler yüzünden ülkemiz ekonomik sıkıntılar içine düşerken dünyanın akıllı insanları, dev adımlar atarak denizciliği büyütme gayreti içine girmiştir. Özellikle sahil şeridi kısa olmasına rağmen Almanya suyolları sayesinde ticaretini güçlendirmektedir. Baltık Denizi, Tuna yolu ile Karadeniz’e hatta suyolları ile Akdeniz’e açılabilmektedirler. Dünya üzerindeki meşhur bir örnekten yola çıkarak işin boyutlarını anlatmaya çalışalım. Belki bu sayede suyollarının önemi bir parça anlaşılmış olur. Wasserstrassenkreuz Magdeburg (Magdeburg Suyolu) Avrupa'nın en büyük su köprüsüdür. Elbe nehrinin üzerinden geçen köprünün üzerinden ayrıca gemilerde geçebilmektedir. Yanlış duymadınız bu köprü gemilerin geçişi için yapılmış olup “gemi köprüsü” de denilebilmektedir. Bir köprü ne için yapılabilir ki? Araba, hayvan, yük taşımacılığı veya tren... Fakat bu yapı köprü hakkında insanın bütün bildiklerini unutturacak bir yapıdır. Bir nehrin akışını sağlamak için yapılmış bu köprü, Elbe nehrinin geçtiği Magdeburg Su Köprüsü (Magdeburg Water Bridge) bu maksatla inşa edilmiştir. 1997'de yapımına başlanmış 6 yıl sonra 2003 yılında hizmete açılmıştır. Önemli bir mühendislik çalışması olan bu köprü, Elbe nehrinin istenilen güzergâhta Mittelland Kanalı ile karışmaması ve üstüne üslük gemilerin üzerinden rahatça geçebileceği şekilde tasarlanmıştır. Köprünün tek taşıdığı ağırlık üzerinden akan suyun ağırlığıdır. Yani üzerinden geçen gemilerin ağırlığı etki etmemektedir. Suyun kaldırma gücü ile köprünün ayaklarına bindirdiği ağırlık kuvveti gemiler için sıfır olmaktadır. Almanlar bu köprüyü yaparak denizcilik konusuna ne derece önem verdiklerini göstermişlerdir. Almanlara bu hayali veren ve nehrin üzerinden başka bir nehrin akıtılması fikrini veren de Osmanlı mühendisleridir. Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Fransa’da gördüğü suyollarından ilham alan Türk mühendisleri, aradan iki asır geçtikten sonra bu sefer Konya’da suyolu ile hem sulama hem de nehir taşımacılığı maksadı ile nehrin üzerinden nehir akıtma fikrini projelendirip hayata geçirmeye çalışmışlardır. Devrin Padişahı Sultan Abdülhamid Han, projeye destek vererek inşaatın başlamasına sebep olmuştu. Fakat şimdiki “istemezükçüler” o dönemde de vardı. Sonunda bu projenin de bitirilmesine engel oldular. Müsait yerlerine kına yaksınlar zira temelleri atılan Konya Suyolu Projesi” aynı Volga-Don Kanalı gibi yarım kalmıştır. Ömer Faruk Yılmaz, bu konuda yazmış olduğu kitap ile bu projeye ışık tutmaktadır. Kitabında Beyşehir Gölünden gelen suyun Çarşamba nehri üzerinden geçirilmesi düşünülmüştür. Bu maksatla nehir üstünden nehir geçirilmesi için bir su köprüsü inşa edilmesi düşünülmüştür. Konya Ovası Sulama projesi başlıklı kitap bilim insanlarının çalışmaları için fevkalade güzel bir eserdir. Aynı zamanda Abdülhamid Han’ın denizciliğe verdiği önemi de göstermektedir. Öyle ki Padişah, dünyada o güne kadar örneği bulunmayan su köprüsünü de planlamış nehir üstünden nehir akıtarak ticaretin gelişeceğini düşünmüştü. Türklerin hayal ettiği ve projelendirdiği önemli denizcilik işlerini Almanlar hayata geçirmiştir. Denizaltı gemisinden tutun; ticaret savaşı stratejilerine kadar yarım bıraktığımız birçok işi tamamlayıp hayata sokmuşlardır. Hamidiye Krüvazörünün Akdeniz’deki harekatı dillere destan olmuş Almanlara ilham vermiştir. Ayrıca Konya Su köprüsünün benzerini Magdeburg’ ta inşa edip kullanıma açmışlardır. İşte bu denizcilik endüstrisindeki başarılı ve sonuç alan gayretlerinden dolayı Avrupa’nın en güçlü ekonomisine sahip devleti olmuşlardır. Ülkemizde birçok nehir suyolu taşımacılığına elverişli olsa da ne yazık ki bozkır kültürünün egemen olması ve “denizciliği boğazda rakı içmek” olarak algılayan zavallılar yüzünden hiçbir suyoluna sahip olmadan 2020 yılına gelmiş durumdayız. Tuna nehrini ticari maksatlı olduğu kadar askeri yönden de ustaca kullanan cihan devleti Osmanlı’dan hiç ders alamadık. Sultan 2. Abdülhamid’in projesinden ise hiç haberciğimiz bile olmadı. Abdülhamid Han, savaşlarla ve Batı meftunu anarşistlerle uğraşmaktan bu projesini hayata geçirememiştir. Denizden korkan ve anlamayanlar da bu işin bir başka yönüdür. Fakat 90 yıl sonra bunu Almanlar başarmıştır. İşte şimdi suyun üstünden köprülerle gemi geçiriyorlar. Onlara bu ilhamı Abdülhamid Han verdi desek; hiç de yanlış olmayacaktır. Beyşehir Gölü'nden gelen sular, Çarşamba Çayı üzerinden su köprüsü ile geçirilecekti. (#Osmanlı'nın #Konya Ovası Sulama Projesi/Çamlıca Yay)Beyşehir Gölü'nden gelen sular, Çarşamba Çayı üzerinden su köprüsü ile geçirilecekti. (#Osmanlı'nın #Konya Ovası Sulama Projesi/Çamlıca Yay) Beyşehir Gölü'nden gelen sular, Çarşamba Çayı üzerinden su köprüsü ile geçirilecekti. (#Osmanlı'nın #Konya Ovası Sulama Projesi/Çamlıca Yay) Şimdiki yöneticiler de ne yazık ki suyollarının önemini hala idrak edemiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kanal İstanbul” projesi aradan 9 yıl geçmiş olmasına rağmen hala temeli dahi atılamamıştır. Bu çok önemli projeye akıl almaz gerekçelerle karşı çıkılarak engel olunmakta hantal bürokrasi sayesinde devamlı şekilde savsaklanmaktadır. Bu konuda Abdülhamid Han’ın ne derece ileri görüşlü olduğu ve Kanal İstanbul’un önemi defalarca kaleme alınmıştır. İbret alınmadığı gibi daha nice yarım kalmış ve bürokratların dar görüşlülüğü nedeniyle vazgeçilmiş suyolu projeleri vardır. İzmit Körfezini Sakarya nehri aracılığı ile Karadeniz’e bağlayacak proje bunlardan bir tanesidir. Meriç nehrinin Edirne’ye suyolu ile bağlanması ve bu sayede bölge ekonomisinin gelişmesi mümkündür. Saroz körfezine yapılacak bir kanal ile Çanakkale Boğazı kolayca geçiş için düzenlenebilir. Fakat bunları hayata geçirmeden önce kafaları denizciliğe alıştırmak gerekmektedir. Dünyada ve ülkemizdeki ekonomik gelişmeler ve bu gelişmelerin deniz ticaretine etkileri Waterway gibi suyollarının inşası sayesinde olacaktır. Ülkemiz deniz ticaretinin son yıllardaki değişimi ve dünyadaki konumunu güçlendirmek için neler yapılması gerektiği sorusuna en güzel cevap “Kanal İstanbul” projesidir. Avrupa haritası incelendiğinde binlerce mil uzunluğunda suyolları göze batacaktır. Sadece Avrupa değil, Amerika, Asya kıtası dahi suyolları ile kaplanmış olup Türkiye ne yazık ki bu konuda çok geç kalmıştır. Hatta hala sıfır noktasındadır. Karadeniz ve Marmara'nın yapay bir boğazla birbirine bağlama fikri 16. yüzyıldan bu yana 6 kez gündeme gelmiş fakat başarılamamıştır. Şimdi olduğu gibi… İstanbul’daki nüfus yoğunluğunu yüzünden kaynaklanan şehircilik problemlerine fayda sağlaması ve başta trafik sorunlarının çözülmesi olmak üzere yeşil alanların arttırılması bakımından da çok büyük faydalar sağlanacaktır. Fakat çok daha önemli konu ise denizcilik kültürünün gelişmesi ve ülkemizin stratejik olarak coğrafyanın verdiği fırsatları değerlendirmesi konusundaki anlayış değişikliğidir, vesselam… Dr. Vehbi KARA  Windows 10 için Posta ile gönderildi
Ekleme Tarihi: 02 Ocak 2020 - Perşembe

ABDÜLHAMİD HANIN KONYA SUYOLU VE KÖPRÜ PROJESİ

Abdülhamid Han’ın Konya Suyolu ve Köprüsü Projesi

Bozkır kültüründen gelen toplumların denizcilik kültüründen istifadesi az olmaktadır. Denizden korkan ve denizcilikle ilgili projelere olumsuz yaklaşan insanlarımızın durumu maalesef bu tarife uymaktadır.

Yıllardan beri şu sözün yanlışlığını anlatmaya çalıştım. “Türkiye üç taraftan denizlerle çevrili değildir” diyerek ülkemizin üç tarafından denizlere açıldığını izah etmeye çalışıyorum. Çünkü denizler bir ülkeyi ve toplumu sınırlamaz bilakis bütün dünya ile iletişimini sağlar.

Allah’ın milletimize sunduğu üç taraftan denizlere açılma nimetini hala anlamakta zorluk çekiyoruz. Bu hususta denizcilerin payına düşen eksiklikler ve sorumluluklar da vardır. Denizlerin önemini yeterince anlatamıyoruz. Denizlerden yeterince yararlanamıyoruz. Sonuçta “Kanal İstanbul” gibi önemli projelerin önemini kavramak bir yana bunun inşa edilmesine dahi karşı çıkan insanlara rastlayabiliyoruz.

Örneğin Almanya, kısacık sahiline rağmen denizci bir ülkedir. Baltık ve Kuzey Denizine açılan suyolları ve kanalar sayesinde ülkenin tamamını denizci yapmışlardır. Bosna Hersek Devleti 2 kilometrelik sahil şeridi sayesinde yüzden fazla ülke ile ticari ilişki kurabilmektedir. Kısaca söylemek gerekirse denizler bir ülkeyi sınırlamaz bilakis dünyaya açar…

Denizlerin önemi anlaşılırsa suyollarının da önemi anlaşılacaktır. Dünyanın hangi kıtasına bakarsanız bakın nehir yataklarının ıslah edilerek gemilerin seyir yapmasına elverişli hale getirildiğini ve waterway adı verilen suyollarının inşa edildiğini görebilirsiniz.

Yıllarca Avrupa, Asya, Güney ve Kuzey Amerika nehirlerinde günlerce yolculuk yaptım. Denizcilik hayatımın bir kısmı bu suyollarında geçti. Fransa’nın Sen, Arjantin Parana ve Çin’in Sarı nehrinde 2 gün boyunca süren seyirler yaptım. Bu nehirler, üzerinden aktığı ülkelerin ekonomisini canlandırmakla birlikte büyüklü küçüklü binlerce deniz vasıtasının yolcu ve yük taşımasına yardımcı olmaktadır.

Denizcilikten anlamayan yöneticiler yüzünden ülkemiz ekonomik sıkıntılar içine düşerken dünyanın akıllı insanları, dev adımlar atarak denizciliği büyütme gayreti içine girmiştir. Özellikle sahil şeridi kısa olmasına rağmen Almanya suyolları sayesinde ticaretini güçlendirmektedir. Baltık Denizi, Tuna yolu ile Karadeniz’e hatta suyolları ile Akdeniz’e açılabilmektedirler.

Dünya üzerindeki meşhur bir örnekten yola çıkarak işin boyutlarını anlatmaya çalışalım. Belki bu sayede suyollarının önemi bir parça anlaşılmış olur. Wasserstrassenkreuz Magdeburg (Magdeburg Suyolu) Avrupa'nın en büyük su köprüsüdür. Elbe nehrinin üzerinden geçen köprünün üzerinden ayrıca gemilerde geçebilmektedir. Yanlış duymadınız bu köprü gemilerin geçişi için yapılmış olup “gemi köprüsü” de denilebilmektedir.

Bir köprü ne için yapılabilir ki? Araba, hayvan, yük taşımacılığı veya tren... Fakat bu yapı köprü hakkında insanın bütün bildiklerini unutturacak bir yapıdır. Bir nehrin akışını sağlamak için yapılmış bu köprü, Elbe nehrinin geçtiği Magdeburg Su Köprüsü (Magdeburg Water Bridge) bu maksatla inşa edilmiştir. 1997'de yapımına başlanmış 6 yıl sonra 2003 yılında hizmete açılmıştır.

Önemli bir mühendislik çalışması olan bu köprü, Elbe nehrinin istenilen güzergâhta Mittelland Kanalı ile karışmaması ve üstüne üslük gemilerin üzerinden rahatça geçebileceği şekilde tasarlanmıştır. Köprünün tek taşıdığı ağırlık üzerinden akan suyun ağırlığıdır. Yani üzerinden geçen gemilerin ağırlığı etki etmemektedir. Suyun kaldırma gücü ile köprünün ayaklarına bindirdiği ağırlık kuvveti gemiler için sıfır olmaktadır.

Almanlar bu köprüyü yaparak denizcilik konusuna ne derece önem verdiklerini göstermişlerdir. Almanlara bu hayali veren ve nehrin üzerinden başka bir nehrin akıtılması fikrini veren de Osmanlı mühendisleridir.

Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Fransa’da gördüğü suyollarından ilham alan Türk mühendisleri, aradan iki asır geçtikten sonra bu sefer Konya’da suyolu ile hem sulama hem de nehir taşımacılığı maksadı ile nehrin üzerinden nehir akıtma fikrini projelendirip hayata geçirmeye çalışmışlardır.

Devrin Padişahı Sultan Abdülhamid Han, projeye destek vererek inşaatın başlamasına sebep olmuştu. Fakat şimdiki “istemezükçüler” o dönemde de vardı. Sonunda bu projenin de bitirilmesine engel oldular. Müsait yerlerine kına yaksınlar zira temelleri atılan Konya Suyolu Projesi” aynı Volga-Don Kanalı gibi yarım kalmıştır.

Ömer Faruk Yılmaz, bu konuda yazmış olduğu kitap ile bu projeye ışık tutmaktadır. Kitabında Beyşehir Gölünden gelen suyun Çarşamba nehri üzerinden geçirilmesi düşünülmüştür. Bu maksatla nehir üstünden nehir geçirilmesi için bir su köprüsü inşa edilmesi düşünülmüştür. Konya Ovası Sulama projesi başlıklı kitap bilim insanlarının çalışmaları için fevkalade güzel bir eserdir. Aynı zamanda Abdülhamid Han’ın denizciliğe verdiği önemi de göstermektedir. Öyle ki Padişah, dünyada o güne kadar örneği bulunmayan su köprüsünü de planlamış nehir üstünden nehir akıtarak ticaretin gelişeceğini düşünmüştü.

Türklerin hayal ettiği ve projelendirdiği önemli denizcilik işlerini Almanlar hayata geçirmiştir. Denizaltı gemisinden tutun; ticaret savaşı stratejilerine kadar yarım bıraktığımız birçok işi tamamlayıp hayata sokmuşlardır. Hamidiye Krüvazörünün Akdeniz’deki harekatı dillere destan olmuş Almanlara ilham vermiştir. Ayrıca Konya Su köprüsünün benzerini Magdeburg’ ta inşa edip kullanıma açmışlardır. İşte bu denizcilik endüstrisindeki başarılı ve sonuç alan gayretlerinden dolayı Avrupa’nın en güçlü ekonomisine sahip devleti olmuşlardır.

Ülkemizde birçok nehir suyolu taşımacılığına elverişli olsa da ne yazık ki bozkır kültürünün egemen olması ve “denizciliği boğazda rakı içmek” olarak algılayan zavallılar yüzünden hiçbir suyoluna sahip olmadan 2020 yılına gelmiş durumdayız. Tuna nehrini ticari maksatlı olduğu kadar askeri yönden de ustaca kullanan cihan devleti Osmanlı’dan hiç ders alamadık. Sultan 2. Abdülhamid’in projesinden ise hiç haberciğimiz bile olmadı.

Abdülhamid Han, savaşlarla ve Batı meftunu anarşistlerle uğraşmaktan bu projesini hayata geçirememiştir. Denizden korkan ve anlamayanlar da bu işin bir başka yönüdür. Fakat 90 yıl sonra bunu Almanlar başarmıştır. İşte şimdi suyun üstünden köprülerle gemi geçiriyorlar. Onlara bu ilhamı Abdülhamid Han verdi desek; hiç de yanlış olmayacaktır. Beyşehir Gölü'nden gelen sular, Çarşamba Çayı üzerinden su köprüsü ile geçirilecekti. (#Osmanlı'nın #Konya Ovası Sulama Projesi/Çamlıca Yay)Beyşehir Gölü'nden gelen sular, Çarşamba Çayı üzerinden su köprüsü ile geçirilecekti. (#Osmanlı'nın #Konya Ovası Sulama Projesi/Çamlıca Yay) Beyşehir Gölü'nden gelen sular, Çarşamba Çayı üzerinden su köprüsü ile geçirilecekti. (#Osmanlı'nın #Konya Ovası Sulama Projesi/Çamlıca Yay)

Şimdiki yöneticiler de ne yazık ki suyollarının önemini hala idrak edemiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kanal İstanbul” projesi aradan 9 yıl geçmiş olmasına rağmen hala temeli dahi atılamamıştır. Bu çok önemli projeye akıl almaz gerekçelerle karşı çıkılarak engel olunmakta hantal bürokrasi sayesinde devamlı şekilde savsaklanmaktadır.

Bu konuda Abdülhamid Han’ın ne derece ileri görüşlü olduğu ve Kanal İstanbul’un önemi defalarca kaleme alınmıştır. İbret alınmadığı gibi daha nice yarım kalmış ve bürokratların dar görüşlülüğü nedeniyle vazgeçilmiş suyolu projeleri vardır.

İzmit Körfezini Sakarya nehri aracılığı ile Karadeniz’e bağlayacak proje bunlardan bir tanesidir. Meriç nehrinin Edirne’ye suyolu ile bağlanması ve bu sayede bölge ekonomisinin gelişmesi mümkündür. Saroz körfezine yapılacak bir kanal ile Çanakkale Boğazı kolayca geçiş için düzenlenebilir. Fakat bunları hayata geçirmeden önce kafaları denizciliğe alıştırmak gerekmektedir.

Dünyada ve ülkemizdeki ekonomik gelişmeler ve bu gelişmelerin deniz ticaretine etkileri Waterway gibi suyollarının inşası sayesinde olacaktır. Ülkemiz deniz ticaretinin son yıllardaki değişimi ve dünyadaki konumunu güçlendirmek için neler yapılması gerektiği sorusuna en güzel cevap “Kanal İstanbul” projesidir.

Avrupa haritası incelendiğinde binlerce mil uzunluğunda suyolları göze batacaktır. Sadece Avrupa değil, Amerika, Asya kıtası dahi suyolları ile kaplanmış olup Türkiye ne yazık ki bu konuda çok geç kalmıştır. Hatta hala sıfır noktasındadır. Karadeniz ve Marmara'nın yapay bir boğazla birbirine bağlama fikri 16. yüzyıldan bu yana 6 kez gündeme gelmiş fakat başarılamamıştır. Şimdi olduğu gibi…

İstanbul’daki nüfus yoğunluğunu yüzünden kaynaklanan şehircilik problemlerine fayda sağlaması ve başta trafik sorunlarının çözülmesi olmak üzere yeşil alanların arttırılması bakımından da çok büyük faydalar sağlanacaktır. Fakat çok daha önemli konu ise denizcilik kültürünün gelişmesi ve ülkemizin stratejik olarak coğrafyanın verdiği fırsatları değerlendirmesi konusundaki anlayış değişikliğidir, vesselam…
Dr. Vehbi KARA 

Windows 10 için Posta ile gönderildi

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.