(Âlim-i mürşid, koyun olmalı; kuş olmamalı.)
Bilim adamı bu demek mi?
Resulullah (asv) İslâmiyeti insanlığa tebliğ etmemiş midir? Peygamber efendimiz Aleyhissalatu Vesselam sadece müminleri mi muhatap almıştır? Münkirleri muhatap almamış mıdır?
O tebliğin Baş Öğretmeni; “Allah'a yemin ederim ki, Cenab-ı Hakk'ın senin aracılığınla bir tek kişiyi hidayete kavuşturması, en kıymetli dünya malından, kırmızı develere sahip olmaktan daha iyidir.” (Buhari, Müslim) dememiş midir?
Böyle bir tebliğde bulunan, bu tebliğini yapabilmesi için Papaya, Vatikan’a veya benzer insanlara, Kur’an tefsirini tanıtan mektuplar yazması bir eksiklik midir? Bir tezellül müdür? Yoksa tebliğ midir, sorumluluk mudur?
Bir bilim adamı çıkmış da demiş ki; fetö lideri Papa’nın elini öpmüş, ama bu el öpme ilk değildir. 1950 yıllarında da yapılmıştır diyerek ve programcının Bediüzzaman Hazretlerinin ismini teleffuz etmesi ile de ikrar etmesi, bir hezeyan değilse, insafsızca bir iftirada bulunmaktır.
Öncelikle Bediüzzaman’ın kim olduğunu tanımanızı isterim. Bu ülke için neler yaptığını bilmenizi isterim.
“Hutuvat-ı Sitte” adlı eseri ve İstanbul’daki faaliyeti ile; İngilizin âlem-i İslâm ve Türkler aleyhindeki müstemlekecilik siyasetini ve entrikalarını, tarihî düşmanlığını etrafa neşrederek Anadolu'daki Millî Kurtuluş Hareketi'ni desteklemiş, bu hususta en büyük âmillerden birisi olmuştu.
Bu hizmetine dair kendi ifadesinden bir parça:
"Bir zaman İngiliz Devleti, İstanbul Boğazı'nın toplarını tahrip ve İstanbul'u istila ettiği hengâmda; o devletin en büyük daire-i diniyesi olan Anglikan Kilisesi'nin başpapazı tarafından Meşihat-ı İslâmiyeden dinî altı sual soruldu.
Ben de o zaman Dârülhikmeti'l-İslâmiyenin azası idim. Bana dediler: "Bir cevap ver.
Onlar altı suallerine, altı yüz kelime ile cevap istiyorlar."
Ben dedim: "Altı yüz kelime ile değil, altı kelime ile değil, hattâ bir kelime ile değil; belki bir tükürük ile cevap veriyorum!
Çünkü o devlet, işte görüyorsunuz ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı mağrurane üstümüzde sual sormasına karşı, yüzüne tükürmek lâzım geliyor.
Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!.." demiştim. Tarihçe-i Hayat/135
Sahi bunları da okumuş muydunuz? Bilim adamı delilsiz, mesnetsiz, kaynaksız konuşmaz, siz çok iyi biliyorsunuz. (devam edecek) 25.03.2019
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu