İnsanoğlunun geçmişten gümümüze en temel ihtiyaçlarından birisi barınma ile ilgili olmuştur. Yaşadığı bölgenin coğrafi yapısı, iklimi, konumu ve yapı malzemelerinin tedariki bu önemli ihtiyacın giderilmesinde dış etken olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kutuplarda ki birisi, kardan inşa ettiği iglolarda yaşarken, Afrika çölünde yaşam mücadelesi veren birisi için çöpten samandan yaptığı barınak işini görmektedir. Özetle ihtiyaç ve imkânların çakışması söz konudur. Eskiden göçebe ve yarı göçebe toplumlarda yerleşik düzen olmadığı için mimari ve estetik kaygısı göz ardı edilmiştir. Hatta göz ardı edilmenin ötesinde kimsenin derdi olmamıştır.
Fakat yerleşik düzene geçilmesi bunun yanında refah seviyesi ile doğru orantılı olarak bu temel ihtiyaç mimari ve estetik kaygının ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Geçmiş asırlarda rant kavramı ve kaygısı olmadığı için insanların içinde mutlu olacakları ve göze hoş gelen ihtiyaca binaen evler inşa edilmiştir. Daha sonraki yıllarda nüfusun hızla artması, köyden kente göç ile birlikte gecekondu kültürü ortaya çıkmıştır.
Günümüzde kendi yaşadığımız çevremize baktığımız zaman onlarca-binlerce yapıda mimari estetik kaygısının olmadığı görülecektir. Birbirinin kötü kopyası beton yığınları ile adeta göz zevkimiz iğfal edilmektedir. Konutların dışında, kamu binaları ve resmi binalarda aynı akımdan nasibini alarak kötü mimari örnekler ortaya koymuşlardır. Bu kadar üniversitemiz bunlarda yüzlerce mimarlık fakültesi olmasına rağmen bu konuda milli bir politika oluşturamamış olmamızda eğitimin başka bir sorunu olmaktadır.
Bilimde, teknolojide, sanayide ve endüstride bu kadar aşama kaydedilmiş olmasına rağmen mimarlıkta adeta geriye gidilmiştir. Halen daha asırlar öncesinde inşa edilen anıt yapılar övünç kaynağı olarak gösterilmesi mimarlık/estetik/sanat tarihi açısından kaygı vericidir. Bu konuda tekâmül gösterememiş olmamızın izahı yoktur.
İnsanların aç gözlülüğü, tamahı, hırsı bunun yanında kanunların sürekli değişiyor olması mimari üslubu yerle yeksan etmiştir. Büyük şehirlerde arsaların kıt ve çok pahalı olması dikey mimarinin kaçınılmaz olarak tercih edilmesi sonucunu doğurmuştur. Bunun için iki katlı bahçeli ferah ve geniş evler ancak fotoğraf arşivlerinde kendilerine yer bulmuşlardır.
Yaşadığım kente baktığımda geçmişten kalanları göz ardı edersek estetik kaygılarla üretilmiş bir tek mimari yapıya rastlayamamış olmanın derin hüznünü yaşıyorum.
Sonuç olarak; her konuda geliştik, ilerledik ivme kazandık sınıf atladık fakat en temel ihtiyacımız barınma konusunda kimse mutlu değil. Konserve kutusu, kapan veya bulutların arasında ahşap görünümlü nefes almayan binalarda adeta çürüyoruz.
Saygılarımla,
Erol Aydın