ÇOCUKLARIN 15 GÜNLÜK TATİLİ
Bugün öğlen namazından önce yakın camiimizde çocuklara ödül merasimi yapılıyordu.
Dikkatimi çeken bir olay, ödül alan çocukların, ödül sıralamasında tercih nedenleri, vakit namazlarına en çok dikkat edenler ve bu 15 gün tatilde vakit namazlarını geçirmeden kılanlar, birincilik ödülüne layık görülmüştü.
Bu esnada çocuklarla muhatap olmayı çok arzu etmiştim. Ancak daha önceden görevlilerle irtibat kurmadığım için konuşma hakkı talep etmemiştim. Onun için de konuşmak istediklerimi burada yazıya dökmek içimden geldi.
Bir kere çocuklara eğitim verirken onların haleti ruhiyesini dikkate almak ve ona göre davranmak gerekir.
Bildiğimiz gibi çocuklarımiz, beyninin büyük bir kısmının, ömür boyunca en çok çalıştığı bir devri yaşamaktadırlar. Bu dönemde onlara ne anlatılırsa ve neyi görürlerse akıllarında kalır.
Mümkün olduğunca taklitten çok tahkiki, nedenini ve niçinini sorgulayarak anlatıma girmek ve onların aklında kalacak şeyler üzerinde durmak lazım.
Mesela çocuklarımız şu anda saflar, temizler ve günahsızlardır.
Bu neye benzer bir temiz kağıdı ele aldığımız zaman beyaz ve parlaktır. Eğer üzerine bir şey yazıp silersek belki tekrar beyazlık kazanır ama parlaklığı gider.
Kağıdın her tarafını yazıp da silersek o zaman beyazlığı da parlaklığı da gider. O yazılar temizlenir ama kağıt gri bir hal alır.
İşte çocuklar o beyaz temiz kağıda benzer. Ya da onu beyaz bir gömlekle de tarif edebiliriz. Beyaz gömleği mağazadan aldığımız zaman hem beyazdır, hem parlaktır. Giydikten sonra kirlenir. Yıkanırsa beyazlaşır ama parlaklığı gider.
İşte çocuklarımız, çocuk halinde bu beyaz kağıt ve gömlek gibidirler, günahsızdırlar.
Bu durumu muhafaza edebilirlerse o zaman temiz, beyaz, günahsız ve hatasız bir insan olarak huzur-u İlahiye vardıkları zaman, değil annelerinin, babalarının affına; belki kim bilir çok kişiye bile kefil olabilir, affına sebep olabilirler.
Peki bu beyazlığı ve temizliği nasıl muhafaza etmeli?
İşte önemli olan bu konu?
Camilerimizde görevliler, 15 gün tatilde çocuklarımızı namaza alıştırmışlar.
Ve bu vesile ile namaza sürekli gelen ve beş vakit namazı cemaatle kılan çocuklara, mükafat olarak ödüller dağıttılar.
Çocuğu ödüllendirerek camiye bağlanmak bir metotdur. Ancak birazda onun seviyesine inerek, bazı şeyleri onlara anlatmak lazımdır.
Mesela 15 günde beş vakit namazını geçirmeden cemaatle kılanı, altın ödülüne layık görüyoruz. Çok güzel, peki...
Bundan memnunluk duyuyor muyuz? Elbetteki çok mutlu oluyoruz. Unutulmayan bir sahne meydana geliyor.
Peki bu ödül altın değilde bir otomobil olsa yahutta hiç unutulmaz bir şey olsa...
Artık her tarafta onu anlatır dururuz ben şöyle bir gayretin karşılığı otomobil ödülüne layık görüldüm diye.
Peki bizi yaratan Allah bizi ödüllendiriyor mu? Hem de nasıl, nelerle ödüllendiriyor, bir düşünelim.
Mesela evvela bizi insan olarak yaratmış bu büyük bir ödül. İsteseydi yaratmazdı, ya da ot olarak yaratırdı, ya da yılan olarak yaratırdı...
Ama hayatta her şeyin onlara hizmet etmiş olduğu, en şerefli mahluk olan bir insan olarak yaratmıştır.
O büyük bir ödül değil midir?
Diğer taraftan bizi uçaktan, otomobilden daha değerli ödüllerle ödüllendirmiş mi?
Evet, nasıl?
Bakınız bize hayat verdikten sonra her an nefes almamız için neye ihtiyacımız var?Havaya.
Peki bu havayı otomobil fabrikası üretebiliyor mu?
Hayır, bu havayı üretse, bir anlık teneffüsümüz bir otomobil değerinden daha fazla değil midir?
Evet.
Peki bizi yaratan ihtiyacımız olan suyu da vermiş, su ile ödüllendirmiş mi?
Evet.
Peki bu fabrikalar suyu üretebiliyorlar mı? Hayır.
O halde bu da çok büyük bir ödül değil midir?
Şüphesiz.
Çünkü günde en az 5-6 defa suya ihtiyacımız var. Her bir su içişimiz bir otomobil fiyatına olsaydı halimiz ne olurdu?
Devam edelim, bu yaratanımız bizim karnımızı doyurmak için aklımıza gelmeyecek kadar çok yiyeceklerle bizi ödüllendirmiş mi?
Evet.
Peki bu fabrikalar bir buğdayı yapabiliyor mu?Peki bir meyveyi yapabiliyor mu?
Peki bir eti yapabiliyor mu?
Onlara da hayır.
Peki o halde bu ödüllerin takdir edilmesi gerekmez mi?
Elbetteki evet ama nasıl?
İşte mesele burada düğümleniyor.
Bizi yaratan hayatımızı vermiş, hayatımızın ihtiyacı olan nimetleri de vermiş ve demişki:
Bu ödüller dünyaya bakan ödüllerdir, geçicidir, hayatınızı istikamet dairesinde devam ettirirseniz, sonucunda kalıcı ve sonsuz ödüller vereceğim.
Orada cennet hayatını kazanacaksınız ve orada duymadığınız, işitmediğiniz, yemediğiniz, görmediğiniz nimetlerle karşı karşıya kalacaksınız.
Peki bunun şartı nedir?
Bunun şartı Yaradan’ı tanıyıp, varlığını birliğini tasdik edip, ona iman ve ibadet etmektir.
İşte parlak bir kağıt niteliğinde olan, işte paketinden yeni çıkan, tertemiz ve parlak bir gömlek niteliğinde olan evlatlarımız...
Biz haddizatında yapacağımız ibadetlerin mükafatını peşinen almışız...
Ama Rahmeti, Lütfu ve Kerem’i bol olan Allah CC, verdikleri yetmiyormuş gibi, yapacağımız ibadetlerin, kılacağımız beş vakit namazın karşılığında, bize bir de cennet vaad ediyor.
Aklı başında olan bu mükâfatı kaybeder mi?
Bu ödüllendirmeden kaçar mı?
Bu değer biçilmez ve sonsuz olan hediyeyi kazanmayı ihmal eder mi?
Elbette etmez...
Bu durumda kağıdı grileştirmeden, gömleği kirletmeden, beyazlığını, parlaklığını devam ettirmek için, artık bu yaştan itibaren ibadetlerimizi devam ettirmeye ne dersiniz...
Haydın bakalım, unutmayalım ki bir vakit namaz bize cennet kazandıracaktır.
Öyle mi?
Elbette...
Bu vakit namazdan önceki geçti, sonraki vakte çakmaya senetimiz var mi?
O halde bulunduğumuz vaktin kıymetini bilip, günahlardan uzak duralım.
Ebedi ödülü kazanma dileklerimle.
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
02022020