Zalimlerin tarihlerine bakınca din onlar için yaşanılan değil, kullanılan bir güç olmuştur.
İstisnasız tüm zalimler yeryüzünde hakimiyetlerini güçlendirmek adına toplumların inançlarını kendi iktidarlarını tehdit etmeyecek şekilde zaman içinde dönüştürmüştür.
Kimi zalim iktidarlar sert politikalarla toplumu dönüştürürken bazısı da tıpkı bir kurbağanın ılık suda pişirilmesi gibi toplumun inançlarını önce yumuşatarak daha sonra istedikleri kıvamı vererek yer'deki otoritelerini kutsallaştırmışlardır.
Örnek olarak Pagan Roma imparatorluğu Hz İsa'nın (a.s) yaymış olduğu tevhid inancının hakim olmasını önleyemeyince onu resmi din adı altında kendi otoritesi altına alarak pagan kültürü ile bütünleşik bir din ortaya çıkarmıştır.
Yine islâm tarihine bakacak olursak Hz. Muhammed'in (sav) 23 yıllık mücadelesi sonucunda ayaklar altına aldığı cahiliyye geleneklerinden bir kısım uygulamaları kendisinden 50 sene sonra yeniden hayat bulması da süreç içinde meydana gelen tahribatlara örneklik teşkil etmektedir.
Sonuç olarak ise toplumlarda zulmün arttığı dönemler aynı zamanda din'in tahrif edilerek birilerinin kontrolü altına girdiği dönemlerdir.
Bizlere düşen; dinimizi lokal olarak belli alanlara sınırlamak yerine hayatımızın her alanında "La ilahe illallah" diyerek yer'deki ilahları reddedip, din'i yalnızca Allah'a has kılmalıyız