Suat Altınbaşak
Köşe Yazarı
Suat Altınbaşak
 

Düşünme seferberliği başlasın! (2)

Ne yazık ki günümüzde, soruşurken bile otomatiğe bağlamış bir şekilde, karşımızdakiyle soruşuyoruz. Soruştuğumuz kişi "iyiyim" derken, gerçekten halinden iyi olduğu belli mi, belli değil mi? diye bile bakmıyoruz, düşünmüyoruz.   Dedelerimiz birine, hal hatır sorup, halin vaktin yerinde mi? diye sorduktan sonra, cevaplar "çok şükür" diye zihinden tefekkür ürünü olarak çıkardı. Şimdi otomatiğe bağlanmış, cevaplar veriliyor.   Her kesimden insanın, belirli zamanlarda kendi zihnini dinleyip, hayatıyla ilgili sorular sorma  terapileri yapılması sağlanmalıdır. Günümüz insanının, buna ihtiyacı var.   Fatır suresi 37. ayette geçen, "Size, düşünecek kimsenin düşüneceği kadar ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da (peygamber de) geldi." ifadeleri, hidayet için ön şartın "düşünmek" olduğunu, tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.   Mülk suresinin 8. ayetinde, "Size uyarıcı bir Peygamber gönderilmemiş miydi?" diye cehennemliklere sorularak, dünyadayken hidayet konusunda düşünme faaliyetinin muhakkak yapılmış olması gerektiğine dair bir ön kabulün, bir varsayımın olduğu ortaya çıkmaktadır. Düşünme faaliyetinin yapılmış olduğunu varsayan bu ön kabul, bu ayette "hidayet yoluna niye girmediniz?" anlamında bir soru sorulmasını doğurmuş. Böylece bu ayet, hidayete erebilmek için düşünmenin zaruri bir ön şart olduğunu bize göstermiş olmaktadır.   Helâk olan Lut kavminin yıkık kentiyle ilgili Ankebut suresi 35. ayette, "düşünen kimseler için apaçık ibret nişanesi bıraktık" diye bahsediliyor. Helâk olan Lut kavminden kalma harabelerle ilgili Hicr suresi 77. ayetinde de, "Hakikaten bunda iman edenler için bir ibret vardır." diye belirtiliyor. Akıbet ve uhrevi kaygısı olan kimseler, bu gibi ibretlik durumları düşünür ve ibret alır. Uhrevi kaygıyla birlikte iman, etkili bir düşünme sağlar.   Bu sayede oluşan kalb-i selim; aklı, basireti, idraki, fıkhı, tecdidi, feraseti, takvayı aktif tutar.   Özellikle kalb-i selim ile takva hassasiyetini aktif tutabilmek için uhrevi kaygıyla sorumluluklarımızı tefekkür edebilmeliyiz. "Ben borç ödüyorum fakat, kenarda nisap miktarı param var. Bana bu sene zekat düşer mi?" diye uhrevi kaygıyla düşünebilmek bir tefekkürdür. "Mahallemde, acil olarak maddi ihtiyacı olan var mı?" diye uhrevi kaygıyla düşünebilmekte bir tefekkürdür.     İlk emir olan ikra, kıraatla aynı köktendir. Bir bilginin kalbe girmesi için ilk önce aklederek (tefekkür ederek) kıraat etmek gerekir. Yani kıraat, aklın okumasıdır. Tertil ise kalbin okumasıdır. İkisinde de tefekkür vardır. Yani tefekkür o kadar zaruri ki, o olmadan ne akıl, ne de kalp okuyabilir. Bu sebepten dolayı sahabelere imanın şartları, tefekkür ettirilerek öğretildikten sonra, Kur'an ayetlerini okumaları, öğrenmeleri sağlanıyordu.     Oturarak yapılabilecek kadar çok kolay olan akletme işlevini yapmayan kardeşlerimizden, iyiliği emredip, kötülükten sakındırmalarını, infak edebilmelerini, teheccüde kalkabilmelerini, sıklıkla camiye gitmelerini bekliyoruz.     Kendi akıbeti için akletmeyen, kendisi ve ümmetinin akıbeti için harekete geçebilir mi?     Hayatımızla ilgili zor soruları ve sorunları, kolaydan başlayarak çözmeliyiz. Unutmayalım ki, zor kolaydan, büyük küçükten hasıl olur…     Hangi iş yapılacak olursa olsun, o işin fazileti bilinmelidir. Yani, "yaparsam ne olur, yapmazsam ne olur?" sorusunun cevaplanmış olması gerekir. Zanna mahal bırakmadan ilimle akledilirse, tefekkür edilmiş olur. İlimsiz akledilirse ise sade bir fikretme eylemi yapılmış olur.     Nasıl ki su ve yemek, yaşamak ve ölmemek için bize farz ise, kendimize ve topluma dönük salih amellerimizin yaşaması, ölmemesi içinde tefekkür farzdır.         Suat Altınbaşak  
Ekleme Tarihi: 24 Ocak 2024 - Çarşamba

Düşünme seferberliği başlasın! (2)

Ne yazık ki günümüzde, soruşurken bile otomatiğe bağlamış bir şekilde, karşımızdakiyle soruşuyoruz. Soruştuğumuz kişi "iyiyim" derken, gerçekten halinden iyi olduğu belli mi, belli değil mi? diye bile bakmıyoruz, düşünmüyoruz.

 

Dedelerimiz birine, hal hatır sorup, halin vaktin yerinde mi? diye sorduktan sonra, cevaplar "çok şükür" diye zihinden tefekkür ürünü olarak çıkardı. Şimdi otomatiğe bağlanmış, cevaplar veriliyor.

 

Her kesimden insanın, belirli zamanlarda kendi zihnini dinleyip, hayatıyla ilgili sorular sorma  terapileri yapılması sağlanmalıdır. Günümüz insanının, buna ihtiyacı var.

 

Fatır suresi 37. ayette geçen, "Size, düşünecek kimsenin düşüneceği kadar ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da (peygamber de) geldi." ifadeleri, hidayet için ön şartın "düşünmek" olduğunu, tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.

 

Mülk suresinin 8. ayetinde, "Size uyarıcı bir Peygamber gönderilmemiş miydi?" diye cehennemliklere sorularak, dünyadayken hidayet konusunda düşünme faaliyetinin muhakkak yapılmış olması gerektiğine dair bir ön kabulün, bir varsayımın olduğu ortaya çıkmaktadır. Düşünme faaliyetinin yapılmış olduğunu varsayan bu ön kabul, bu ayette "hidayet yoluna niye girmediniz?" anlamında bir soru sorulmasını doğurmuş. Böylece bu ayet, hidayete erebilmek için düşünmenin zaruri bir ön şart olduğunu bize göstermiş olmaktadır.

 

Helâk olan Lut kavminin yıkık kentiyle ilgili Ankebut suresi 35. ayette, "düşünen kimseler için apaçık ibret nişanesi bıraktık" diye bahsediliyor. Helâk olan Lut kavminden kalma harabelerle ilgili Hicr suresi 77. ayetinde de, "Hakikaten bunda iman edenler için bir ibret vardır." diye belirtiliyor. Akıbet ve uhrevi kaygısı olan kimseler, bu gibi ibretlik durumları düşünür ve ibret alır. Uhrevi kaygıyla birlikte iman, etkili bir düşünme sağlar.

 

Bu sayede oluşan kalb-i selim; aklı, basireti, idraki, fıkhı, tecdidi, feraseti, takvayı aktif tutar.

 

Özellikle kalb-i selim ile takva hassasiyetini aktif tutabilmek için uhrevi kaygıyla sorumluluklarımızı tefekkür edebilmeliyiz. "Ben borç ödüyorum fakat, kenarda nisap miktarı param var. Bana bu sene zekat düşer mi?" diye uhrevi kaygıyla düşünebilmek bir tefekkürdür. "Mahallemde, acil olarak maddi ihtiyacı olan var mı?" diye uhrevi kaygıyla düşünebilmekte bir tefekkürdür.

 

 

İlk emir olan ikra, kıraatla aynı köktendir. Bir bilginin kalbe girmesi için ilk önce aklederek (tefekkür ederek) kıraat etmek gerekir. Yani kıraat, aklın okumasıdır. Tertil ise kalbin okumasıdır. İkisinde de tefekkür vardır. Yani tefekkür o kadar zaruri ki, o olmadan ne akıl, ne de kalp okuyabilir. Bu sebepten dolayı sahabelere imanın şartları, tefekkür ettirilerek öğretildikten sonra, Kur'an ayetlerini okumaları, öğrenmeleri sağlanıyordu.

 

 

Oturarak yapılabilecek kadar çok kolay olan akletme işlevini yapmayan kardeşlerimizden, iyiliği emredip, kötülükten sakındırmalarını, infak edebilmelerini, teheccüde kalkabilmelerini, sıklıkla camiye gitmelerini bekliyoruz.

 

 

Kendi akıbeti için akletmeyen, kendisi ve ümmetinin akıbeti için harekete geçebilir mi?

 

 

Hayatımızla ilgili zor soruları ve sorunları, kolaydan başlayarak çözmeliyiz. Unutmayalım ki, zor kolaydan, büyük küçükten hasıl olur…

 

 

Hangi iş yapılacak olursa olsun, o işin fazileti bilinmelidir. Yani, "yaparsam ne olur, yapmazsam ne olur?" sorusunun cevaplanmış olması gerekir. Zanna mahal bırakmadan ilimle akledilirse, tefekkür edilmiş olur. İlimsiz akledilirse ise sade bir fikretme eylemi yapılmış olur.

 

 

Nasıl ki su ve yemek, yaşamak ve ölmemek için bize farz ise, kendimize ve topluma dönük salih amellerimizin yaşaması, ölmemesi içinde tefekkür farzdır.

 

 

 

 

Suat Altınbaşak

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.