Günümüzde dillere pelesenk olarak yerleşmiş olan ifade “eğitim şart” kavramıdır. Bunu söylerken doğru bir tespite işaret etmekle birlikte altını yeterince doldurduğumuz söylenemez. Eğitimin şart olmasıyla ilgili olarak aslında neyin kastedildiği pek anlaşılmaz.
Eğitim, bir milletin gelecekte de var olması için şahsiyetli bireyler üretmek zorundadır. Şahsiyet sahibi bireyler yetiştirmediğiniz zaman ortaya çıkan kalabalıklar bir sürüden ibarettir. Bu topluluğun; düşünce, hareket ve değer üretmesi mümkün değildir. Milli eğitim sisteminin, eğitme konusunda ki en büyük eksikliği belki de hür ve özgür düşünemeyen, öz benliğinin farkında olmayan nesiller yetiştirmiş olmasıdır. Şahsiyeti dar anlamıyla sadece kişilik veya karakter olarak ele alırsak bu yanıltıcı olabilir. Şahsiyet bu dar anlamın ötesinde; irade, inanç, heyecan, zekâ, kültür, medeniyet, soy, nesep, çevresel etkiler ve sosyoekonomik etkenlerin topyekûnudur. Şahsiyet sahibi insanların özelliklerine baktığımız zaman ise;
Sorumluluk sahibidirler,
Milli ve manevi değerlerine bağlıdırlar,
Saygılı ve özverilidirler,
Vicdan sahibidirler,
Hayâ ve edep sahibidirler,
Sevgi, şefkat ve merhamet sahibidirler,
Serbest düşünen, özgürlükçüdürler,
Pes etmeyen, inatçı ve vazgeçmeyen yapıdadırlar,
Bencil olmayıp, empati sahibidirler.
Bu özelliklere sahip nesiller yetiştiğimiz takdirde gelecek adına kaygı duymanıza gerek yoktur. Bunu gerçekleştirmek için ise; okul, öğretmen, sistem ve toplum olmak üzere yeniden yapılanma ile özünüze dönmeniz gerekir. Milli eğitimin özeli ve yabancısı olmaz. Özel ve yabancı okullar sonuçta ticaret yaptıkları için bunların şahsiyetli bireyler yetiştirmek gibi bir kaygıları da olmayacaktır. Bunun yanında yetenekli ve çalışkan öğrencileri topladıkları için de haksız rekabetin oluşmasına zemin hazırlanmış olacaktır.
Eğitimin asıl amacının bilgiyi aktarmak ve nakletmek olmadığı çok açıktır. Bilgi sahibi olmak için günümüz bilişim çağında aslında okula da ihtiyaç yoktur. Bu yüzden okul ve öğretmenin asıl fonksiyonunun düşünce üretebilecek bireyler yetiştirmesidir. Derinliğe inen, sorgulayan, analiz yapabilen ve meseleler arasına ilişki kurabilen öğrenciler sadra şifa olacaktır.
Sonuç olarak; günümüzde şikâyet konusu olan her alanda ki kokuşma ve çürümenin kaynağı eğitimin bozulmasıdır. Eğitimi, köklü olan medeniyetimiz ve geçmişimizle birlikte harmanlayıp şahsiyet sahibi bireyler yetiştirmeden halletmemiz mümkün değildir. Bunun için de eğitimin en önemli girdisi olan öğretmenlerden işe başlamak meselenin kök nedeni bakımından önemlidir.
Kendisi de öğretmen olan mütefekkir Nurettin Topçu bu konuda öğretmeni şöyle tarif etmektedir, “Öğretmen, bir mabede girer gibi sınıfa girmelidir!”
Öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerine neşter vurmak bugünü olmasa bile geleceği kurtaracaktır. Eğitimin ihmal edilmesi geleceğinizin yok edilmesi anlamına gelir ki buna kimsenin hakkı yoktur.
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın