KURTARICI BEKLENİYORDU
İnsanların maruz bırakıldığı muameleler, ve zulüm öyle dereceye gelmişti ki; herkes bir kurtarıcının gelmesini çaresizlikle beklemekte idi.
Dünyaya gelmesine yakın bir zamanda ve Peygamber olarak gönderilmeden evvelki fetret zamanında da;
falcılar,
kâhinler,
aydınlar,
ârif-i billâhlar,
sesi duyulup görülmeyen cinler, hâtifler,
hattâ putlar, sanemler ve
kurbanlar,
peygamberimizin (A.S.M.) geleceğini haber vermişler ve
şiirleriyle Peygamberimizin (A.S.M.) hayatını konu edinen meşhur tarihçiler, bu bilgilerini gelecek asırlara neşretmişler. (1/186)
Bilindiği gibi bilim maluma tabiidir. Yani önceki yapılan araştırmalar, deneyler, deneysel çalışmalar, bu zamanda yapılacak araştırmalara kaynak teşkil etmektedir. Literatür neden taranmaktadır? Kim, ne zaman, nerede, ne çalışma yapmıştır. Yapılan çalışma orjinal bir çalışma mıdır, geçmişte böyle bir çalışma yapılmış mıdır, ya da geçmiş çalışmalar bu çalışmaya kaynak teşkil edecek midir, bunlar bir araya getirilerek yeni bir hamle yapılır.
Burada yazacağımız konulara kaynak teşkil eden, Risale-i Nur Külliyatından, Mektubat adlı eserden, 19. Mektup, yani Mucuzat-ı Ahmediyye’dir. Bu kitapta burada aktaracağım her bir konu, en az 4-5 kaynaktan rivayet edilmektedir. Dolayısıyla anlatmış olduklarım masal değil, hikaye değil, gerçektir. Kaynakları ile vesikalarıyla literatürde mevcuttur. İsteyen, merak eden kaynaklardan arayıp bulabilir.
Anlattıklarım zaten olağanüstü olaylardır. Bu olayları görgü tanıkları kaydetmişlerdir. Şahitler dinlenmişler, hakkında itiraz vuku bulmadığı için, kaynaklara geçmiş ve yayınlanmıştır. Onun için ben de burada anlattıklarım herhalde müsbet bilimlerin laboratuvar imkanlarıyla elde edilen bilimsel sonuçlar değildir. Fakat sosyal alanda bilimsel araştırma metodlarından elde edilen sonuçların, sosyal bilimleri meydana getirmesi, bize bu konuda ışık tutup, bir yaklaşım kazandırabilir.
Mesela dense ki; insan kalbi, günde 7-8 ton kanı dünyanın etrafını iki defa dönen uzunlukta mesafeye ulaştırıyor. Yaklaşık yüz trilyon ulaşım merkezine teslimat yapıyor.
Aklımız bunu hemen kavrayamıyacağı için kolayca inkar eder.
Olmaz öyle şey inanmam.
Ama bugün bu şeyler bilimsel olarak ispat edilebiliyor.
İşte bu anlatılan konular da insanda tasarruf eden yaratıcının tasarrufu olduğu için aklen ve mantıken imkansız görmek anlamsızdır.
Bundan 1450 yıl önce denseydi ki bir şahıs gelecek görevli olduğunu söyleyecek ve görevi olduğu şeyi bütün insanlara kabul ettirecektir. Aradan 1000 yıl geçince ona tabi olanların sayısı milyonları bulacak.
Bu başlangıçya kolay kabul edilecek bir şey değildir.
Ancak bugün görüyoruz ki peygamberimiz gelmiş, İslâmiyeti insanlığa tebliğ etmiş ve 1,5 milyar insan ona tabi olmuştur. Dolayısıyla aklımızın her almadığı anlamsız olmadığı gibi, her anlatılanın da kolayca anlaşılması mümkün olmayabilir.
Diyoruz ki bir normal insan vücudunda yaklaşık 100.000 km uzunluğunda damar vardır. Bu bizim anlayışımıza ve tasavvurumuza göre, rüya gibi gelmektedir. İstanbul’da canlıların fosillerini sergileyen bir fuarda insanın sadece damarlarını öne çıkardıkları, insan şeklindeki damar yumağını görünce; bilimsel yorum ve anlatımları duyunca, sonuçta kabul etmek zorunlu hale geliyor.
İşte bizim aklımızın, imkansızların imkan dairesinde olduğunu gördükten sonra, olağan üstü olan mucizelerin de akıldan uzak olmadığını kabul edecektir.
Bunlardan önemlilerini burada özet olarak kaleme alacağız. Tamamı ise Mektubat, Ondokuzuncu Mektupta ravileri ile birlikte, detaylı olarak anlatılmaktadır.
27.11.2019
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu