HEYKELLERDE YIKILIR BİRGÜN
En güzel sözlerin sahibinin adıyla…Allah’ın adıyla
Bir ülkeye gittiğinizde o ülkeye birçok hizmeti olmuş, savaşta başarı kazanmış, o ülkenin egemenlik veya bağımsızlığı için mücadele etmiş olan kimselerin heykelleri ile karşılaşılır. Bazıları o ülkenin simgeleri haline gelir. İslam anlayışında çok benimsenmese de bazı İslam ülkelerinde de heykellere rastlanır.
Irak Savaşı başladıktan üç hafta sonra Saddam Hüseyin'in heykelinin devrildiği sahne yakın tarihin önemli anlarından biri olarak hafızalara kazınmıştı. Daha dün gibi hatırladığımız bir olaydı. Iraklıların sevinçle bir diktatörden kurtulmanın resmiydi heykelinin yıkılma anı!
Aradan On Yedi yıl geçti ve Irak’ta heykelleri devirenlerin heykelleri yıkılmaya başladı. Mesela konfederasyon Başkanı Jefferson Davis'in heykeli yıkıldı. Vakti zamanında sömürü imparatorluğuyla, zulüm imparatorluklarıyla insanları kullanan, köle tacirlerinin, yerli halkı katleden birçok ‘önemli’ kimselerin bu gösterilerde heykelleri yıkıldı! Ünlü kaşif Kristof Kolomb'un bir heykeli kaidesinden indirildikten sonra yakılarak göle atıldı. Medya bunun bazısını verdi bazılarını örtbas etti. Bizde güneş balçıkla sıvanmaz diye bir söz var, Amerikan Tarihinin balçıkla sıvadığı zulüm hakikatleri ve failleri artık toplum nezdinde yerle yeksan edildi.
Amerika hep rüzgar ekmişti ve ektiği rüzgarları fırtına olarak biçmeye devam ediyor. Irak’ ta 9 Nisan 2003'te Saddam Hüseyin'in heykelinin devrilmesini takip eden kaosta Irak Savaşı'nda hayatını kaybeden Iraklıların sayısı hâlâ bilinmiyor.
‘ Saddam Hüseyin, biyolojik ve kimyasal kitle imha silahlarına sahip; rejimi uluslararası terörizmi destekliyor ve nükleer silah üretmeye çalışıyor’, diyerek bu savaşın fitili ateşlendi. Amerikan halkını ikna etmek çok zor olmadı bu yalan üzerine kurulan savaş oyunu , demokrasinin getirileceğine inandırılan Irak halkı, zulmün tecavüzün en şiddetlisini yaşadı ve insanlıktan çıkmış bir coğrafya hala ne olacağı belirsiz orada durmakta…! Aynı vakti zamanında Kızılderili yerlileri katletmek için öne sürdükleri yalanlar gibi. Milyonlarca Kızılderili o topraklarda vahşice öldürüldü. Afrika’dan köle olarak getirilen binlerce zenci insan işkenceler eşliğinde zulme uğradı.
Ortadoğu için kurulan planlar hep en kanlı ve en vahşisi olmuştur. 11 Eylül gibi faili meçhul bir saldırı sonrası Orta doğunun fitilini ateşleyenler, Arap Baharı ile Suriye, Mısır, Yemen Lübnan ve hiç değişmeyen hesap Filistin’de bambaşka bir ateşi yaktılar.
Yakılan ve ateşlenen her yerin dumanı tüm dünyanın üzerine çöktü. Üzerine oynanan oyunları halklar bilse de bilmese de dünya bir ateş çemberine dönüştürüldü. Zulüm ile âbâd olanın olmadığı bu dünyada, mazlumun intikamını en iyi şekilde alan da Züntikâm olan Allah olmuştur.
Amerika kendi kazdığı kuyuya düştü ve daha çok düşeceğe benziyor. Siyah Amerikan vatandaşı George Floyd'un öldürülmesinden sonra protestocularla başlayan bu sorgulama daha derinleşerek devam edecek. Ortada çok büyük bir hesap var doğru ama bir hakikat var ki daha çok heykeller de yıkılacak gibi! Bu gösteriler sadece Amerika ile sınırlı kalmadı. Avrupa’ya da sıçrayan gösteriler şimdilik pazarlıklar ile belirsiz olsa da yıkılacak heykeller beklemeye başlamış desek abartmayız.
İslam tarihinde de heykellerin yıkılışını görürüz, Hz. Peygamberin Mekke’nin fethinde Kabey-i Muazzamayı putlardan temizlerken zulüm hükümranlığının nasıl yok olduğunu gördük , Mısır’da firavun mezarları olan piramitlerin sadece tarihi bir eser olmaktan öteye gidemeyişini ve bu mezarların batılılar tarafından nasıl yağmalandığını gördük. Sonra Osmanlıya bakarız ve hükmettiği tüm ülkelerde önceliği adalet ve merhamet almıştır. Fransız İhtilali öncesinde Kral 16. Louis'nin dediği; astığım astık kestiğim kestik¸ ben ne dersem olur; ağzımdan çıkan kanundur anlamına gelen “Ben kanunum¸ ben devletim!” anlayışı Osmanlı'da yoktu. Kanunları uygulamada¸ hak ve adaleti ikamede keyfîlik¸ sorumsuzluk ve hesap vermemezlik söz konusu değildi. Şer-i Şerif'e¸ yani kaynağını dinden alan kanuna bağlılık ve hukuka saygı padişahların hem şiarı hem de vazifesiydi.
Gurur duyduğunuz bir tarihi geçmişiniz olduğunda yıkılacak bir heykelinizde olmaz. Bu arada Osmanlı heykel dikmek yerine Ulu camiler inşa edip, Hak olan davasını mabetler üzerinden sembolleştirmiştir. Bunu yaparken de bir inanç gereği yapmıştır. Tarih öyle bir şeydir ki gün geçer, yıl geçer, yüz yıllar geçer ama Hak ve hakikatin meydana çıkmak gibi bir huyu vardır… Batıl her zaman yıkılır ve kötülük her zaman kaybeder. Mesele neymiş? Heykel değilmiş hayırla yâd edilen önderler olmakmış…
Ravza Zeybek
Anasayfa
Yazarlar
Ravza Zeybek
Yazı Detayı
Bu yazı 1658+ kez okundu.
HEYKELLERDE YIKILIR BİRGÜN
HEYKELLERDE YIKILIR BİRGÜN
En güzel sözlerin sahibinin adıyla…Allah’ın adıyla
Bir ülkeye gittiğinizde o ülkeye birçok hizmeti olmuş, savaşta başarı kazanmış, o ülkenin egemenlik veya bağımsızlığı için mücadele etmiş olan kimselerin heykelleri ile karşılaşılır. Bazıları o ülkenin simgeleri haline gelir. İslam anlayışında çok benimsenmese de bazı İslam ülkelerinde de heykellere rastlanır.
Irak Savaşı başladıktan üç hafta sonra Saddam Hüseyin'in heykelinin devrildiği sahne yakın tarihin önemli anlarından biri olarak hafızalara kazınmıştı. Daha dün gibi hatırladığımız bir olaydı. Iraklıların sevinçle bir diktatörden kurtulmanın resmiydi heykelinin yıkılma anı!
Aradan On Yedi yıl geçti ve Irak’ta heykelleri devirenlerin heykelleri yıkılmaya başladı. Mesela konfederasyon Başkanı Jefferson Davis'in heykeli yıkıldı. Vakti zamanında sömürü imparatorluğuyla, zulüm imparatorluklarıyla insanları kullanan, köle tacirlerinin, yerli halkı katleden birçok ‘önemli’ kimselerin bu gösterilerde heykelleri yıkıldı! Ünlü kaşif Kristof Kolomb'un bir heykeli kaidesinden indirildikten sonra yakılarak göle atıldı. Medya bunun bazısını verdi bazılarını örtbas etti. Bizde güneş balçıkla sıvanmaz diye bir söz var, Amerikan Tarihinin balçıkla sıvadığı zulüm hakikatleri ve failleri artık toplum nezdinde yerle yeksan edildi.
Amerika hep rüzgar ekmişti ve ektiği rüzgarları fırtına olarak biçmeye devam ediyor. Irak’ ta 9 Nisan 2003'te Saddam Hüseyin'in heykelinin devrilmesini takip eden kaosta Irak Savaşı'nda hayatını kaybeden Iraklıların sayısı hâlâ bilinmiyor.
‘ Saddam Hüseyin, biyolojik ve kimyasal kitle imha silahlarına sahip; rejimi uluslararası terörizmi destekliyor ve nükleer silah üretmeye çalışıyor’, diyerek bu savaşın fitili ateşlendi. Amerikan halkını ikna etmek çok zor olmadı bu yalan üzerine kurulan savaş oyunu , demokrasinin getirileceğine inandırılan Irak halkı, zulmün tecavüzün en şiddetlisini yaşadı ve insanlıktan çıkmış bir coğrafya hala ne olacağı belirsiz orada durmakta…! Aynı vakti zamanında Kızılderili yerlileri katletmek için öne sürdükleri yalanlar gibi. Milyonlarca Kızılderili o topraklarda vahşice öldürüldü. Afrika’dan köle olarak getirilen binlerce zenci insan işkenceler eşliğinde zulme uğradı.
Ortadoğu için kurulan planlar hep en kanlı ve en vahşisi olmuştur. 11 Eylül gibi faili meçhul bir saldırı sonrası Orta doğunun fitilini ateşleyenler, Arap Baharı ile Suriye, Mısır, Yemen Lübnan ve hiç değişmeyen hesap Filistin’de bambaşka bir ateşi yaktılar.
Yakılan ve ateşlenen her yerin dumanı tüm dünyanın üzerine çöktü. Üzerine oynanan oyunları halklar bilse de bilmese de dünya bir ateş çemberine dönüştürüldü. Zulüm ile âbâd olanın olmadığı bu dünyada, mazlumun intikamını en iyi şekilde alan da Züntikâm olan Allah olmuştur.
Amerika kendi kazdığı kuyuya düştü ve daha çok düşeceğe benziyor. Siyah Amerikan vatandaşı George Floyd'un öldürülmesinden sonra protestocularla başlayan bu sorgulama daha derinleşerek devam edecek. Ortada çok büyük bir hesap var doğru ama bir hakikat var ki daha çok heykeller de yıkılacak gibi! Bu gösteriler sadece Amerika ile sınırlı kalmadı. Avrupa’ya da sıçrayan gösteriler şimdilik pazarlıklar ile belirsiz olsa da yıkılacak heykeller beklemeye başlamış desek abartmayız.
İslam tarihinde de heykellerin yıkılışını görürüz, Hz. Peygamberin Mekke’nin fethinde Kabey-i Muazzamayı putlardan temizlerken zulüm hükümranlığının nasıl yok olduğunu gördük , Mısır’da firavun mezarları olan piramitlerin sadece tarihi bir eser olmaktan öteye gidemeyişini ve bu mezarların batılılar tarafından nasıl yağmalandığını gördük. Sonra Osmanlıya bakarız ve hükmettiği tüm ülkelerde önceliği adalet ve merhamet almıştır. Fransız İhtilali öncesinde Kral 16. Louis'nin dediği; astığım astık kestiğim kestik¸ ben ne dersem olur; ağzımdan çıkan kanundur anlamına gelen “Ben kanunum¸ ben devletim!” anlayışı Osmanlı'da yoktu. Kanunları uygulamada¸ hak ve adaleti ikamede keyfîlik¸ sorumsuzluk ve hesap vermemezlik söz konusu değildi. Şer-i Şerif'e¸ yani kaynağını dinden alan kanuna bağlılık ve hukuka saygı padişahların hem şiarı hem de vazifesiydi.
Gurur duyduğunuz bir tarihi geçmişiniz olduğunda yıkılacak bir heykelinizde olmaz. Bu arada Osmanlı heykel dikmek yerine Ulu camiler inşa edip, Hak olan davasını mabetler üzerinden sembolleştirmiştir. Bunu yaparken de bir inanç gereği yapmıştır. Tarih öyle bir şeydir ki gün geçer, yıl geçer, yüz yıllar geçer ama Hak ve hakikatin meydana çıkmak gibi bir huyu vardır… Batıl her zaman yıkılır ve kötülük her zaman kaybeder. Mesele neymiş? Heykel değilmiş hayırla yâd edilen önderler olmakmış…
Ravza Zeybek
Ekleme
Tarihi: 27 Haziran 2020 - Cumartesi
HEYKELLERDE YIKILIR BİRGÜN
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.