Anasayfa
Yazarlar
Mehmet Bozkurt
Yazı Detayı
Bu yazı 705+ kez okundu.
■ HZ. MUHAMMED (S.A.V) ÜMMİ MİDİR!? HAYIR!
■ HZ MUHAMMED (S.A.V) ÜMMİ MİDİR?
HAYIR!
HZ. PEYGAMBER (S.A.V) OKUMA YAZMA BİLİYORDU!
Hz. Muhammed (s.a.v), hamurdan ve çamurdan şekiller (putlar) yaparak ilah diye karşısında dikilen o müşrik insanlara nasıl bir eğitim metodu uygulayarak eğitti ki, hepsi mü'min oldu!?
Bu manada ilmi haysiyeti olan bir çok eğitimci, Hz. Muhammed (s.a.v)'i insanlık tarihinin en büyük eğitimcisi olarak kabul etmektedirler!
İnsanlık erdemini kaybetmiş bir topluma Peygamber olarak görevlendirilmiş bir insanı incelediğiniz zaman, tebliğ görevini yaparken modern manada uygulanan bütün eğitim metodlarını uygulamıştır. 40 yıllık Peygamberlik öncesi hayatında çok önemli göreve hazırlanmıştır. O'nu bu göreve hazırlayan bizzatihi Allah'tır. Ve insanlık tarihinin en zor görevi... Neden sık sık evinden ayrılarak 5 km'lik Hira'ya doğru yola çıktığı ve günlerce orada kaldığı, tefekkür ettiği daha iyi anlaşılıyor! Hira O'nun için büyük bir okuldu. Ve sonunda o okulda ilk emri aldı. İlk ilahi emirde ona ve onun şahsında bütün insanlığa seslenen Allah, "Oku!" diyor ve kalemle yazı yazmayı emrediyordu!
İnsanlığa tebliğ ettiğı İslam dininin ilim, düşünme ve aklını kullanmayı emreden 700 kadar Ayeti varken, o dinin Peygamberini okumayan, yazmayan bir insan olarak düşünmek, en basit ifadeyle Allah Resulü Hz. Muhammed (s.a.v)'i tanımamaktır...
Şimdi adım adım inceleyelim, Hz. Muhammed (s.a.v) Ümmi midir, değil midir!?
Ümmi kelimesinin "ümm" ile yakın ilişkisi bulunur. Ümm, anne demektir. Ümmi kelimesi de farklı anlamlarının yanında "annesinden doğduğu gibi yetişip, planlı bir eğitimden geçmeyen insan" anlamında da kullanılmaktadır. Kelime lügat itibariyle anaya mensup, anasından doğduğu gibi saf ve temiz, okuma ve yazma bilmeyen, şirke ve küfre bulaşmamış, cahil Araplar ve Hz. Peygamber (s.a.v)’e verilen bir sıfat olarak kaynaklarda zikredilir.
Söz konusu anlamlara ilaveten kitap ve şehirlerin anası, ümmet, grup, Peygambere mensup topluluk, kötü bir fiilin sonucunda anne anlamında ateşin bir ismi olarak kullanıldığı gözlenmektedir. Yani Tevrat konusunda bilgi sahibi olmayan, kitap ehli olmayan ve Mekkeli olanlara ümmi denilirdi. O’nun ümmi oluşu, Mekkeli oluşu ve Tevrat’ı bilmemesidir, yani ilahi metinler konusunda tecrübesi yoktur.
Şura, 42/52
İslam Ansiklopedisi, 42/309
Remzi Kaya, "Kur’an’da Hz. Peygamber (s.a.v)’in Beşer ve Ümmi Oluşu, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, c. 11, s. 1, 2002 s. 29-52
Terim olarak tanımı, yazı yazmasını bilmeyen, okuma ve yazmayı öğrenmek için bir eğitim görmemiş olan, halk arasında yaşamakla birlikte okuma yazmaktan mahrum olarak hayatını sürdüren kişi veya kişilerdir.
Kamus Tercümesi, IV/1177; İstanbul-1305
Ümmi, Arap toplumu için kullanılan bir terimdir. Onların bir kitabı yoktur. Hz. Peygamber (s.a.v) de böyle bir toplum içinden çıkmıştır.
Ragıp İsfahani, Müfredat, s. 28
Hz. Peygamber (s.a.v)’in "ümmiliği" meselesi kaynaklarımızda sürekli olarak O'nun okur-yazarlığı bağlamında ele alınmış ve bu konu alimler arasında farklı yorumlamalara neden olmuştur. Sonuçta kimisi Hz. Peygamber(s.a.v)’in okuma yazma bildiğini, kimisi de bilmediğini delilleriyle ortaya koymaya çalışmıştır. Ancak Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili olarak yer alan ayetler dikkatlice incelendiğinde Hz. Muhammed (s.a.v)’in ümmiliği meselesinin, onun okur-yazar olmasıyla doğrudan ilgili bir konu olmadığı anlaşılmaktadır. Kur’an’daki kullanımlarına baktığımızda ümmi kelimesi, "okuryazar olmayan" anlamına değil, aksine "ilahi vahye mazhar olmayan, Ehl-i Kitap grubuna dahil olmayan" anlamına gelmektedir.
Bu anlam, Kur’an’ın kendi bünyesinden çıkarabildiği gibi Hz. Peygamber (s.a.v) dönemine ait Kur’an dışı kaynaklara, yani İbranice-Aramice’ye müracaat edilmek suretiyle de tespit ve teyid edilebilmektedir.
Hayat hikayesiyle ilgili bilgiler göz önünde bulundurulduğunda Hz. Muhammed (s.a.v)’in, dönemindeki Mekke standartlarına göre kültürlü bir kişi olduğu; okuyup yazmaya önem verdiği, bu vesileyle kendisinin de okur-yazar olmasının makul durduğu anlaşılmaktadır. O'nun hayatıyla ilgili en güvenilir kaynağın Kur’an-ı Kerim olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, Kur’an’ın bizlere Hz. Muhammed (s.a.v)’in Peygamberlik öncesi ya da Peygamberlik sonrası dönemlerinde kutsal kitaplar dışında başka kitaplar okuyup okumadığıyla ilgili doğrudan bilgiler vermediği, ayrıca O'nun gerek vahyi tebliğ etmeye başlayıncaya kadar ve gerekse sonrasında Yahudi ve Hıristiyanların kutsal kitaplarını okumadığı, buna ihtiyaç hissetmediği ve nüzul sürecinde de Kur’an’ı onlardan hareketle yazdırmadığını anlattığı anlaşılmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.v)’in okuma yazmayı bilip bilmediği konusunda kaynaklarda var olan görüşleri 7 ana konuda toplamak mümkündür.
1- Hz. Peygamber (s.a.v) hayatı boyunca asla yazı yazmamış ve bakarak hiçbir kitap okumamıştır.
2- Hz. Peygamber (s.a.v) bir mucize olarak Hudeybiye anlaşması esnasında ismini yazmış ve yine mucize olarak bazı şeyler okumuştur.
3- Hayatının son anlarında "okur yazar" denmeyecek kadar bazı şeyleri yazmış ve okumuştur.
4- İslam’ın ilme verdiği önem nedeniyle ve öğrenmek hakkındaki ilahi işarete itaat etmiş olmak için bir dereceye kadar öğrenmiştir.
5- Bir mucize olarak Peygamberlikle beraber Cebrail (a.s) O’na okuma yazmayı öğretmiştir.
6- Okumasını biliyordu ama yazamıyordu.
7- Okumayı da yazmayı da biliyordu.
Prof. Dr. Ahmet Önkal, "Hz. Peygamberin Ümmiliği" Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Diğer taraftan Hz. Muhammed (s.a.v)’in okur-yazar olmasının, O'nun ümmiliğine halel getiren bir husus olarak değerlendirilmesi de yanlıştır. Zira "okuma yazma bilmemek" Peygamberliğin şartlarından olmadığı gibi O'nun toplumu içerisinde az sayıda da olsa okur-yazar olanların bulunduğu bir gerçektir. Kendilerine Allah tarafından kutsal bir kitap verilmediği için bunlar da ümmi toplumun birer üyesi olarak ifade edilmişlerdir. Şayet okuryazar olma, Kur’an’ı bir insanın kendisinin ortaya koyabileceği anlamına gelecekse eğitim-öğretimin yaygınlaştığı ve okuryazarlığın artık bir ayrıcalık olmaktan çıktığı günümüzde Kur’an’ın bir benzerinin ortaya konması mümkün olacaktır. Halbuki Kur’an, bir benzerinin kıyamete kadar ortaya konamayacağı konusunda insanlığa ve cinler alemine meydan okumaktadır.
Dr. Zeynel Abidin Aydın, Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, s. 2
Ümmi kelimesi hadislerde de "yazı yazmayı bilmeyen, tahsil görmemiş kimse" anlamında geçer. Hz. Peygamber (s.a.v), “Biz ümmi bir topluluğuz, yazı yazmayız ve hesap yapmayız" buyurmaktadır.
Buhari, Savm, 13; Müsned, II,43,56,122, İslam Ansiklopedisi, 42/309
Okuyup yazmak için bir öğretmenden öğrenmek lazımdır. O’nun yetiştiği dönemde Mekke’de okul yoktu. Az sayıda kimse, buraya dışarıdan gelen okur-yazar kişilerden ve bu kişilerin öğrettiği kişilerden kendi gayretleriyle okuma yazma öğrenmişlerse de Hz Peygamber (s.a.v) okuma yazma öğrenmedi. Şüphesiz ileride kendisine verilecek Peygamberlik görevi ve ilahi hikmet gereği O'nun okur-yazar olmamasını gerekli kılıyordu. Hira mağarasında kendisine ilk vahiy getiren Cebrail (a.s) O'na, "Oku!" dediğinde, “Ben okuma bilmem" dediğini hepimiz biliyoruz. Hz. Peygamber (s.a.v)’in ümmi oluşu, okuma yazma bilmemesi, bu mucize olan Kur’an-ı Kerim’in Allah’tan olduğuna en büyük delildir. Aynı zamanda Hz. Peygamber (s.a.v)’in Peygamberlik öncesinde okuma yazma bilmediğini de göstermektedir. Ancak herkes bilir ki, bütün Peygamberler Fetanet sahibidir, yani Zeki insanlardır. Hz. Peygamber (s.a.v)’e Kur’an-ı Kerim 23 yıl gibi uzun bir zamanda nazil oldu. Bu kadar zamanda Hz. Peygamber (s.a.v)’in okuma yazma öğrenmediğini iddia etmek en basit ifadeyle Hz. Peygamber (s.a.v)’e saygısızlıktır..
"Sen şu Kur’an-ı Kerim’den önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. (Okuyup yazsaydın) o takdirde batıl peşinde koşanlar, şüpheye düşerlerdi."
Ankebut, 29/4
Daha önce sen bir kitaptan okumuş ve elinle onu yazmış değildin.
"Ey Muhammed! Sana bu Kur’an gelmezden önce kavmin içinde bir ömür boyu kalmış, bir kitap okumamış, güzel bir şekilde yazı da yazmamıştın. Gerek senin kavmin ve gerekse başka kavimler iyi bilirler ki, sen okumayan, yazmayan ümmi birisisin." Eli ile bir satır ve hatta bir harf dahi çizmemiştir. Bunu böyle bildikleri halde yine: “(Bu Kur’an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam okumaktadır" dediler."
Furkan, 25/5
"(Ey Nebi!) de ki: "O Kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandı, çok merhamet edendir." Furkan, 25/6
"(Ey Nebi!) Biz, sana bu Kur’an’ı vahyetmekle geçmiş milletlerin haberlerini sana en güzel bir şekilde anlatıyoruz. Gerçek şu ki, sen bundan önce (bu haberleri) elbette bilmeyenlerden idin." Yusuf, 12/3
Hudeybiye barış anlaşmasında Müşrikler adına Süheyl İbn-i Amr, Hz. Peygamber (s.a.v) ile anlaşma maddelerini görüşüyor, Hz. Ali (r. a) da katiplik yapıyordu. Anlaşmanın başına, Hz. Peygamber (s.a.v) "Bismillahi’r-Rahmani’r Rahim" yaz buyurdu. Süheyl buna karşı çıktı ve “Bismike Allahümme, "Allah’ım! Senin isminle yazmağa başlarım." Böyle yaz dedi. Müslümanlar hep bir ağızdan; "Vallahi biz onu yazmayız, kabul etmeyiz. "Bismillahi’r-Rahmani’r-Rahim" yazılmasını isteriz" demişlerdi. Hz. Peygamber (s.a.v) Hz. Ali (r. a)’a: "Haydi Bismike Allahümme yaz" buyurdu. Sonra da: "Bu kitap Allah’ın Resulü Muhammed’in uygun görüp yerine getirip imzaladığı bir anlaşmadır..." diye yazmasını emretti, fakat müşrikler adına Süheyl, "Allah’ın Resulü" sözünü kabul etmeyeceklerini bildirmeleri üzerine Hz. Ali (r.a)’in öfkelendiği ve "Vallahi ben bu cümleyi silmem" demesi üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) O'na, o cümlenin yerini sordu ve kalemi Hz. Ali (r.a)’den alıp gösterilen cümleyi sildi, yani üzerini karaladı. Onun yerine “Muhammed bin Abdullah” yazmasını emrettiği rivayet edilir.
Tecrid-i Sarih Tercümesi, 8/1164 nolu Hadis, s.142-190
Asrın Kur’an Tefsiri. 9/46) (Bekir Tatlı, İlgili Rivayetler Yönünden Hz. Peygamber Döneminde Vahyin Yazımı Meselesi AÜİFD XLIX (2008), sayı I, s 123-150
Yukarıda anlatıldığı şekliyle Hz. Peygamber (s.a.v)’in Allah’ın Resulü cümlesinin yerini sorması son derece tutarsız ve hiçbir ilmi ve insani geçerliliği yoktur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v) gibi zeki bir insanın 23 yılda Allah ve Resul kelimelerini tanımamasını iddia etmek ve tanımadığı için Hz. Ali (r.a)’in kendisine yerini göstermesini istemek doğru olamaz. Böyle bir iddia Hz. Peygamber (s.a.v)’e saygısızlıktır.
Prof. Dr. Mehmet Okuyan’ın sık sık basın ve medyada verdiği örnekten yola çıkarak Türkiye’de okuma yazma bilenlerin oranı % 95 olarak kabul edilir. Ama okur yazar oranı ise %5 dır. Günlük yazılanları takip eden ve katkı sunan insanları okuryazar kabul edersek, elbette ki, Hz. Peygamber (s.a.v) okuryazar değil, okuma yazma biliyordu. Okuma yazma biliyor olmakla okuryazar olmak farklı şeylerdir.
Kaldı ki, daha genç yaşta iken, Hz. Hatice (r. anha)’ın ticaret işlerini yönettiğini biliyoruz. Okuma yazma bilmeden Mekke dışına ticaret yapmak üzere çıkan bir yöneticinin okuma yazma bilmediğini iddia etmek kesinlikle doğru olamaz. Kabul edilmelidir ki, Hz. Peygamber (s.a.v) muhteşem bir ticari hayatı yürütmüştür. Savaş esirlerine 10 Müslüman’a okuma yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakacağını ortaya koyan bir Peygamberin okuma yazma öğrenmemesini iddia etmek doğru olamaz. Kur’an’ın kendisine ilk emri “Oku!" iken ve bütün Müslümanların okuma yazmasını isterken, kendisinin bunu öğrenmemesi düşünülemez. İslam gibi evrensel bir dinin Peygamberliğini yapmak son derece zor ve ağır bir görevdir. Tebliğ görevini yürütürken yaşadıkları düşünüldüğünde bu gerçek daha iyi anlaşılacaktır. Bu zor ve ağır görevi yürütürken, okuma yazma bilmemesi daha da zorlanacağı anlamına gelecektir ki, herkes kabul etmektedir ki, Hz. Muhammed (s.a.v) bu görevi Allah’ın rızasını kazanarak tamamlamıştır.
Ümmi kelimesi Kur’an-ı Kerim’de 6 ayette geçmektedir.
Bakara, 2/78
Al-i İmran, 3/20-75
Araf, 7/157-158
Cuma, 62/2
Bunlardan Bakara suresindeki Ayet ile Al-i İmran suresinin 75. Ayeti Yahudiler hakkında bilgi verirken, diğer Ayetlerin bir kısmı Ehl-i Kitap ile Müşrik Arapları muhatap almaktadır. Ayrıca A’raf suresindeki ayetlerin ilki Hz. Peygamber (s.a.v)’i ümmi olarak nitelemekte, ikincisi ise "Allah’a ve ümmi elçisine iman edin!" emriyle bütün insanlığa çağrıda bulunmaktadır. Şimdi sırasıyla bu Ayetleri inceleyelim.
1- Bakara, 2/78
ومنهل اميون لا يعلمون الكتاب الا امانى وان هل الا يظنون
“İçlerinde ümmi olanlar vardır; onlar kitabı (Tevrat’ı) bilmezler. Bildikleri birtakım kuruntulardan başka bir şey değildir. İşte bu yüzden, onlar zanda bulunmaktan başka bir şey yapmazlar."
Bakara, 2/78
Bu Ayeti öncesindeki ayetlerle birlikte değerlendirdiğimizde, Ayetin ümmi kelimesinin anlamını yalın ve anlaşılır bir biçimde yansıttığını görürüz. 76. Ayetin anlamı şöyledir: "Yahudiler içerisinde münafık olanlar inananlarla karşılaştıklarında "inandık!" derler; ancak birbirleriyle baş başa kaldıklarında ise: ‘Allah’ın size (Tevrat’da) açıkladıklarını, Rabbinizin katında size karşı delil olarak kullanmaları için mi onlara anlatıyorsunuz? Siz hiç akıllanmayacak mısınız?’ derler." Bu ifadeleriyle Yahudiler, kendilerinin ilahi vahiy mahsülü bilgilere sahip olduğunu, ancak muhatapları olan Medineli Müslümanların ise bu bilgilerden yoksun olduğunu dile getirirken tam da ümmi kelimesinin anlamını yansıtmışlardır. Ümmi kelimesinin geçtiği 78. Ayette ise ümmi nitelemesi aynı anlamda Yahudiler’den bir grup için kullanılmıştır.
Taberi, Tefsir, c. 1, s. 416-417
Razi, Tefsir, c. 1, s. 563
Yani söz konusu grup kitabi temelli bilgiye sahip olmadığı için onların bilgileri de kuruntu ve zan mahsulü olarak ifade edilmiştir.
Mehmet Soysaldı–Songül Şimşek, “Kur’an’da Ümmi Kavramının Semantik Analizi ve Bu Bağlamda Hz. Peygamber’in Ümmiliği Meselesi" s. 88
Bu da “ümniyye” kelimesinin çoğulu olan “emani” kelimesi ile dile getirilmiştir ki Kur'an, ümniyyenin şeytantan olduğunu, zanni olduğunu ortaya koymaktadır.
Nisa, 4/120,123
Hac, 22/52
Casiye, 45/24
2- Al-i İmran, 3/75
ذلك بانهل قالوا ليس علينا فى الاميين سبيل ويقولون على الله الكذب وهل يعلمون
"Bunun nedeni; "Bizim ümmilere (kendilerine vahiy gelmemiş olanlara/putperest toplumun üyelerine) karşı yerine getirmemiz gereken bir sorumluluğumuz yoktur." demeleridir. Onlar bile bile Allah hakkında yalan söylemektedirler."
Al-i İmran, 3/75
Bu Ayette de Yahudiler, Hz. Peygamber (s.a.v)’in dinini benimsemiş olan müşrik toplumun üyelerini ümmi olarak nitelemekte ve onlardan aldıkları emanetleri onlara geri vermemelerini temellendirirken "bizim ümmilere karşı bir sorumluluğumuz yoktur." şeklinde bir anlayış geliştirmektedirler. Bu anlayışı geliştirmelerinde kutsal kitapları olan Tevrat’ta kendi dışındakilere yapılan haksızlığı ve zulmü yasaklayan herhangi bir emir olmaması önemli rol oynamaktadır. Onlar, "Biz Allah’ın en sevgilileriyiz, bütün yaratılmışlar bizim kölemizdir. Kölelerimizin mallarından yediğimizde kimse bizden hak talep edemez."
Razi, Tefsir, c. 3, s. 264
şeklinde bir anlayışa sahip idiler. Ancak Ayette onların bu anlayışı Allah tarafından eleştirilmekte ve Allah’a iftirada bulundukları bildirilmektedir.
3- Al-i İmran, 3/20
وقل للذين اوتوا الكتاب والاميين ءاسلمتل
“Kendilerine kitap verilmiş olanlara ve ümmilere (kendilerine daha önce kitap verilmemiş olanlara) de ki: Sizler de kendinizi Allah’a teslim ettiniz mi?"
Al-i İmran, 3/20
Bu Ayet de ümmi kelimesinin anlamını karşılaştırmalı olarak vermektedir. Bir tarafta kitap verilenler, diğer tarafta ise ümmiler vardır. Kitap verilenler Yahudiler, ümmiler ise müşrik Araplardır.
Kurtubi, Tefsir, c. 4, s. 45
Taberi, Tefsir, cüz. 3, s. 214
Müşrik Araplar ilahi bir kitaba sahip olmamaları hasebiyle bu sıfatla anılmışlardır. Yani bu Ayette ümmi kelimesi, Ehl-i Kitab’ın karşıtı olarak kullanılmıştır. Bu anlamı Ra’d suresinin son ayetinde de görmekteyiz.
4- Cuma, 62/2
هو الذى بعث فى الاميين رسولا منهل يتلو عليهل اياته ويزكيهل ويعلمهل الكتاب والحكمة وان كانوا من قبل
لفى ضلال مبين
"Ümmilere (kendilerine daha önce kitap verilmemiş olanlara), içlerinden, Allah’ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitabı ve bilgeliği öğreten bir elçi gönderen O’dur. Oysa onlar daha önce apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlardı."
Cuma, 62/2
Bu Ayet hem Hz. Peygamber (s.a.v)’in ve hem de kavminin ilahi vahye mazhar olmadan önce ümmi olduğunu dile getirmekte ve bu yüzden de söz konusu toplumun daha önceki dönemlerde apaçık bir sapıklık içinde bulunduğunu ifade etmektedir. Bunun nedeni, bilgilerinin vahiy temelli olmaması, buna mukabil zan ve kuruntu ürünü olmasıdır. Burada söz konusu olan ümmiler Mekkelilerdir. Ehl-i Kitap ile ilgisi olmayan Mekkeliler de vardı.
5- A’raf, 7/157-158
الذين يتبعون الرسول النبى الاميى الذى يج ونه مكتوبا عن هل فى التوراة والانجيل...
“(Sevgimi) ellerindeki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları ümmi (daha önce vahiy mahsulü bilgilere sahip olmayan) elçiye, Peygambere tabi olanlara da tahsis edeceğim…"
Bu Ayette ümmi kelimesi ile Hz. Peygamber (s.a.v)’in "daha önce vahiy mahsulü bilgilere sahip olmayan elçi" oluşuna dikkat çekilmektedir. Ayette bir taraftan ümmi Peygamber’in geçmiş vahyin temsilcilerine bir elçi olarak gönderildiğinden; onlara temiz olan şeyleri helal, pis olan şeyleri haram kılmasından ve onların üzerindeki ağır yükleri kaldırma görevinden bahsedilirken, diğer taraftan da Ehl-i Kitap olmayan ümmilere kitabı ve hikmeti öğretmekle memur tutulduğundan bahsedilmektedir. Aynı ifade surenin 158. Ayetinde de geçmektedir. Bütün bu Ayetleri birlikte düşündüğümüzde, ümmi kelimesinin anlamının aslında Kur’an’ın kendi muhtevasından da elde edilebildiğini görüyoruz.
Kur’an’da kullanılan ümmi kelimesi, "okuryazar olmayan" anlamına değil, bilakis "ilahi vahye mazhar olmayan, ehl-i kitap grubuna dahil olmayan"anlamına gelmektedir. Bu çerçevede hem Hz. Peygamber (s.a.v)’in kendisi, hem de toplumu ümmidir ve Kur’an onların bu halini değişik şekillerde anlatmaktadır. "Seni, ataları uyarılmadığı için gaflet içinde olan bir toplumu uyarman için gönderdik."
Yasin, 36/6
Mu’minun, 23/68
Sebe’, 34/44
Secde, 32/3
Kasas, 28/46 şeklindeki Kur’an’ın beyanları bunun en bariz delillerindendir. Arapların en eski atalarından olan ve el-Arab el-Aribe olarak bilinen Hud Peygamber’in kavmi Ad ile Salih Peygamber’in kavmi Semud ilahi vahye mazhar olmuş olan Arap topluluklardan olmalarına rağmen, Hz. Peygamber (s.a.v)’in muhatap olduğu Mekkeli müşrik Araplar, çok sonraki nesillerden olmaları hasebiyle,
Ra’d, 13/30
Hadid, 57/16
Msaide, 5/19
Taha, 20/86 ümmi bir toplum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Cuma, 62/2
Buhari, Sahih, Bed’u’-Vahy, 6
Ancak önceki dönemlerde pek çok ilim adamının ümmi kelimesine "okuma yazma bilmeyen" anlamını vermesi, sonraki kuşaklar için yönlendirici olmuş ve kelimenin doğru anlamının tespit edilmesi zorlaşmıştır. Bu zorluğu aşmanın yollarından biri de kelimenin Hz. Peygamber (s.a.v) döneminde hangi anlamda kullanıldığının, yine o döneme ait olan Kur’an dışı kaynaklara müracaat edilmek suretiyle tespit ve teyid edilmesidir.
Araştırmamız bizi, bu konuyu böyle anlamamız ve yorumlamamız gerektiğini ortaya koydu. Ancak en doğrusunu Allah bilir.
Mehmet Bozkurt, Eğitimci İlahiyatçı Araştırmacı Yazar
Ekleme
Tarihi: 27 Nisan 2022 - Çarşamba
■ HZ. MUHAMMED (S.A.V) ÜMMİ MİDİR!? HAYIR!
■ HZ MUHAMMED (S.A.V) ÜMMİ MİDİR?
HAYIR!
HZ. PEYGAMBER (S.A.V) OKUMA YAZMA BİLİYORDU!
Hz. Muhammed (s.a.v), hamurdan ve çamurdan şekiller (putlar) yaparak ilah diye karşısında dikilen o müşrik insanlara nasıl bir eğitim metodu uygulayarak eğitti ki, hepsi mü'min oldu!?
Bu manada ilmi haysiyeti olan bir çok eğitimci, Hz. Muhammed (s.a.v)'i insanlık tarihinin en büyük eğitimcisi olarak kabul etmektedirler!
İnsanlık erdemini kaybetmiş bir topluma Peygamber olarak görevlendirilmiş bir insanı incelediğiniz zaman, tebliğ görevini yaparken modern manada uygulanan bütün eğitim metodlarını uygulamıştır. 40 yıllık Peygamberlik öncesi hayatında çok önemli göreve hazırlanmıştır. O'nu bu göreve hazırlayan bizzatihi Allah'tır. Ve insanlık tarihinin en zor görevi... Neden sık sık evinden ayrılarak 5 km'lik Hira'ya doğru yola çıktığı ve günlerce orada kaldığı, tefekkür ettiği daha iyi anlaşılıyor! Hira O'nun için büyük bir okuldu. Ve sonunda o okulda ilk emri aldı. İlk ilahi emirde ona ve onun şahsında bütün insanlığa seslenen Allah, "Oku!" diyor ve kalemle yazı yazmayı emrediyordu!
İnsanlığa tebliğ ettiğı İslam dininin ilim, düşünme ve aklını kullanmayı emreden 700 kadar Ayeti varken, o dinin Peygamberini okumayan, yazmayan bir insan olarak düşünmek, en basit ifadeyle Allah Resulü Hz. Muhammed (s.a.v)'i tanımamaktır...
Şimdi adım adım inceleyelim, Hz. Muhammed (s.a.v) Ümmi midir, değil midir!?
Ümmi kelimesinin "ümm" ile yakın ilişkisi bulunur. Ümm, anne demektir. Ümmi kelimesi de farklı anlamlarının yanında "annesinden doğduğu gibi yetişip, planlı bir eğitimden geçmeyen insan" anlamında da kullanılmaktadır. Kelime lügat itibariyle anaya mensup, anasından doğduğu gibi saf ve temiz, okuma ve yazma bilmeyen, şirke ve küfre bulaşmamış, cahil Araplar ve Hz. Peygamber (s.a.v)’e verilen bir sıfat olarak kaynaklarda zikredilir.
Söz konusu anlamlara ilaveten kitap ve şehirlerin anası, ümmet, grup, Peygambere mensup topluluk, kötü bir fiilin sonucunda anne anlamında ateşin bir ismi olarak kullanıldığı gözlenmektedir. Yani Tevrat konusunda bilgi sahibi olmayan, kitap ehli olmayan ve Mekkeli olanlara ümmi denilirdi. O’nun ümmi oluşu, Mekkeli oluşu ve Tevrat’ı bilmemesidir, yani ilahi metinler konusunda tecrübesi yoktur.
Şura, 42/52
İslam Ansiklopedisi, 42/309
Remzi Kaya, "Kur’an’da Hz. Peygamber (s.a.v)’in Beşer ve Ümmi Oluşu, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, c. 11, s. 1, 2002 s. 29-52
Terim olarak tanımı, yazı yazmasını bilmeyen, okuma ve yazmayı öğrenmek için bir eğitim görmemiş olan, halk arasında yaşamakla birlikte okuma yazmaktan mahrum olarak hayatını sürdüren kişi veya kişilerdir.
Kamus Tercümesi, IV/1177; İstanbul-1305
Ümmi, Arap toplumu için kullanılan bir terimdir. Onların bir kitabı yoktur. Hz. Peygamber (s.a.v) de böyle bir toplum içinden çıkmıştır.
Ragıp İsfahani, Müfredat, s. 28
Hz. Peygamber (s.a.v)’in "ümmiliği" meselesi kaynaklarımızda sürekli olarak O'nun okur-yazarlığı bağlamında ele alınmış ve bu konu alimler arasında farklı yorumlamalara neden olmuştur. Sonuçta kimisi Hz. Peygamber(s.a.v)’in okuma yazma bildiğini, kimisi de bilmediğini delilleriyle ortaya koymaya çalışmıştır. Ancak Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili olarak yer alan ayetler dikkatlice incelendiğinde Hz. Muhammed (s.a.v)’in ümmiliği meselesinin, onun okur-yazar olmasıyla doğrudan ilgili bir konu olmadığı anlaşılmaktadır. Kur’an’daki kullanımlarına baktığımızda ümmi kelimesi, "okuryazar olmayan" anlamına değil, aksine "ilahi vahye mazhar olmayan, Ehl-i Kitap grubuna dahil olmayan" anlamına gelmektedir.
Bu anlam, Kur’an’ın kendi bünyesinden çıkarabildiği gibi Hz. Peygamber (s.a.v) dönemine ait Kur’an dışı kaynaklara, yani İbranice-Aramice’ye müracaat edilmek suretiyle de tespit ve teyid edilebilmektedir.
Hayat hikayesiyle ilgili bilgiler göz önünde bulundurulduğunda Hz. Muhammed (s.a.v)’in, dönemindeki Mekke standartlarına göre kültürlü bir kişi olduğu; okuyup yazmaya önem verdiği, bu vesileyle kendisinin de okur-yazar olmasının makul durduğu anlaşılmaktadır. O'nun hayatıyla ilgili en güvenilir kaynağın Kur’an-ı Kerim olduğu gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, Kur’an’ın bizlere Hz. Muhammed (s.a.v)’in Peygamberlik öncesi ya da Peygamberlik sonrası dönemlerinde kutsal kitaplar dışında başka kitaplar okuyup okumadığıyla ilgili doğrudan bilgiler vermediği, ayrıca O'nun gerek vahyi tebliğ etmeye başlayıncaya kadar ve gerekse sonrasında Yahudi ve Hıristiyanların kutsal kitaplarını okumadığı, buna ihtiyaç hissetmediği ve nüzul sürecinde de Kur’an’ı onlardan hareketle yazdırmadığını anlattığı anlaşılmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.v)’in okuma yazmayı bilip bilmediği konusunda kaynaklarda var olan görüşleri 7 ana konuda toplamak mümkündür.
1- Hz. Peygamber (s.a.v) hayatı boyunca asla yazı yazmamış ve bakarak hiçbir kitap okumamıştır.
2- Hz. Peygamber (s.a.v) bir mucize olarak Hudeybiye anlaşması esnasında ismini yazmış ve yine mucize olarak bazı şeyler okumuştur.
3- Hayatının son anlarında "okur yazar" denmeyecek kadar bazı şeyleri yazmış ve okumuştur.
4- İslam’ın ilme verdiği önem nedeniyle ve öğrenmek hakkındaki ilahi işarete itaat etmiş olmak için bir dereceye kadar öğrenmiştir.
5- Bir mucize olarak Peygamberlikle beraber Cebrail (a.s) O’na okuma yazmayı öğretmiştir.
6- Okumasını biliyordu ama yazamıyordu.
7- Okumayı da yazmayı da biliyordu.
Prof. Dr. Ahmet Önkal, "Hz. Peygamberin Ümmiliği" Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Diğer taraftan Hz. Muhammed (s.a.v)’in okur-yazar olmasının, O'nun ümmiliğine halel getiren bir husus olarak değerlendirilmesi de yanlıştır. Zira "okuma yazma bilmemek" Peygamberliğin şartlarından olmadığı gibi O'nun toplumu içerisinde az sayıda da olsa okur-yazar olanların bulunduğu bir gerçektir. Kendilerine Allah tarafından kutsal bir kitap verilmediği için bunlar da ümmi toplumun birer üyesi olarak ifade edilmişlerdir. Şayet okuryazar olma, Kur’an’ı bir insanın kendisinin ortaya koyabileceği anlamına gelecekse eğitim-öğretimin yaygınlaştığı ve okuryazarlığın artık bir ayrıcalık olmaktan çıktığı günümüzde Kur’an’ın bir benzerinin ortaya konması mümkün olacaktır. Halbuki Kur’an, bir benzerinin kıyamete kadar ortaya konamayacağı konusunda insanlığa ve cinler alemine meydan okumaktadır.
Dr. Zeynel Abidin Aydın, Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2012/2, c. 1, s. 2
Ümmi kelimesi hadislerde de "yazı yazmayı bilmeyen, tahsil görmemiş kimse" anlamında geçer. Hz. Peygamber (s.a.v), “Biz ümmi bir topluluğuz, yazı yazmayız ve hesap yapmayız" buyurmaktadır.
Buhari, Savm, 13; Müsned, II,43,56,122, İslam Ansiklopedisi, 42/309
Okuyup yazmak için bir öğretmenden öğrenmek lazımdır. O’nun yetiştiği dönemde Mekke’de okul yoktu. Az sayıda kimse, buraya dışarıdan gelen okur-yazar kişilerden ve bu kişilerin öğrettiği kişilerden kendi gayretleriyle okuma yazma öğrenmişlerse de Hz Peygamber (s.a.v) okuma yazma öğrenmedi. Şüphesiz ileride kendisine verilecek Peygamberlik görevi ve ilahi hikmet gereği O'nun okur-yazar olmamasını gerekli kılıyordu. Hira mağarasında kendisine ilk vahiy getiren Cebrail (a.s) O'na, "Oku!" dediğinde, “Ben okuma bilmem" dediğini hepimiz biliyoruz. Hz. Peygamber (s.a.v)’in ümmi oluşu, okuma yazma bilmemesi, bu mucize olan Kur’an-ı Kerim’in Allah’tan olduğuna en büyük delildir. Aynı zamanda Hz. Peygamber (s.a.v)’in Peygamberlik öncesinde okuma yazma bilmediğini de göstermektedir. Ancak herkes bilir ki, bütün Peygamberler Fetanet sahibidir, yani Zeki insanlardır. Hz. Peygamber (s.a.v)’e Kur’an-ı Kerim 23 yıl gibi uzun bir zamanda nazil oldu. Bu kadar zamanda Hz. Peygamber (s.a.v)’in okuma yazma öğrenmediğini iddia etmek en basit ifadeyle Hz. Peygamber (s.a.v)’e saygısızlıktır..
"Sen şu Kur’an-ı Kerim’den önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. (Okuyup yazsaydın) o takdirde batıl peşinde koşanlar, şüpheye düşerlerdi."
Ankebut, 29/4
Daha önce sen bir kitaptan okumuş ve elinle onu yazmış değildin.
"Ey Muhammed! Sana bu Kur’an gelmezden önce kavmin içinde bir ömür boyu kalmış, bir kitap okumamış, güzel bir şekilde yazı da yazmamıştın. Gerek senin kavmin ve gerekse başka kavimler iyi bilirler ki, sen okumayan, yazmayan ümmi birisisin." Eli ile bir satır ve hatta bir harf dahi çizmemiştir. Bunu böyle bildikleri halde yine: “(Bu Kur’an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam okumaktadır" dediler."
Furkan, 25/5
"(Ey Nebi!) de ki: "O Kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandı, çok merhamet edendir." Furkan, 25/6
"(Ey Nebi!) Biz, sana bu Kur’an’ı vahyetmekle geçmiş milletlerin haberlerini sana en güzel bir şekilde anlatıyoruz. Gerçek şu ki, sen bundan önce (bu haberleri) elbette bilmeyenlerden idin." Yusuf, 12/3
Hudeybiye barış anlaşmasında Müşrikler adına Süheyl İbn-i Amr, Hz. Peygamber (s.a.v) ile anlaşma maddelerini görüşüyor, Hz. Ali (r. a) da katiplik yapıyordu. Anlaşmanın başına, Hz. Peygamber (s.a.v) "Bismillahi’r-Rahmani’r Rahim" yaz buyurdu. Süheyl buna karşı çıktı ve “Bismike Allahümme, "Allah’ım! Senin isminle yazmağa başlarım." Böyle yaz dedi. Müslümanlar hep bir ağızdan; "Vallahi biz onu yazmayız, kabul etmeyiz. "Bismillahi’r-Rahmani’r-Rahim" yazılmasını isteriz" demişlerdi. Hz. Peygamber (s.a.v) Hz. Ali (r. a)’a: "Haydi Bismike Allahümme yaz" buyurdu. Sonra da: "Bu kitap Allah’ın Resulü Muhammed’in uygun görüp yerine getirip imzaladığı bir anlaşmadır..." diye yazmasını emretti, fakat müşrikler adına Süheyl, "Allah’ın Resulü" sözünü kabul etmeyeceklerini bildirmeleri üzerine Hz. Ali (r.a)’in öfkelendiği ve "Vallahi ben bu cümleyi silmem" demesi üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) O'na, o cümlenin yerini sordu ve kalemi Hz. Ali (r.a)’den alıp gösterilen cümleyi sildi, yani üzerini karaladı. Onun yerine “Muhammed bin Abdullah” yazmasını emrettiği rivayet edilir.
Tecrid-i Sarih Tercümesi, 8/1164 nolu Hadis, s.142-190
Asrın Kur’an Tefsiri. 9/46) (Bekir Tatlı, İlgili Rivayetler Yönünden Hz. Peygamber Döneminde Vahyin Yazımı Meselesi AÜİFD XLIX (2008), sayı I, s 123-150
Yukarıda anlatıldığı şekliyle Hz. Peygamber (s.a.v)’in Allah’ın Resulü cümlesinin yerini sorması son derece tutarsız ve hiçbir ilmi ve insani geçerliliği yoktur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v) gibi zeki bir insanın 23 yılda Allah ve Resul kelimelerini tanımamasını iddia etmek ve tanımadığı için Hz. Ali (r.a)’in kendisine yerini göstermesini istemek doğru olamaz. Böyle bir iddia Hz. Peygamber (s.a.v)’e saygısızlıktır.
Prof. Dr. Mehmet Okuyan’ın sık sık basın ve medyada verdiği örnekten yola çıkarak Türkiye’de okuma yazma bilenlerin oranı % 95 olarak kabul edilir. Ama okur yazar oranı ise %5 dır. Günlük yazılanları takip eden ve katkı sunan insanları okuryazar kabul edersek, elbette ki, Hz. Peygamber (s.a.v) okuryazar değil, okuma yazma biliyordu. Okuma yazma biliyor olmakla okuryazar olmak farklı şeylerdir.
Kaldı ki, daha genç yaşta iken, Hz. Hatice (r. anha)’ın ticaret işlerini yönettiğini biliyoruz. Okuma yazma bilmeden Mekke dışına ticaret yapmak üzere çıkan bir yöneticinin okuma yazma bilmediğini iddia etmek kesinlikle doğru olamaz. Kabul edilmelidir ki, Hz. Peygamber (s.a.v) muhteşem bir ticari hayatı yürütmüştür. Savaş esirlerine 10 Müslüman’a okuma yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakacağını ortaya koyan bir Peygamberin okuma yazma öğrenmemesini iddia etmek doğru olamaz. Kur’an’ın kendisine ilk emri “Oku!" iken ve bütün Müslümanların okuma yazmasını isterken, kendisinin bunu öğrenmemesi düşünülemez. İslam gibi evrensel bir dinin Peygamberliğini yapmak son derece zor ve ağır bir görevdir. Tebliğ görevini yürütürken yaşadıkları düşünüldüğünde bu gerçek daha iyi anlaşılacaktır. Bu zor ve ağır görevi yürütürken, okuma yazma bilmemesi daha da zorlanacağı anlamına gelecektir ki, herkes kabul etmektedir ki, Hz. Muhammed (s.a.v) bu görevi Allah’ın rızasını kazanarak tamamlamıştır.
Ümmi kelimesi Kur’an-ı Kerim’de 6 ayette geçmektedir.
Bakara, 2/78
Al-i İmran, 3/20-75
Araf, 7/157-158
Cuma, 62/2
Bunlardan Bakara suresindeki Ayet ile Al-i İmran suresinin 75. Ayeti Yahudiler hakkında bilgi verirken, diğer Ayetlerin bir kısmı Ehl-i Kitap ile Müşrik Arapları muhatap almaktadır. Ayrıca A’raf suresindeki ayetlerin ilki Hz. Peygamber (s.a.v)’i ümmi olarak nitelemekte, ikincisi ise "Allah’a ve ümmi elçisine iman edin!" emriyle bütün insanlığa çağrıda bulunmaktadır. Şimdi sırasıyla bu Ayetleri inceleyelim.
1- Bakara, 2/78
ومنهل اميون لا يعلمون الكتاب الا امانى وان هل الا يظنون
“İçlerinde ümmi olanlar vardır; onlar kitabı (Tevrat’ı) bilmezler. Bildikleri birtakım kuruntulardan başka bir şey değildir. İşte bu yüzden, onlar zanda bulunmaktan başka bir şey yapmazlar."
Bakara, 2/78
Bu Ayeti öncesindeki ayetlerle birlikte değerlendirdiğimizde, Ayetin ümmi kelimesinin anlamını yalın ve anlaşılır bir biçimde yansıttığını görürüz. 76. Ayetin anlamı şöyledir: "Yahudiler içerisinde münafık olanlar inananlarla karşılaştıklarında "inandık!" derler; ancak birbirleriyle baş başa kaldıklarında ise: ‘Allah’ın size (Tevrat’da) açıkladıklarını, Rabbinizin katında size karşı delil olarak kullanmaları için mi onlara anlatıyorsunuz? Siz hiç akıllanmayacak mısınız?’ derler." Bu ifadeleriyle Yahudiler, kendilerinin ilahi vahiy mahsülü bilgilere sahip olduğunu, ancak muhatapları olan Medineli Müslümanların ise bu bilgilerden yoksun olduğunu dile getirirken tam da ümmi kelimesinin anlamını yansıtmışlardır. Ümmi kelimesinin geçtiği 78. Ayette ise ümmi nitelemesi aynı anlamda Yahudiler’den bir grup için kullanılmıştır.
Taberi, Tefsir, c. 1, s. 416-417
Razi, Tefsir, c. 1, s. 563
Yani söz konusu grup kitabi temelli bilgiye sahip olmadığı için onların bilgileri de kuruntu ve zan mahsulü olarak ifade edilmiştir.
Mehmet Soysaldı–Songül Şimşek, “Kur’an’da Ümmi Kavramının Semantik Analizi ve Bu Bağlamda Hz. Peygamber’in Ümmiliği Meselesi" s. 88
Bu da “ümniyye” kelimesinin çoğulu olan “emani” kelimesi ile dile getirilmiştir ki Kur'an, ümniyyenin şeytantan olduğunu, zanni olduğunu ortaya koymaktadır.
Nisa, 4/120,123
Hac, 22/52
Casiye, 45/24
2- Al-i İmran, 3/75
ذلك بانهل قالوا ليس علينا فى الاميين سبيل ويقولون على الله الكذب وهل يعلمون
"Bunun nedeni; "Bizim ümmilere (kendilerine vahiy gelmemiş olanlara/putperest toplumun üyelerine) karşı yerine getirmemiz gereken bir sorumluluğumuz yoktur." demeleridir. Onlar bile bile Allah hakkında yalan söylemektedirler."
Al-i İmran, 3/75
Bu Ayette de Yahudiler, Hz. Peygamber (s.a.v)’in dinini benimsemiş olan müşrik toplumun üyelerini ümmi olarak nitelemekte ve onlardan aldıkları emanetleri onlara geri vermemelerini temellendirirken "bizim ümmilere karşı bir sorumluluğumuz yoktur." şeklinde bir anlayış geliştirmektedirler. Bu anlayışı geliştirmelerinde kutsal kitapları olan Tevrat’ta kendi dışındakilere yapılan haksızlığı ve zulmü yasaklayan herhangi bir emir olmaması önemli rol oynamaktadır. Onlar, "Biz Allah’ın en sevgilileriyiz, bütün yaratılmışlar bizim kölemizdir. Kölelerimizin mallarından yediğimizde kimse bizden hak talep edemez."
Razi, Tefsir, c. 3, s. 264
şeklinde bir anlayışa sahip idiler. Ancak Ayette onların bu anlayışı Allah tarafından eleştirilmekte ve Allah’a iftirada bulundukları bildirilmektedir.
3- Al-i İmran, 3/20
وقل للذين اوتوا الكتاب والاميين ءاسلمتل
“Kendilerine kitap verilmiş olanlara ve ümmilere (kendilerine daha önce kitap verilmemiş olanlara) de ki: Sizler de kendinizi Allah’a teslim ettiniz mi?"
Al-i İmran, 3/20
Bu Ayet de ümmi kelimesinin anlamını karşılaştırmalı olarak vermektedir. Bir tarafta kitap verilenler, diğer tarafta ise ümmiler vardır. Kitap verilenler Yahudiler, ümmiler ise müşrik Araplardır.
Kurtubi, Tefsir, c. 4, s. 45
Taberi, Tefsir, cüz. 3, s. 214
Müşrik Araplar ilahi bir kitaba sahip olmamaları hasebiyle bu sıfatla anılmışlardır. Yani bu Ayette ümmi kelimesi, Ehl-i Kitab’ın karşıtı olarak kullanılmıştır. Bu anlamı Ra’d suresinin son ayetinde de görmekteyiz.
4- Cuma, 62/2
هو الذى بعث فى الاميين رسولا منهل يتلو عليهل اياته ويزكيهل ويعلمهل الكتاب والحكمة وان كانوا من قبل
لفى ضلال مبين
"Ümmilere (kendilerine daha önce kitap verilmemiş olanlara), içlerinden, Allah’ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitabı ve bilgeliği öğreten bir elçi gönderen O’dur. Oysa onlar daha önce apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlardı."
Cuma, 62/2
Bu Ayet hem Hz. Peygamber (s.a.v)’in ve hem de kavminin ilahi vahye mazhar olmadan önce ümmi olduğunu dile getirmekte ve bu yüzden de söz konusu toplumun daha önceki dönemlerde apaçık bir sapıklık içinde bulunduğunu ifade etmektedir. Bunun nedeni, bilgilerinin vahiy temelli olmaması, buna mukabil zan ve kuruntu ürünü olmasıdır. Burada söz konusu olan ümmiler Mekkelilerdir. Ehl-i Kitap ile ilgisi olmayan Mekkeliler de vardı.
5- A’raf, 7/157-158
الذين يتبعون الرسول النبى الاميى الذى يج ونه مكتوبا عن هل فى التوراة والانجيل...
“(Sevgimi) ellerindeki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı buldukları ümmi (daha önce vahiy mahsulü bilgilere sahip olmayan) elçiye, Peygambere tabi olanlara da tahsis edeceğim…"
Bu Ayette ümmi kelimesi ile Hz. Peygamber (s.a.v)’in "daha önce vahiy mahsulü bilgilere sahip olmayan elçi" oluşuna dikkat çekilmektedir. Ayette bir taraftan ümmi Peygamber’in geçmiş vahyin temsilcilerine bir elçi olarak gönderildiğinden; onlara temiz olan şeyleri helal, pis olan şeyleri haram kılmasından ve onların üzerindeki ağır yükleri kaldırma görevinden bahsedilirken, diğer taraftan da Ehl-i Kitap olmayan ümmilere kitabı ve hikmeti öğretmekle memur tutulduğundan bahsedilmektedir. Aynı ifade surenin 158. Ayetinde de geçmektedir. Bütün bu Ayetleri birlikte düşündüğümüzde, ümmi kelimesinin anlamının aslında Kur’an’ın kendi muhtevasından da elde edilebildiğini görüyoruz.
Kur’an’da kullanılan ümmi kelimesi, "okuryazar olmayan" anlamına değil, bilakis "ilahi vahye mazhar olmayan, ehl-i kitap grubuna dahil olmayan"anlamına gelmektedir. Bu çerçevede hem Hz. Peygamber (s.a.v)’in kendisi, hem de toplumu ümmidir ve Kur’an onların bu halini değişik şekillerde anlatmaktadır. "Seni, ataları uyarılmadığı için gaflet içinde olan bir toplumu uyarman için gönderdik."
Yasin, 36/6
Mu’minun, 23/68
Sebe’, 34/44
Secde, 32/3
Kasas, 28/46 şeklindeki Kur’an’ın beyanları bunun en bariz delillerindendir. Arapların en eski atalarından olan ve el-Arab el-Aribe olarak bilinen Hud Peygamber’in kavmi Ad ile Salih Peygamber’in kavmi Semud ilahi vahye mazhar olmuş olan Arap topluluklardan olmalarına rağmen, Hz. Peygamber (s.a.v)’in muhatap olduğu Mekkeli müşrik Araplar, çok sonraki nesillerden olmaları hasebiyle,
Ra’d, 13/30
Hadid, 57/16
Msaide, 5/19
Taha, 20/86 ümmi bir toplum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Cuma, 62/2
Buhari, Sahih, Bed’u’-Vahy, 6
Ancak önceki dönemlerde pek çok ilim adamının ümmi kelimesine "okuma yazma bilmeyen" anlamını vermesi, sonraki kuşaklar için yönlendirici olmuş ve kelimenin doğru anlamının tespit edilmesi zorlaşmıştır. Bu zorluğu aşmanın yollarından biri de kelimenin Hz. Peygamber (s.a.v) döneminde hangi anlamda kullanıldığının, yine o döneme ait olan Kur’an dışı kaynaklara müracaat edilmek suretiyle tespit ve teyid edilmesidir.
Araştırmamız bizi, bu konuyu böyle anlamamız ve yorumlamamız gerektiğini ortaya koydu. Ancak en doğrusunu Allah bilir.
Mehmet Bozkurt, Eğitimci İlahiyatçı Araştırmacı Yazar
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.