İKİNCİ ŞANS
Yıllar evvel rabıta-ı mevt hükmüne geçen bir rüyamdan mülhem bir şiir yazmıştım. “Fırsat bu fırsat gülüm / İkinci şans yok / Ansızın gelir ölüm / İkinci şans yok.” diye başlayıp devam ediyordu. Fakat daha sonraki okumalarımda, niyetim belki bir farkındalık oluşturmak da olsa farkında olmadan okuyanı meyusiyete düşürebilecek, ruhunu sıkacak bir şiir olmasın diye “Beni Sensiz Bırakma” kitabıma almadım.
Bir atmosfer ki herkes büyük bir dehşetle sağa sola kaçışmakta. Kimse kimseyi görmüyor, tanımıyor. Sorgu sual, dizlerin bağı çözülmüş. Derken sol taraftan bir defterle birlikte bedeninde ateşin cızırtısını hissediyorsun ve kolunu kaldırmaya bile muktedir değilsin. Sadece aklından dünya geçiyor: Bir şansım daha olsun. Bir şansım daha olsun, alnım secdeden kalkarsa namerdim. Lakin o noktada şiirde geçen mısraların hakikati beynimizde patlıyor. “Ömr-ü vaden dolmadan / Hicap et kalpten, utan / Olsan da bin bir pişman / İkinci şans yok.”
“İkinci şans demek ilk şansı kaybetmiş olmak demektir yeğen.” Aslında Rabbimiz “Rahmetim, gazabımı geçti.” buyuruyor. Benim şiirde yazdığım gibi acımasız mı acaba vaziyet? Konuyu getireceğim yer şu an içerisinde bulunduğumuz rahmet ve merhamet ayı ramazan elbet. Hepimizin bilmesi gereken şey şudur ki her ramazan bizim ömrümüzdeki yepyeni bir şanstır.
Hadis-i Şerifte geçiyor: Ramazan ayının başı rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem azabından kurtuluştur, deyu. Bundan daha iyi bir ifade olmaz her ramazanın bir şans daha olduğunu anlatmak için. Her ibadete bire yüz, bir bin ecir verildiği bu güzel rahmet mevsimi bir şans daha getirir on bir aylık yolculuktan sonra. Kuran-ı Kerim’in nazil olmaya başladığı Kadir gecesi de bu güzel ayın içindedir ki bin aydan daha hayırlı bir gecedir. Bir gece ki seksen senelik ibadeti içinde barındırıyor birazcık gayreti olana. O’nun rızası dairesine birazcık girmeye çalışana.
Ahirette bazı insanların sevapları öyle fazla öyle fazla olacak ki sevapların sahibi bile “Ben bu kadar sevabı 60 - 70 yıllık ömürde nasıl işledim?” diye şaşıracak. Bu kadar sevap binlerce yıl yaşansa bir araya gelmez, diye düşünecek. Bu işin sırrı işte böyle manevi iklimlerden faydalanmaktan geçtiği bildirilecek sonra ona. Hani sadakanın ömrü uzatması var ya, onun gibi bu mübarek günler de ömrü öylesine uzatıyor ki Rabbimizin kulunu ne kadar sevdiği ancak böyle bir nebze anlaşılabiliyor.
Yazının başında bahsettiğim rüya da bir ramazan ayı içerisinde gördüğüm bir rüya olunca her ramazanın bize sunulmuş bir şans daha olduğu daha bir yer etti benim gönlümde.
Şimdi de o güzel ayın içerisindeyiz. Şimdi ahiretimizi, ebedi hayatımızı kurtarmak için bir şans daha getirdi bize ramazan. Dikkatinizi çekerim ki bir salgın vesilesiyle binlerce kişi göremedi bu ramazanı. Biz de bir sonrakini görür müyüz, görmez miyiz, meçhul. Bir sonraki ramazanda bir şansımızın daha olacağına dair bir garantimiz yok. O yüzden sevgili dostlar, gelin bu şansı değerlendirelim. Değerlendirelim ki Rabbimiz tarafından bir ömür içerisine yerleştirilmiş bu kadar fırsat varken ahirete yüzümüz kara gitmeyelim. Rabbimiz bizi bu kadar severken bu sevgiye birazcık mukabele edelim. Bu noktada havf ve recayı en güzel anlatan şiirlerden biri hatrıma düşüveriyor. Mısralar Üstad Necip Fazıl’a ait:
“Aşk korkuya peçedir, korku da aşka perde
Allah’tan nasıl korkmaz insan O’nu sever de?”
İnsan sevdiğinden korkar ama sevdiği ona azap verecek diye değil. Yaptığı işten, sergilediği davranıştan sevdiği incinecek diye korkar.
Mesut Köseoğlu