Anasayfa
Yazarlar
Nihat Güç
Yazı Detayı
Bu yazı 372+ kez okundu.
İman, Ayıklamaktır -1-
Birbirinden değerli konukları karşılayacağız. Hem aile halkı olarak yiyeceğimiz hem de hanemize teşrif edecek sevdiklerimize ikram edeceğimiz bir yemek yapmamız gerekiyor. Her şeyi kendi ellerimizle hazırlayacağımızı farzedelim. Bunun için tadı ve kıvamı yerinde, görüntüsü ve rayihası hoş, yiyenlere zevk ve lezzet veren bir yemek olmasını can-ı gönülden diliyoruz. Böyle bir yemeği servis edebilmemiz için öncelikle ocağın üstünde fokurdayan tencereye koyacağımız malzemelere son derece dikkat ederiz, öyle değil mi? Ununu, suyunu, tuzunu, yağını ve her çeşit katkı maddelerini olması gerektiği kadar, ne bir eksik ne de bir fazla ilavede bulunur, kıvamında pişmesi için de çabalarız. Arada bir tadına bakar, varsa eksiklikleri tamamlamaya çalışırız. Sofraya konuluncaya kadar her aşamaya ‘aman ha’ diyerek olması gerekenin fevkinde de bir titizlik sergileriz. Farkına varmadan yapacağımız en ufak bir hata yemeğin lezzetini bertaraf edebileceği gibi konuklara rezil olmamıza da sebebiyet verebilir.
Bence titizliğin zirve yapacağı böylesi bir yemeğe konulmayacak malzemeleri belirlemek, çürük ve tadı bozulmuş olanları ayıklamak yemeğin tadını kıvamında tutmak açısından son derece önemlidir ve gereklidir. Evet! Katkı maddeleri tat ve lezzet açısından ne kadar önemli ise tencereye konulmayacak maddeleri belirlemek ve ayıklamak da o kadar önemlidir. Çürümüş ve kokuşmuş bir sebze, yapmakta olduğumuz yemeğin tadını bozabilir. Çürümüş, kokusu değişmiş, görüntüsü nahoş olan bir dal sebzeden de ne çıkar diyemeyiz.
İman da böyledir. Kendisine ait olmayan, değişmiş veya bozulmuş hiçbir katkı maddesini kabule yanaşmaz. Hayatımızı istikamet üzere sürdürebilmemiz, cennete kapıları sonuna kadar açık bir şekilde buyur edilebilmemiz için imanın ileri sürdüğü tüm kabuller önemli olduğu kadar tüm reddedilmesi ve imana yaklaştırılmaması gerekenler de o kadar öneme haizdir. Reddedilmesi gerekenler diskalifiye edilmediği müddetçe imanın tadı her an bozulabilir ve kendisinden hasıl olması gereken lezzet ortadan kalkabilir.
İnsanların sinesinde var olduğunu ileri sürdüğü iman; doğru olabileceği gibi yanlış da olabilir. Bünyesinde eksiklik veya fazlalık da taşıyabilir. Çürümüş, kokuşmuş rengi ve tadı bozulmuş sistemleri de barındırabilir.
İman; gerçek ve sağlam olduğu oranda insanın hayatında canlanır, ete kemiğe bürünür, tat ve lezzet verir. Canlılık kazanan iman hem bu dünyada hem de ahirette geçerli akçeye dönüşür, iş görür, saadete erdirir sahibini. Ne bir eksiklik ne de bir fazlalık kabul etmez. Hatta kişi kendisine göre de yorumlayamaz ve düzenleyemez. Olanı, olduğu gibi kabul etmek ve içselleştirmesi gerekir.
İnsanların ağzından çıkan kelimelere baktığımızda Müslüman olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü ‘ben Müslümanım’ diyeni Müslüman addetmek Müslümanlığın bir gereğidir. Bu normaldir, olması gerekendir. Ancak küçük-büyük, kadın-erkek, yaşlı-genç, memur, amir, çiftçi veya işçi fark etmeksizin insanların sözlerine, davranışlarına, iş ve işlemlerine, giyim ve kuşamlarına, içinde bulundukları ortamlara, savundukları siyasi ve dünyevi fikirlere odaklandığımız vakit Müslümanlara benzer bir tarafının olmadığına dair kanımız kuvvet kazanmaktadır. Ve bu olguya hemen her yerde şahitlik yapmaktayız. Bu durum haliyle üzüyor bizi, dağlıyor sinemizi.
Zaman ilerledikçe iman-amel uyuşmazlığı bir kar topu gibi her gün biraz daha mecrasından koparak kocaman bir soruna dönüşmektedir. Günümüz; inandığını yaşamayan, yaşadıklarına inanmayan insanların asrına dönüşmüş vaziyette. Bu konu ciddi bir şekilde tahkik edilmeli ve yüksek bir sesle de dile getirilmelidir. Buna her zamankinden daha fazla ihtiyaç hasıl olduğuna eminim. Yoksa akıbetimizin harap olması an meselesidir. Çünkü bu sorunun temelinde imansızlık ve ilimsizlik yatmaktadır. İlim olmadan iman, iman olmadan da ilim bir fayda sağlamıyor sahibine.
Sahip olmakla övündüğümüz, ulu orta dillendirdiğimiz, sözlerimize ve fiillerimize yaklaştırmadığımız, hararetle savunduğumuz düşüncelerimize dokundurtmadığımız iman; ya eksiktir ya da yanlıştır. Belki de bünyesinde kokuşmuş, çürümüş ve atılması gereken kimi bozuk unsurlar mevcuttur.
Ekleme
Tarihi: 05 Temmuz 2022 - Salı
İman, Ayıklamaktır -1-
Birbirinden değerli konukları karşılayacağız. Hem aile halkı olarak yiyeceğimiz hem de hanemize teşrif edecek sevdiklerimize ikram edeceğimiz bir yemek yapmamız gerekiyor. Her şeyi kendi ellerimizle hazırlayacağımızı farzedelim. Bunun için tadı ve kıvamı yerinde, görüntüsü ve rayihası hoş, yiyenlere zevk ve lezzet veren bir yemek olmasını can-ı gönülden diliyoruz. Böyle bir yemeği servis edebilmemiz için öncelikle ocağın üstünde fokurdayan tencereye koyacağımız malzemelere son derece dikkat ederiz, öyle değil mi? Ununu, suyunu, tuzunu, yağını ve her çeşit katkı maddelerini olması gerektiği kadar, ne bir eksik ne de bir fazla ilavede bulunur, kıvamında pişmesi için de çabalarız. Arada bir tadına bakar, varsa eksiklikleri tamamlamaya çalışırız. Sofraya konuluncaya kadar her aşamaya ‘aman ha’ diyerek olması gerekenin fevkinde de bir titizlik sergileriz. Farkına varmadan yapacağımız en ufak bir hata yemeğin lezzetini bertaraf edebileceği gibi konuklara rezil olmamıza da sebebiyet verebilir.
Bence titizliğin zirve yapacağı böylesi bir yemeğe konulmayacak malzemeleri belirlemek, çürük ve tadı bozulmuş olanları ayıklamak yemeğin tadını kıvamında tutmak açısından son derece önemlidir ve gereklidir. Evet! Katkı maddeleri tat ve lezzet açısından ne kadar önemli ise tencereye konulmayacak maddeleri belirlemek ve ayıklamak da o kadar önemlidir. Çürümüş ve kokuşmuş bir sebze, yapmakta olduğumuz yemeğin tadını bozabilir. Çürümüş, kokusu değişmiş, görüntüsü nahoş olan bir dal sebzeden de ne çıkar diyemeyiz.
İman da böyledir. Kendisine ait olmayan, değişmiş veya bozulmuş hiçbir katkı maddesini kabule yanaşmaz. Hayatımızı istikamet üzere sürdürebilmemiz, cennete kapıları sonuna kadar açık bir şekilde buyur edilebilmemiz için imanın ileri sürdüğü tüm kabuller önemli olduğu kadar tüm reddedilmesi ve imana yaklaştırılmaması gerekenler de o kadar öneme haizdir. Reddedilmesi gerekenler diskalifiye edilmediği müddetçe imanın tadı her an bozulabilir ve kendisinden hasıl olması gereken lezzet ortadan kalkabilir.
İnsanların sinesinde var olduğunu ileri sürdüğü iman; doğru olabileceği gibi yanlış da olabilir. Bünyesinde eksiklik veya fazlalık da taşıyabilir. Çürümüş, kokuşmuş rengi ve tadı bozulmuş sistemleri de barındırabilir.
İman; gerçek ve sağlam olduğu oranda insanın hayatında canlanır, ete kemiğe bürünür, tat ve lezzet verir. Canlılık kazanan iman hem bu dünyada hem de ahirette geçerli akçeye dönüşür, iş görür, saadete erdirir sahibini. Ne bir eksiklik ne de bir fazlalık kabul etmez. Hatta kişi kendisine göre de yorumlayamaz ve düzenleyemez. Olanı, olduğu gibi kabul etmek ve içselleştirmesi gerekir.
İnsanların ağzından çıkan kelimelere baktığımızda Müslüman olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü ‘ben Müslümanım’ diyeni Müslüman addetmek Müslümanlığın bir gereğidir. Bu normaldir, olması gerekendir. Ancak küçük-büyük, kadın-erkek, yaşlı-genç, memur, amir, çiftçi veya işçi fark etmeksizin insanların sözlerine, davranışlarına, iş ve işlemlerine, giyim ve kuşamlarına, içinde bulundukları ortamlara, savundukları siyasi ve dünyevi fikirlere odaklandığımız vakit Müslümanlara benzer bir tarafının olmadığına dair kanımız kuvvet kazanmaktadır. Ve bu olguya hemen her yerde şahitlik yapmaktayız. Bu durum haliyle üzüyor bizi, dağlıyor sinemizi.
Zaman ilerledikçe iman-amel uyuşmazlığı bir kar topu gibi her gün biraz daha mecrasından koparak kocaman bir soruna dönüşmektedir. Günümüz; inandığını yaşamayan, yaşadıklarına inanmayan insanların asrına dönüşmüş vaziyette. Bu konu ciddi bir şekilde tahkik edilmeli ve yüksek bir sesle de dile getirilmelidir. Buna her zamankinden daha fazla ihtiyaç hasıl olduğuna eminim. Yoksa akıbetimizin harap olması an meselesidir. Çünkü bu sorunun temelinde imansızlık ve ilimsizlik yatmaktadır. İlim olmadan iman, iman olmadan da ilim bir fayda sağlamıyor sahibine.
Sahip olmakla övündüğümüz, ulu orta dillendirdiğimiz, sözlerimize ve fiillerimize yaklaştırmadığımız, hararetle savunduğumuz düşüncelerimize dokundurtmadığımız iman; ya eksiktir ya da yanlıştır. Belki de bünyesinde kokuşmuş, çürümüş ve atılması gereken kimi bozuk unsurlar mevcuttur.
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(2)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.
Islim ay
(05.07.2022 13:31 -
#216)
Maşallah
Nihat GÜÇ Allah razı olsun İslim AY. Çok teşekkür ederim