Anasayfa
Yazarlar
Nihat Güç
Yazı Detayı
Bu yazı 251+ kez okundu.
İman, Ayıklamaktır -4-
Şirkin dibinde debelenirken dil ucuyla inandığını söyleyen münafık ruhlu kimi insan dün varlardı, bugün var oldukları gibi yarın da var olacaklardır. Diliyle iman ettiğini ancak davranışlarıyla Yahudi, Hristiyan ve Mecusilere taş çıkartan bir insanla karşılaştığınız vakit şu ayeti okumaktan geri kalmayın: “İnsanlar, ‘İnandık’ demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.“ (Ankebut/2)
Kur'an'a iman edenler Kur'an'ın içindeki emir ve yasakları gücü nispetinde yerine getirmekten de sorumludurlar. Hiç kimse başına buyruk, keyfi ve şehevi arzuları ışığında haz ve hız eşliğinde hareket etmek üzere başıboş bırakılmış değildir. Ve yine hiç kimse kendince bir emir, kendince bir yasak, kendince bir iş veya kendince bir işlem ihdas ederek peşinden seğirtemez, yaşamını bu minvalde düzenleyemez. İman eden iman etmeyen gibi davranamaz.
Ahirete iman ettiğini ileri süren bir insanın düşüncesi, hayatı, yaşamı, hem olaylara bakışı hem de olaylara yaklaşımı ile; ahirete iman etmeyen bir insanın dünya serüvenindeki yaşamı arasında bir fark vardır, olmalıdır. Çünkü ahirete iman eden bir insan ölümden sonrasına uygun bir dünya hayatını tasarlar ve düzenler. Ahirete yakinen iman edebilmek de Kur’an’la mümkündür. Ölümden sonraki safhayı doğru anlatan, olması gereken şekliyle göz önüne seren, meydana gelecek iş ve işlemleri önceden bildiren yegane kitap Kur’an-ı Kerimdir. O halde ayetler ışığında ölümden sonrası için hazırlık yapan kişi, imanın gereklerini yerine getiriyor demektir. Lafla peynir gemisinin yürümeyeceği hepimizin malumu. Ancak iman ettiğini söylediği halde ahiret ve ölüm konusunda lakayt davranan, hesap kitap yokmuş gibi bir yaşam sürdüren, kendince bir felsefe geliştiren kişinin imanını doğru bir zemine oturtmuş olması akla ziyandır. “Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz.” (Kıyame/20-21)
Cennet, cehennem, hesap, kitap, mizan yokmuş gibi beşeri düşüncelere sarılan, İslam’a göre şekillenmesi gereken haktan-hukuktan bihaber iş ve işlemleri sürdüren; beşeri kuralların izin verdiği şekliyle halayın başı olup zılgıt çeken; faizin, kumarın, içkinin ve her türlü fuhşiyatın dibinde gülücükler dağıtan; helal ve harama riayet etmeyen bir insanın iman ettiğini dillendirmesi pek de gerçekçi gelmiyor bana.
İman; Allah’ın istemediği noktalarda kendisini sınırlamak, bazı davranışları hayatından çıkarmak, ilerlediği yolda bir ayağı frenin üzerinde titizlikle ilerlemektir. İman ayıklamaktır. O halde bazı şeyleri yapmamaya söz vermek, bazı insanlarla arkadaşlığı kesmek, bazı sevgilere son vermek, bazı konularda saygı duymayı bırakmak, bazı insanlara karşı duyulması gereken nefreti yüreğinde taşımak, hatta bazı kelimeleri ağzından çıkarmamaya ahdetmek imanın bir gereğidir. “Oysa Allah size Kitap’ta (Kur’an’da) “Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi halde siz de onlar gibi olursunuz” diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kafirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.” (Nisa/140) ayeti iman edenlerin nerede, nasıl ve kimlerle oturacağını düzenliyor, sohbet esnasında konuşulacak konuları belirtiyor. Sahi siz insanın başı boş bırakıldığını mı sanıyorsunuz? Sizce Allah’ın men ettiği haramlarla şekillenen bir hayatın dibine balıklama dalan, bataklığın içinde inci mercan arayan, yasaklanan davranışlar eşliğinde cenneti bekleyen ne kadar doğru yapmış olur? Cehennem treninde cennetin gelişini ummak hayal kırıklılığını bir mendil gibi pencereden sallamaya sebebiyet vermez mi?
Hz. Muhammed (s.a.v.)’e iman ettiğini söyleyen bir insanın yaşam şekli, hayat biçimi, giyim ve kuşamı, yemesi ve içmesi kafirlerden farklıdır ve olmalıdır. Çünkü Peygambere inanmayan bir insanın hayatının hiçbir yerinde sünnet yoktur. Hem düşüncede hem de yaşantıda nebevi bir nüve aramak beyhudedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in öğütlediği her sünnet; bir adabı, bir ahlakı, bir terbiyeyi, bir görgü kuralını, bir yaşam biçimini, bir düşünce şeklini öğütler insana. Sünnetten uzaklaşan kişilerde ne adap, ne ahlak, ne terbiye ne de bir görgü kuralına rastlayabilirsiniz. Peki iman ettiğini ileri sürdüğü halde yaşantının hiçbir yerinde Peygamberden eser barındırmayan bir insanın imanını irdelemesi, varlığını veya yokluğunu kurcalaması gerekir. Peygambere iman eden bir insan ile Peygamberi inkar eden bir insanın yaşantısında farklılıkların oluşması, düşüncelerinin farklılaşması kaçınılmazdır.
Peki; inandığını söyleyen ve inanmayan insanların hayatında meydana gelen bu kadar benzerliğe ve içiçeliğe ne diyeceğiz? Şıp demiş burnundan düşmüşçesine Hristiyan ve Yahudiler gibi giyinen ancak Müslüman olduğunu her fırsatta dile getiren insanları hangi kategoriye koyacağız? “Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tağuttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalırlar.” (Bakara/257) İman eden aydınlıkta olduğuna göre küfredenler de karanlıktadırlar. İman eden ve iman etmeyen insanlar aynı ortamı paylaşıyor, aynı düşünceyi savunuyor, aynı aydınlıkta veya aynı karanlıkta hep beraber hiçbir fark olmaksızın yaşıyorlarsa iman konusunda bir sıkıntının varlığına işarettir. Bu durumda sizce kafirler mi Müslümanlara benzedi yoksa Müslümanlar mı kafirlere özendi?
Kur’an kişiye sadece “iman ettim” demeyi mi öğütlüyor? Yoksa her türlü iş ve işlemi nasıl ifa edeceğini yol ve yordam göstererek mi düzenliyor? Doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırt etmeye yaramayan, kişiye karışmayan, hayatı düzenlemeyen, düşünceyi şekillendirmeyen bir kitap sizce “Furkan” olabilir mi? Modern dünya hayatına müdahale etmeyen bir nizam ilahi olabilir mi? Sosyal hayatı düzenlemeyen, hukuka müdahale etmeyen, eğitim ve öğretime dair tek bir sözü dahi ileri süremeyen, giyim ve kuşamı düzenlemeyen, siyasi yaşamla alaka kurmayan bir kitap Allah tarafından gönderilmiş olabilir mi?
Son olarak şu soruyu da sorarak bitirmek istiyorum bu yazı dizisini: “Allah’a ve ahiret gününe iman ettiğini iddia eden insanlar için Allah’ın gönderdiği bir Peygamber, indirdiği bir kitap, dile getirdikleri bir iman ne ifade eder?
Ekleme
Tarihi: 25 Temmuz 2022 - Pazartesi
İman, Ayıklamaktır -4-
Şirkin dibinde debelenirken dil ucuyla inandığını söyleyen münafık ruhlu kimi insan dün varlardı, bugün var oldukları gibi yarın da var olacaklardır. Diliyle iman ettiğini ancak davranışlarıyla Yahudi, Hristiyan ve Mecusilere taş çıkartan bir insanla karşılaştığınız vakit şu ayeti okumaktan geri kalmayın: “İnsanlar, ‘İnandık’ demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.“ (Ankebut/2)
Kur'an'a iman edenler Kur'an'ın içindeki emir ve yasakları gücü nispetinde yerine getirmekten de sorumludurlar. Hiç kimse başına buyruk, keyfi ve şehevi arzuları ışığında haz ve hız eşliğinde hareket etmek üzere başıboş bırakılmış değildir. Ve yine hiç kimse kendince bir emir, kendince bir yasak, kendince bir iş veya kendince bir işlem ihdas ederek peşinden seğirtemez, yaşamını bu minvalde düzenleyemez. İman eden iman etmeyen gibi davranamaz.
Ahirete iman ettiğini ileri süren bir insanın düşüncesi, hayatı, yaşamı, hem olaylara bakışı hem de olaylara yaklaşımı ile; ahirete iman etmeyen bir insanın dünya serüvenindeki yaşamı arasında bir fark vardır, olmalıdır. Çünkü ahirete iman eden bir insan ölümden sonrasına uygun bir dünya hayatını tasarlar ve düzenler. Ahirete yakinen iman edebilmek de Kur’an’la mümkündür. Ölümden sonraki safhayı doğru anlatan, olması gereken şekliyle göz önüne seren, meydana gelecek iş ve işlemleri önceden bildiren yegane kitap Kur’an-ı Kerimdir. O halde ayetler ışığında ölümden sonrası için hazırlık yapan kişi, imanın gereklerini yerine getiriyor demektir. Lafla peynir gemisinin yürümeyeceği hepimizin malumu. Ancak iman ettiğini söylediği halde ahiret ve ölüm konusunda lakayt davranan, hesap kitap yokmuş gibi bir yaşam sürdüren, kendince bir felsefe geliştiren kişinin imanını doğru bir zemine oturtmuş olması akla ziyandır. “Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz.” (Kıyame/20-21)
Cennet, cehennem, hesap, kitap, mizan yokmuş gibi beşeri düşüncelere sarılan, İslam’a göre şekillenmesi gereken haktan-hukuktan bihaber iş ve işlemleri sürdüren; beşeri kuralların izin verdiği şekliyle halayın başı olup zılgıt çeken; faizin, kumarın, içkinin ve her türlü fuhşiyatın dibinde gülücükler dağıtan; helal ve harama riayet etmeyen bir insanın iman ettiğini dillendirmesi pek de gerçekçi gelmiyor bana.
İman; Allah’ın istemediği noktalarda kendisini sınırlamak, bazı davranışları hayatından çıkarmak, ilerlediği yolda bir ayağı frenin üzerinde titizlikle ilerlemektir. İman ayıklamaktır. O halde bazı şeyleri yapmamaya söz vermek, bazı insanlarla arkadaşlığı kesmek, bazı sevgilere son vermek, bazı konularda saygı duymayı bırakmak, bazı insanlara karşı duyulması gereken nefreti yüreğinde taşımak, hatta bazı kelimeleri ağzından çıkarmamaya ahdetmek imanın bir gereğidir. “Oysa Allah size Kitap’ta (Kur’an’da) “Allah’ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi halde siz de onlar gibi olursunuz” diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kafirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.” (Nisa/140) ayeti iman edenlerin nerede, nasıl ve kimlerle oturacağını düzenliyor, sohbet esnasında konuşulacak konuları belirtiyor. Sahi siz insanın başı boş bırakıldığını mı sanıyorsunuz? Sizce Allah’ın men ettiği haramlarla şekillenen bir hayatın dibine balıklama dalan, bataklığın içinde inci mercan arayan, yasaklanan davranışlar eşliğinde cenneti bekleyen ne kadar doğru yapmış olur? Cehennem treninde cennetin gelişini ummak hayal kırıklılığını bir mendil gibi pencereden sallamaya sebebiyet vermez mi?
Hz. Muhammed (s.a.v.)’e iman ettiğini söyleyen bir insanın yaşam şekli, hayat biçimi, giyim ve kuşamı, yemesi ve içmesi kafirlerden farklıdır ve olmalıdır. Çünkü Peygambere inanmayan bir insanın hayatının hiçbir yerinde sünnet yoktur. Hem düşüncede hem de yaşantıda nebevi bir nüve aramak beyhudedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in öğütlediği her sünnet; bir adabı, bir ahlakı, bir terbiyeyi, bir görgü kuralını, bir yaşam biçimini, bir düşünce şeklini öğütler insana. Sünnetten uzaklaşan kişilerde ne adap, ne ahlak, ne terbiye ne de bir görgü kuralına rastlayabilirsiniz. Peki iman ettiğini ileri sürdüğü halde yaşantının hiçbir yerinde Peygamberden eser barındırmayan bir insanın imanını irdelemesi, varlığını veya yokluğunu kurcalaması gerekir. Peygambere iman eden bir insan ile Peygamberi inkar eden bir insanın yaşantısında farklılıkların oluşması, düşüncelerinin farklılaşması kaçınılmazdır.
Peki; inandığını söyleyen ve inanmayan insanların hayatında meydana gelen bu kadar benzerliğe ve içiçeliğe ne diyeceğiz? Şıp demiş burnundan düşmüşçesine Hristiyan ve Yahudiler gibi giyinen ancak Müslüman olduğunu her fırsatta dile getiren insanları hangi kategoriye koyacağız? “Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tağuttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalırlar.” (Bakara/257) İman eden aydınlıkta olduğuna göre küfredenler de karanlıktadırlar. İman eden ve iman etmeyen insanlar aynı ortamı paylaşıyor, aynı düşünceyi savunuyor, aynı aydınlıkta veya aynı karanlıkta hep beraber hiçbir fark olmaksızın yaşıyorlarsa iman konusunda bir sıkıntının varlığına işarettir. Bu durumda sizce kafirler mi Müslümanlara benzedi yoksa Müslümanlar mı kafirlere özendi?
Kur’an kişiye sadece “iman ettim” demeyi mi öğütlüyor? Yoksa her türlü iş ve işlemi nasıl ifa edeceğini yol ve yordam göstererek mi düzenliyor? Doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırt etmeye yaramayan, kişiye karışmayan, hayatı düzenlemeyen, düşünceyi şekillendirmeyen bir kitap sizce “Furkan” olabilir mi? Modern dünya hayatına müdahale etmeyen bir nizam ilahi olabilir mi? Sosyal hayatı düzenlemeyen, hukuka müdahale etmeyen, eğitim ve öğretime dair tek bir sözü dahi ileri süremeyen, giyim ve kuşamı düzenlemeyen, siyasi yaşamla alaka kurmayan bir kitap Allah tarafından gönderilmiş olabilir mi?
Son olarak şu soruyu da sorarak bitirmek istiyorum bu yazı dizisini: “Allah’a ve ahiret gününe iman ettiğini iddia eden insanlar için Allah’ın gönderdiği bir Peygamber, indirdiği bir kitap, dile getirdikleri bir iman ne ifade eder?
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.