KESİN DAVET 63
İMAN HEM DÜNYA VE HEM DE AHİRET SAADETİ KAZANDIRIR
Önümüzde sonsuz hayata bir yolculuk var ve anne rahmine adım atınca başlıyor. Mahkemeyi Kübra dediğimiz büyük mahkemede yolculuk son buluyor. Ondan sonra artık sonsuz bir hayatta, herkes sadece dünya hayatında işlediği amellerine göre; ya ebedi saadete veya ebedi cezaya hak kazanmış oluyor. Şualar’dan aktaracağımız bahis, bu yolculuğun sonunda neler olduğunu kısaca anlatmaktadır:
Nasılki Cennet bütün vücud âlemlerinin mahsulâtını taşıyor ve
dünyanın yetiştirdiği tohumları bâkiyane, sonsuz bir şekilde sünbüllendiriyor, öyle de;
Cehennem dahi,
hadsiz dehşetli adem, yokluk ve hiçlik âlemlerinin çok elîm, acı veren neticelerini göstermek için
o adem mahsulâtlarını, yokluk ürünlerini kavuruyor ve o dehşetli Cehennem fabrikası,
sair, diğer vazifeleri içinde,
âlem-i vücud, varlık alemi kâinatını
âlem-i adem, hiçlik dünyası pisliklerinden temizlettiriyor.
Bu dehşetli mes'elenin şimdilik kapısını açmayacağız. İnşâallah sonra izah edilecek.
Hem meleklere iman meyvesinden bir cüz'ü ve
Münker ve Nekir'e ait bir nümunesi şudur:
Herkes gibi ben dahi muhakkak gireceğim diye mezarıma hayalen girdim.
Ve kabirde yalnız,
kimsesiz,
karanlık,
soğuk,
dar bir haps-i münferidde
bir tecrid-i mutlak içindeki tevahhuş ve
tek başına hapiste
tam bir yalnızlık içindeki korku ve
me'yusiyetten tedehhüş ederken,
ümitsizlikten dehşete düşerken,
birden Münker ve Nekir taifesinden iki mübarek arkadaş çıkıp geldiler.
Benimle münazaraya başladılar.
Kalbim ve kabrim genişlediler,
nurlandılar,
hararetlendiler;
âlem-i ervaha, ruhlar alemine pencereler açıldı.
Ben de şimdi hayalen ve istikbalde hakikaten göreceğim o vaziyete bütün canımla sevindim ve
şükrettim. (20/255)
KABİRDE SORU MELEKLERİ İLE İLİM SOHBETİ
Dünyada işlediğimiz her iyi amel,
sabırla geçirilen sıkıntılı ve hastalıklı hayat, tevekkül ile karşılanan yokluk ve fakirlik, çaresizlikle yaşanan mazlumiyet hayatı ve hatta şükür içinde geçirdiğimiz önemsiz bir memnuniyetsizlik,
o hayata sermaye ve
güzel amel olarak gidip,
hesap günü terazimizin sevap kefesine koyulacağı rivayetlerle bildirilmektedir.
İlimde üstünlük kazanan,
özellikle de tefekkür ile Marifetullah ilminde ileri gidenlerin,
kabir hayatında karşılaşacakları manzara tabiki bir başka olacaktır.
Bakınız Şualar’da bu konu nasıl tasvir edilmektedir:
Sarf ve Nahiv ilmini okuyan bir medrese talebesinin vefat edip,
kabirde Münker ve Nekir'in:
"Men Rabbüke"= "Senin Rabbin kimdir?" diye suallerine karşı,
kendini medresede zannedip Nahiv ilmi ile cevab vererek:
"(Men) mübtedadır.
(Rabbüke) onun haberidir;
müşkil bir mes'eleyi benden sorunuz,
bu kolaydır." diyerek,
hem o melaikeleri,
hem hazır ruhları,
hem o vakıayı müşahede eden orada bulunan bir keşf-el kubur velisini güldürdü ve
rahmet-i İlahiyeyi tebessüme getirdi,
azabdan kurtulduğu gibi;
Risale-i Nur'un bir şehid kahramanı olan merhum Hâfız Ali,
hapiste Meyve Risalesi'ni kemal-i aşkla yazarken ve okurken vefat edip
kabirde melaike-i suale mahkemedeki gibi Meyve hakikatları ile cevab verdiği misillü;
ben de ve Risale-i Nur şakirdleri de,
o suallere karşı Risale-i Nur'un parlak ve
kuvvetli hüccetleriyle istikbalde hakikaten ve
şimdi manen cevab verip onları tasdike ve
tahsine ve
tebrike sevkedecekler inşâallah. (20/255)
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
22.04.2020