Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
 

İslâm Bilim Adamları

İSLAM BİLİM ADAMLARI    Bediüzzaman Said Nursi 28   “Mülkün sahibi, mülkünde nasıl dilerse öyle tasarruf eder.” sırrına mazhar olan o Sâni-i Zülcelâle (herşeyi san’atla yaratan Allah’a) karşı hiçbir şeyin hakkı var mıdır ki, desin, "Bana zahmet veriyorsun, benim istirahatimi bozuyorsun. Hâşâ!    Evet, mevcudatın (varlıkların) hiçbir cihette Vâcibü'l-Vücuda (var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah’a) karşı hakları yoktur ve hak dâvâ edemezler. Belki hakları daima şükür ve hamd (teşekkür ve övgü) ile, verdiği vücut mertebelerinin (derecelerinin) hakkını edâ etmektir (yerine getirmektir).” Mektubat 402.   Ey insan-ı müştekî (şikâyet eden insan)! Sen mâdum kalmadın (yokluğa mahkûm olmadım), vücut nimetini giydin, hayatı tattın,  câmid (cansız) kalmadın, hayvan olmadın, İslâmiyet nimetini buldun,  dalâlette (inançsız) kalmadın,  sıhhat ve selâmet (sağlık ve esenlik) nimetini gördün ve hâkezâ...  Ey nankör! Daha sen nerede hak kazanıyorsun ki, Cenâb-ı Hakkın (şeref ve yücelik sahibi Allah’ın) sana verdiği mahz-ı nimet (nimetin ta kendisi) olan vücut (varlık) mertebelerine (derecelerine) mukàbil  (karşılık) şükretmeyerek, imkânât  (varlığı ile yokluğu imkân dahilinde olanlar) ve  ademiyat nev'inde (yokluk ve hiçlik türünde) ve  senin eline geçmediği ve sen lâyık olmadığın yüksek nimetlerin sana verilmediğinden,  bâtıl (hakka uymayan) bir hırsla (aç gözlülükle) Cenâb-ı Haktan şekvâ (şikayet)  ediyorsun ve  küfrân-ı nimet (nimete karşı nankörlük)  ediyorsun? Mektubat 403.     “Eşya (varlıklar) zevâl (kaybolmaya) ve  ademe (yok olmaya) gitmiyor;  belki daire-i kudretten (Allah’ın sonsuz güç ve iktidarının hâkim olduğu daireden) daire-i ilme (ilim dairesine) geçiyor,  âlem-i şehadetten (görünen âlemden, dünyadan)  âlem-i gayba ( görünmeyen âleme) gidiyor,  âlem-i tagayyür  ve fenâdan (değişken ve yok olma âlemden)  âlem-i nura, bekàya ( nur âlemine, kalıcı ve ebedi âleme) müteveccih oluyor (yöneliyorlar, gidiyorlar).” Mektubat 406.    Bu manalar bize, her bir mümin ne kadar mesut ve ne kadar bahtiyar olduğu anlatmaktadır. Bu vesile ile bir şiiri de burada aktarmadan geçmeyelim.   “Kitab-ı âlemin yaprakları, envâ-ı nâmâdud,  Huruf ile kelimâtı dahi efrâd-ı nâmahdud. Yazılmış destgâh-ı Levh-i Mahfuz-u hakikatte, Mücessem lâfz-ı mânidardır âlemde her mevcud.” (Kâinat kitabının yaprakları sayısız türler, Harfleri ve kelimeleri dahi sınırsız fertler. Herşey bütün ayrıntılarıyla ve hakikatleriyle kader levhasının tezgâhında yazılmış, Maddi yapısı olan manalı ifadelerdir dünyada her varlık.) Mektubat 408.   Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu 05.06.2023
Ekleme Tarihi: 05 Haziran 2023 - Pazartesi

İslâm Bilim Adamları

İSLAM BİLİM ADAMLARI 

 

Bediüzzaman Said Nursi 28

 

“Mülkün sahibi, mülkünde nasıl dilerse öyle tasarruf eder.” sırrına mazhar olan o Sâni-i Zülcelâle (herşeyi san’atla yaratan Allah’a) karşı hiçbir şeyin hakkı var mıdır ki, desin, "Bana zahmet veriyorsun, benim istirahatimi bozuyorsun. Hâşâ! 

 

Evet, mevcudatın (varlıkların) hiçbir cihette Vâcibü'l-Vücuda (var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah’a) karşı hakları yoktur ve hak dâvâ edemezler. Belki hakları daima şükür ve hamd (teşekkür ve övgü) ile, verdiği vücut mertebelerinin (derecelerinin) hakkını edâ etmektir (yerine getirmektir).” Mektubat 402.

 

Ey insan-ı müştekî (şikâyet eden insan)! Sen mâdum kalmadın (yokluğa mahkûm olmadım), vücut nimetini giydin, hayatı tattın, 

câmid (cansız) kalmadın, hayvan olmadın, İslâmiyet nimetini buldun, 

dalâlette (inançsız) kalmadın, 

sıhhat ve selâmet (sağlık ve esenlik) nimetini gördün ve hâkezâ... 

Ey nankör! Daha sen nerede hak kazanıyorsun ki, Cenâb-ı Hakkın (şeref ve yücelik sahibi Allah’ın) sana verdiği mahz-ı nimet (nimetin ta kendisi) olan vücut (varlık) mertebelerine (derecelerine) mukàbil 

(karşılık) şükretmeyerek, imkânât  (varlığı ile yokluğu imkân dahilinde olanlar) ve 

ademiyat nev'inde (yokluk ve hiçlik türünde) ve 

senin eline geçmediği ve sen lâyık olmadığın yüksek nimetlerin sana verilmediğinden, 

bâtıl (hakka uymayan) bir hırsla (aç gözlülükle) Cenâb-ı Haktan şekvâ (şikayet) 

ediyorsun ve 

küfrân-ı nimet (nimete karşı nankörlük) 

ediyorsun? Mektubat 403.

 

 

“Eşya (varlıklar) zevâl (kaybolmaya) ve 

ademe (yok olmaya) gitmiyor; 

belki daire-i kudretten (Allah’ın sonsuz güç ve iktidarının hâkim olduğu daireden) daire-i ilme (ilim dairesine) geçiyor, 

âlem-i şehadetten (görünen âlemden, dünyadan) 

âlem-i gayba ( görünmeyen âleme) gidiyor, 

âlem-i tagayyür  ve fenâdan (değişken ve yok olma âlemden) 

âlem-i nura, bekàya ( nur âlemine, kalıcı ve ebedi âleme) müteveccih oluyor (yöneliyorlar, gidiyorlar).” Mektubat 406. 

 

Bu manalar bize, her bir mümin ne kadar mesut ve ne kadar bahtiyar olduğu anlatmaktadır. Bu vesile ile bir şiiri de burada aktarmadan geçmeyelim.

 

“Kitab-ı âlemin yaprakları, envâ-ı nâmâdud, 
Huruf ile kelimâtı dahi efrâd-ı nâmahdud.
Yazılmış destgâh-ı Levh-i Mahfuz-u hakikatte,
Mücessem lâfz-ı mânidardır âlemde her mevcud.”

(Kâinat kitabının yaprakları sayısız türler,

Harfleri ve kelimeleri dahi sınırsız fertler.

Herşey bütün ayrıntılarıyla ve hakikatleriyle kader levhasının tezgâhında yazılmış,

Maddi yapısı olan manalı ifadelerdir dünyada her varlık.) Mektubat 408.

 

Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu

05.06.2023

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

18
Kasım
06
Kasım
26
Ekim
15
Ekim
30
Eylül
22
Eylül
14
Eylül
04
Eylül
26
Ağustos
17
Ağustos
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.