Çanakkale’yi geçmek isteyenlerin amacının İstanbul’u Müslümanlardan geri almak olduğundan şüphe yok. ‘Çanakkale geçilmedi’ ama İstanbul işgal edildi öyle mi?
Bir başka ilginçlik ise İstanbul’un kurtuluşunun hiç kutlanmamış olması.
İngilizler İstanbul’u işgal etmediler mi? Ettiler. Peki, İstanbul’a nasıl ulaştılar ve biz İstanbul’u İngilizlerden nasıl geri aldık? Savaşmadan aldığımıza göre neyin karşılığında?
Bu kısmını burada bırakalım. Siyonistlerin Çanakkale Savaşında Osmanlıya karşı savaştığını, üzerinden bir asır geçmesine rağmen Mavi Marmara hadisesinden sonra, Murat Bardakçı’nın kaleme aldığı yazıdan öğrenmiştim.
Bardakçı’nın “Siyonistlerle ilk çatışmamız Çanakkale'de oldu” başlıklı yazısında, Siyonistlerin Çanakkale Savaşı ile ilişkisini ve de İsrail’in kuruluşu ile bu savaşın nasıl bir ilişkisi olduğuna anlatıyordu.
Sion Katır Birliği Komutanı’nın “Çanakkale Savaşı’nda Siyonistler” adlı eserinin kapağında, Çanakkale Savaşı’nda hatıra fotoğrafı olarak çekilen ve ellerinde bugünkü İsrail’in bayrağı olan askerlere ait bir resim yer alıyor.
“Çanakkale Savaşı’nda Siyonistler” eseri, İrlandalı Yarbay J. H. Patterson’un hatıralarından oluşuyor. Yarbay Patterson, Gelibolu Harekâtında Zion Mule Corps (ZMC) / Sion Katır Birliği Komutanı olarak görev yapmış bir subay.
Patterson, bir Yahudi ve Siyonist değil ancak Müslümanlardan nefret eden, İstanbul’un geri alınması gerektiğine inanan Yahudilere hayran bir kişi.
Hatırat, Gelibolu Harekâtı’nda Zion Mule Corps (ZMC / Sion Katır Birliği) komutanı olarak görev yapan İrlandalı Yarbay J. H. Patterson’un o dönemle ilgili anıları…
Habertürk Gazetesi yazarı tarihçi Murat Bardakçı; “Tarih boyunca -Yahudilerle aramızda- hiçbir mesele çıkmadığından bahsediliyor.
Oysa Yahudiler, 2 bin sene aradan sonra ilk savaşlarını Çanakkale'de bize karşı yaptılar. Yahudi dünyası ile aramızda tarih boyunca hiçbir silâhlı karşılaşma olmadığını yazıp söyleyenlere hatırlatmak istedim...” dediği yazısına şöyle devam ediyordu:
“Biz Yahudiler ile ilk defa geçen hafta değil, bundan 95 sene önce karşı karşıya gelmiş, hatta savaşmıştık! Hem de nerede? Çanakkale Cephesi’nde...
SİYON KATIR BÖLÜĞÜ
Mehmetçik kan ve ateş içerisinde vatanını savunurken, karşısındaki müttefik güçler arasında tuhaf bir birlik de vardı: Siyon Katır Bölüğü!
Bölüklerin kuruculuğunu Joseph Trumpeldor ve Ze’ev Jabotinsky adında iki Rus Yahudi’si yaptı. Filistin’e gitmiş, Cemal Paşa tarafından kovulunca Mısır’a geçmişler ve hızlı birer Siyonist olmuşlardı. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkması üzerine İngilizler’e, bir Yahudi askerî birliği teşkil edip, birliğin Türkler’e karşı savaşmasını teklif ettiler. Teklifleri önce geri çevrildi, sonra kabul edildi. 1915 Mart’ında kurulan ve Yarbay John Patterson’un kumandasına verilen birlik, 17 Nisan’da gemilerle Çanakkale’ye gönderildi.
İngilizler, Siyon Katır Bölüğü’nü 1916 Mayıs’ının sonunda Çanakkale’den Filistin’e gönderip General Allenby’nin emrine verdiler. Birliğin adı “Yahudi Lejyonu” oldu, dünyanın dört bir tarafından Yahudi gönüllüler topladı ve Allenby’nin yine bize karşı başlattığı harekâta katıldılar.
Çanakkale’deki Yahudi Katır Bölüğü, talihin garip bir cilvesiydi. Yahudiler, Roma ordularının Milâttan Sonra 70’te Kudüs’ü yerle bir etmeleri üzerine, bir orduya sahip olamamışlardı. Çanakkale’ye gönderilen birlik, askerlerinin sayısının az olmasına rağmen, aradan geçen yaklaşık 2 bin sene boyunca kurulan ilk Yahudi ordusu idi ve Yahudiler, 2 bin sene aradan sonra ilk savaşlarını bize karşı yapıyorlardı.”
Bardakçı’nın yazısında yer alan bilgilerin tümü gerçek ve daha fazlası; dünya ordularını yakından tanıyan, Güney Afrika’daki Boer Savaşı’ndan Çanakkale Savaşı’na kadar çok sayıda savaşa katılmış olan, savaşı bir zevk ve romantizm olarak görebilecek kadar gözü dönmüş bir yarbay olan Patterson’ın kitabında yer alıyor.
İstanbul’un düşürülmesini ‘tarihin akışını yeniden değiştirecek destansı bir olay’ olarak düşleyen ve işgalin bu yüzden yapıldığını belirten yazar, 1947’de ölür. Kendisinden altı hafta sonra ölen karısı ile birlikte yakılır ve külleri Filistin topraklarına serpilir.
* * *
Çanakkale Savaşı’na katılan “Siyonistler” ise, bugünkü İsrail Ordusu’nun temelini oluştururlar. Cephede Osmanlı’ya karşı savaşan “Siyon Katır Bölüğü” askerlerinin arasında ilginç isimlere rastlıyoruz. Bunlardan biri, İsrail’in ilk başbakanı olacak olan David Ben Gurion, 1967’deki 6 Gün Savaşı sırasında İsrail Başbakanı olan Levy Eskhol, yine İsrail Cumhurbaşkanlarından Yitzhak Ben Zvi de vardır.
Korkaklıklarıyla da ünlü Siyonist Yahudilerin, Çanakkale’de korkuyu yendiklerini düşünmemek imkânsızlaşıyor.
Korkuyu yenen ve Filistin’i ele geçirme özgüvenine erişen Siyonistlerin, Çanakkale Savaşı’nda örgütlenmesini sağlayan Ze’ev Jabotinsky bu gerçeği; “Savaşmak açısından Gelibolu’ya gidiş, Siyonizm’e yepyeni ufuklar açmıştır” şeklinde itiraf ettiğini görmekteyiz.
Yine Ze’ev Jabotinsky’in bir başka itirafı da, Mete Tuncoku’nun Türk Tarih Kurumu’ndan çıkan “Çanakkale 1915 Buzdağının Altı” kitabında şu şekilde yer alır: “Eğer biz 2 Kasım 1917’de Balfour Bildirisi ile Filistin’de yurt edinme sözü aldıksa, buna ulaşan yol Gelibolu’dan geçmiştir.”
Son iki yüzyılın siyaset tarihi gözden geçirildiğinde görülecektir ki, Mısır’dan Trabzon’a uzanan hinterlantta ‘Büyük Siyonist İmparatorluğu’ kurmanın adımlarının ilmek ilmek dokunduğunu görürüz. Bugün, Uzungöl’de dağları santim santim dolaşanların bu amacın oyuncuları olduğunu, küresel ve yerel ölçekte tohumları ele geçirerek, yaşamımızı da ele geçirme gayretlerinin buna matuf bir girişim olduğunu göz ardı etmemek gerek.
Bugün dünyanın en büyük servetine sahip aile imparatorluğunu kuran büyükbaba ‘Mayer Amschel Rothschild’in, Osmanlı’nın dağılmasıyla, Filistin topraklarının en verimli yerlerinin Siyonist Yahudilerin eline geçmesini sağlamak için 2 milyon Sterlinlik bir fon tahsis ettiğini, bugün olduğu üzere kontrolü altındaki İngiliz Hükümeti’ne baskı uygulayarak, Balfour Deklerasyonu'nu yayınlattığını, bununla da yetinmeyip Hitleri finanse ederek, zehirli gaz sağlandığını ve bu sayede Filistin topraklarına gitmek istemeyen fakir ve gariban Yahudilerin katledilmesinin teşvik edildiğini de hatırdan çıkarmamak gerekiyor.
Osmanlı’nın hiçbir savaşını övmeyen resmi tarih kitaplarımızın, Mustafa Kemal’in de katıldığı -destansı- Çanakkale Savaşı’nı övmesi anlaşılabilir bir şey. Fakat Afrikalı Müslümanlardan Avustralyalı Anzaklar’a kadar bu savaşa katılan herkesi tek tek zikreden, hatta aralıksız bir şekilde ‘Arapları arkamızdan vurdular’ tezini işleyen resmi tarih kitaplarının Siyonistlerden tek kelimeyle bile olsa bahsetmemesi basit bir hata olmaz. Bu resmi tarih söyleminde rejim kadar bazı çevrelerinde ne kadar etkin olduğunun en açık göstergesi…
Bu durum hem yüzyıllar boyu besleyip sonra da gözünü oydurmak, hem de bir toplumun bilinçaltını yönetmenin en iyi örneği bu olmalı.
Bunlar ve daha fazlası, yakın tarih hatıraları ve araştırma eserlerinde okunmayı bekliyor. Bilmenin yolunun okumaktan geçtiği malum. Lakin bilmek yetmiyor, önlem almak da gerek... Her bireyin kendi başına alabilecek önlemleri var. Mesela, bunlara ait ürünleri tüketmemek bile önemli önlemlerden biri.
***
Modern İsrail Ordusu'nun temeli kabul edilen birliğin komutanının gözüyle bir döneme şahitlik eden hatıra, Çanakkale Savaşı'nın farklı bir yönünü ortaya çıkarıyor. Özellikle Seddülbahir cephesiyle ilgili savaşın dehşetine dair çok çarpıcı tespitler yapan Patterson'un, komuta ettiği askerlerden "Siyonistler" olarak bahsetmesi, Çanakkale Savaşı'na katılan birliğinin asıl davasının ne olduğunu açıkça belirtiyor.
Mart 1915 sonunda Gelibolu Cephesi'ne gitmek üzere İskenderiye'den ayrılırken yapılan törende, Başhaham La Pergola Komutan Yarbay Patterson'u Yahudilerin çıkış efsanesini yeniden yaşatacak, İsrailoğulları'nı Mısır'dan Filistin'e ulaştıracak II. Musa olarak ilan etmişti!
Patterson, Gelibolu'dan sonra Filistin'de de İngiliz ordusundaki Yahudi birliklerini yönetmişti. Bu birliklerin içerisinde ileride İsrail'in ilk başbakanı olacak olan David Ben Gurion, 1967'de Araplarla yapılan 6 Gün Savaşı sırasında İsrail Başbakanı olan Levy Eskhol, yine İsrail Cumhurbaşkanlarından Yitzhak Ben Zvi de görev almıştır. Yine bu birliklerdeki birçok Yahudi asker, İngiliz mandası döneminde Araplara ve İngiliz yönetimine karşı çarpışan Haganah adlı paramiliter örgütün çekirdeğini oluşturmuştur.
Dönemin Siyonist liderlerinin çoğu ile tanışıklığı olan Patterson'un, en yakın dostlarından birisi de şimdiki İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun babası Cornell Üniversitesi Tarih Profesörlerinden Ben Zion Netanyahu idi...
***
Herzl ve arkadaşları, Filistin'de bir Yahudi Devleti kurmak için kolları sıvadıklarında, karşılarında çözülmesi gereken en önemli problem, Filistin'in Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde bulunuyor olmasıydı. Kutsal Topraklar, Osmanlı'dan "kurtarılmadıkça" bir Yahudi Devleti kurulamazdı. Bunun için Herzl, bilindiği gibi Osmanlı Sultanı Abdülhamid'le defalarca görüştü ve Kutsal Topraklar'ın Yahudilere bırakılmasını istedi. Bunun karşılığında, başta Rothschild olmak üzere kendisini destekleyen Avrupalı Yahudi finansörlerin yardımıyla, Osmanlı'nın ekonomik açmazını düzeltmeyi vaad etti. Herzl'in anılarında da belirttiğine göre, Abdülhamid tüm bunları reddetti ve Herzl'i son derece sert bir cevapla tersledi. Abdülhamid'in verdiği bu tutarlı cevap, bir anda verilmiş bir karara dayanmıyordu. Osmanlı Sultanı, uzun bir süredir Siyonist hareketi izliyordu ve hareketin Devlet-i Ali için taşıdığı tehlikenin farkındaydı.
Basel'de toplanan 1. Dünya Siyonist Kongresine ise gözlemci olarak Ahmet Tevfik Paşa yollanmıştı. Ahmet Tevfik Paşa Bab-ı Ali'ye yolladığı raporunda Yahudilerin Filistin'de büyük bir devlet kurmayı tasarladıklarını yazmıştı. Filistin'e yerleşen Siyonistlerin yayılma ve genişleme siyaseti güdeceğine, Hariciye Nezaretinin dikkatini çeken Ahmet Tevfik Paşa Kongre'deki Yahudi konuşmacıların sözlerinde temkinli olduklarını, Yahudi milletinin hayati meselelerinden bahsederek ana amaçlarını gizlediklerini kaydediyordu.
Abdülhamid'in izlediği bu temkinli politikaya rağmen, Herzl'in başını çektiği Siyonist hareket kendisine İstanbul'da ilginç destekler buldu. Osmanlı başkenti "crypto jewish" dönme yahudilerle doluydu. Cavit Bey, Nuri Bey gibi saray görevlileri Herzl için lobi yaptılar. Herzl'e destek olan Abdülhamid'in sekreteri İzzet Bey ise masondu hem de sabetayistti. İzzet Bey aynı zamanda Herzl'den rüşvet de almıştı. İşte Sultan Abdülhamit’ide Selanik’ten gelen “hareket ordusu” tahttan indirmişti. Bu ordunun başını çekenler kuşkusuz mason ve sabetayisttiler. Bundan sonraki süreçte Siyonistlerle İttihat Terakki üyeleri masaya oturdular. İttihat Terakkinin siyonistlerle olan bundan sonraki ilişkisini inceleyelim.
Çanakkale olmasaydı, bolşevik ihtilali olmazdı. Bolşevik ihtilal olmasaydı, çarlık Rusyası devam etseydi, Sovyetlerin Komünizmi terk etmesiyle elde dilen Türki Cumhuriyetlerin bağımsızlığı olmazdı. Dolayısyla Çanakkale Zaferi 70 yıl sonra bile Türkler için müspet neticeler vermeye devam ediyor.
Çanakkale cephesindeki direniş, İngilizlerin boğazlardan Rusya'ya yardım götürmesinin önünü kesti. Böylece lojistik ve silah desteği kesilen kısa bir süre sonra savaştan çekilmek zorunda kaldı. Devrimin oluşabilmesi için en önemli nedenlerden birisi de Rusya’nın savaşta yenilerek çarın devrilmesiydi. Çanakkale’deki direniş Ruslar’ın ingilizler ile bağını koparınca Rusya savaştan çekildi.
Bolşevikler, Osmanlıya karşı savaşan Rus çarına karşı Müslümanlar ile ittifak oldular. Bu ittifakın en önemlilerinden biriside İttihatçıların kurduğu Yeşil Ordu Cemiyetidir. Bu cemiyet Rus çarının devrilip Komünist devrimin oluşabilmesi için destek verdiler. Böylece çar devrilecek Rusya’da Osmanlı topraklarından geri çekilecekti.
***
Osmanlı hükümeti, Yahudiler'in Filistin'de oradan oraya göçmesine, seyahat etmesine, Arap çapulculara karşı kendilerini savunacak güvenlik birimleri oluşturmalarına izin vermiyordu. Bunun üzerine, bazıları, gizliden gizliye silah edinmeye ve İngilizler lehine casusluk yapmaya başladı. Aaron Aaronson adlı bir Yahudi'nin yönetiminde kurulan NILI adlı istihbarat örgütü hiç durmadan İngilizler'e bilgi kaçırıyordu. Fakat, Osmanlı yöneticilerinin bu duruma karşı takındığı tavır da sert oldu; bir çok Yahudi yakalandı, veya Mısır'a göçe zorlandı.
Çünkü, artık Osmanlı, bütün Yahudiler'e casus muamelesi yapmaya başlamıştı. Telaviv Yahudiler'den arındırıldı. İngilizler de bu Yahudiler için Mısır'da çadır kamplar oluşturdular. Özellikle ABD bandıralı USS. Tennessee gibi içinde orkestra bulunan gemiler, bu Yahudileri İskenderiye'ye taşıyordu. 1914 yılının Aralık ayında, İskenderiye'de dörtte üçü Rus Yahudisi olan yaklaşık 11.000 göçmen toplanmıştı. Bunlardan Mısır Yahudi Topluluğu ve İngiliz askeri yetkilileri tarafından korunup kollanan 1200 tanesi, Mısır İçişleri Bakanlığı Mülteciler Masası Şefi Mr. Hornblower tarafından Gabbari ve Mafruza kamplarına yerleştirilmişti. Bu mülteciler, kendilerine verilen bir kimlik kartı sayesinde, günde üç öğün yemek yiyebiliyorlar ve kamp içinde çalışabiliyorlardı. 3 Mart 1915 akşamı, 8 kişilik bir Yahudi komitesi, Gabbari kampında, bir akaryakıt firmasının temsilcisi olan Mordehay Margolin'in odasında toplandı. Bu Yahudi mültecilerin durumu görülmeye başlandı.
***
Zion Katır Birliklerininde komutanı İngiliz general Alexander Godley siyonist askerlere şu sözleri tekrarlıyordu; Tanrının seçilmiş evlatları vaad edilen topraklarımıza dönüşümüz yakındır."
Jabotinsky ve Joseph Trumpeldor , o sıralarda Siyonist liderler yahudileri Filistinde bir devlet kurmak için örgütlüyorlardı. Revizyonist siyonist Zeev Jabotinsky İsrail devletinin kurulmasını Osmanlı devleti’nin parçalanmasına bağlamaktadır. Bu yüzden Yahudi birliklerini İngiliz birliklerine kaydırmak istedi. Bu birlik, 2000 yıldan bu yana, Yahudi tarihinin "bir savaşa katılan ilk askeri birliği" olma şöhretini kazanacaktı. Zeev Vladimir Jabotinsky, İsrail Devleti'nin kurulmasında önemli bir rol oynayan militan Siyonist Revizyonist hareketin kurucusudur. 1903'te hem yazılarıyla, hem de çok etkileyici konuşmalarıyla Filistin'de bir Yahudi ulusal devletinin kurulması yolunda Siyonist görüşler savunmaya başladı. Bu düşüncesi onu, Siyonist hareketin amaçları için, savaşta artık İtilaf Güçleri (İngiltere-Fransa- Rusya) yanında yer alması gerektiğine inanıyordu.
Jabotinsky, 1917 yılında yayınladığı (Turkey and the War ) Türkiye ve Savaş adlı kitabında, I. Dünya Savaşı'nın çıkış nedeninin, İtilaf devletlerinin iddia ettiği gibi Alman militarizmi değil, Şark Meselesi olduğunu ileri sürecekti. Savaşın Osmanlı Asyası'nı paylaşmaktaki ahenk yoksulluğundan çıktığını söyleyen Jabotinsky'ye göre Almanya, tüm Osmanlı'yı himayeye almak bahanesiyle Şark'ın zenginliklerine sahip çıkmak istiyordu. Jabotinsky'ye göre, Osmanlı artık bölünmeli ve milli devletlerin kurulmasına izin verilmeliydi. Bu düşünceler ve Siyonizm davası, onda Osmanlı'ya karşı savaşma fikrini doğurmuştu. Jabotinsky de bu savaşı yüksek sesle öneren ilk kişiydi.
***
Vladimir Jabotinsky der ki;
"Filistin Yahudilere ait olmalıdır. Etnik bakımdan temiz bir Yahudi devletinin yaratılması amacıyla gerekli yöntemlerin uygulanması, herzaman zorunlu ve gùncel olacaktır. Araplar , şimdi bile, onlan ne yapacağımızı ve onlardan ne istedigimizi biliyorlar. Durmadan oldu bittiler yaratmak ve Araplara bizim topraklanmızdan çekilerek çöle dönmeleri gerektigini söylemeliyiz."
Jabotinsky'nin İskenderiye'ye gittiğinde tanıştığı adam, Rus yahudisi ve siyonist Joseph Trumpeldor adında biriydi. Kendisine orduda tekrar görev verilmesine rağmen Trumpeldor Rusya'da rahat değildi; Filistin'e yerleşerek toprakla uğraşmayı istiyordu. 1914'te Filistin'e geldi ve burada, kendisi gibi göçmüş Rus Yahudiler arasında siyasi faaliyetlere girişti. Jabotinsky ile Trumpeldor, ilk kez Aralık 1914'te, Mısır'da Cabbari mülteci kampında karşılaştıklarında aynı idealleri paylaşıyorlardı.
Trumpeldor, mültecilerden bir lejyon oluşturup bu birliği Türkler'e karşı İngiliz Güçleri'nin hizmetine sunmayı ve bunun karşılığında da İsrail'i kurmakta İngilizler'den yardım almayı savunuyordu. O da, yapılan savaşa katılmazlarsa, Filistin'i Türkler'den koparmak ve İsrail yaratmak için bir fırsat daha olamayacağına inanıyordu. Trumpeldor ve Jabotinsky, İskenderiye'deki bu mülteci kalabalığından yararlandı. 1000 kişilik bir liste hazırlayıp bir dilekçeyle Mısır'daki İngiliz güçlerinin komutanı General Sir John Maxwell'e başvurdular.
Generel Maxwell, bu gönüllülerden diğer Türk cephelerinde kullanılacak bir katır ulaştırma birliği kurulması söylüyordu. Bu birliğin adı da Yahudi Mülteci Katır Birliğiydi. Jabotinsky ve komite üyeleri bu teklifi derhal reddettiler. Trumpeldor, bu birliğin Sion yolunu açacağı’na kalpten inanıyor ve sadece Yahudiler'den kurulu böyle bir birliğin, İsrail'i özgürlüğüne kavuşturacak gücün başlangıcı olacağını iddia ediyordu.
Tam bu noktada, sahneye Yarbay John Henry Patterson adlı bir İngiliz subayı girdi. Paterson İrlandalı Protestan bir babadan doğmuş siyonist fikirlere sahip askerdi. Kraliyet istihkamcılarından olan bu demiryolu mühendisiydi. General Maxwell Patterson'u Kahire'ye çağırdı. Onun Eski Ahit ve diğer dini kitapları okumuş, tarihi Yahudi kahramanları hakkında bilgi sahibi bir adam olduğunu biliyordu. Patterson Yahudiler'e de çok sempati duyuyordu. Bu nedenle kısa zamanda Jabotinsky ve Siyonizm destekçisi olmuştu.
19 Mart günü, Mafruza kampında göçmenlere hitaben yapılan bir toplantıda, Patterson; savaşta ileri hatlara cephane ve malzeme taşıyan bir kişinin, ileri hatta düşmana kurşun sıkan kişi kadar cesur olması gerektiğini vurgularken, onlara eşlik eden Gen. Alexander Godley de, Bugün İngiliz halkı, Yahudilerle bir akit (anlaşma) imzalamıştır dedi.Böylece, Yahudi Katır Bölüğü, Mısır'da, 23 Mart 1915'te, Yarbay Patterson yönetiminde göreve başladı. Trumpeldor, birlikteki 2. komutandı.
İkisi, Kahire'den Yahudi mültecilerin yaşadığı İskenderiye'ye gittiler ve Rue Sesostris 14 numarada bir karargah kurdular. 31 Mart'ta, Yahudi toplumunun önde gelenleri, özellikle de Hahambaşı Prof. Raphael de la Pergola'nın yardımlarıyla Gabbari'de gönüllü kaydettiler. İlk 500 kişiye yemin ettiren Hahambaşı Pergola, yaptığı konuşmada Patterson'u, İsrail'in Mısır'dan Vadedilmiş Ülke'ye ulaşmasını sağlayacak ikinci bir Musa olarak nitelendiriyordu.
Başlangıçta bu birliğe karşı olan Jabotinsky ise, Roma, Paris ve Londra'ya giderek İtilaf Güçleri'nin içinde tam teşkilatlanmış bir Yahudi lejyonu kurulmasına destek vermeleri için birtakım devlet adamlarıyla görüşmeler yapmaya başladı. Ama, görünürde böyle bir iş için umut yoktu. Tam bu sırada, İskenderiye'deki Rus konsolosu Petrov, Mısır ve İngiliz yetkililerini uyararak, Rus Yahudileri'nin Rusya'ya geri gönderilmelerini ve Rus ordusunda kullanılmasını istedi.
Hahambaşı Pergola, Jabotinsky ve Yahudi banker Edgar Suarez'in de yardımıyla, ilişkilerini kullanarak bu konunun rafa kaldırılmasını sağladı.Bu yeni birlik, Mısır Seferi Gücü'nün bir birliği olarak tasarlandı. Birlik, 737 adam, 5 İngiliz ve 8 Yahudi subaydan oluşacaktı. 20 at ve 750 yük katırı, eyer ve yük sandıkları, her biri 4 galon su alan bidonlar İskenderiye'de temin edildi.Yahudi subaylar, İngilizler'den yüzde 40 daha az ücret alacaktı. Birlik, her biri iki subaylı 4 takıma, her takım, bir çavuş yönetiminde 4 bölüğe, her bölük de başlarında birer onbaşı olan alt birimlere ayrıldı. Emirler İngilizce ve İbranice verilecekti. Hahambaşı da onursal din görevlisi olarak nitelendi. Subayların ve askerlerin birçoğu yüksek okul okumuş ya da öğretmenlik, avukatlık yapmış profesyonel insanlardı. Sıhhiye ekibinin başına getirilen Dr. Meshulam Levontin de bunlardan biriydi.
Yahudi Katır Bölüğü, 562 adamla 17 Nisan 1915 günü Anglo-Egyptian ve Hymettus gemileriyle Gelibolu'ya doğru yola çıkmış ve 25 Nisan 1915 günü de yarımadaya ayak basmıştı. Hepsinin yakasında da sarı renkli Davut yıldızı motifli birlik arması işliydi. Birlik ikiye bölünmüştü; yarısı ünlü 29. Tümen'le birlikte Seddülbahir'e, diğer yarısı da Anzak Kolordusu'yla birlikte Arıburnu'na çıkarılmıştı.
Ancak, bu ikinci grup, görünürde nedensiz, Mısır'a geri gönderildi. Hamilton'un bir mektubunda belirttiğine göre, bu tasarrufun nedeni, Anzac askerlerinin, Katır Birliği mensuplarını Türk zannederek" vurmalarıydı. Diğer grup ise, savaş boyunca Seddülbahir'deki tek ulaştırma birliği oldu ve yoğun ateş ve inanılmaz güç şartlar altında, ön cephelere su, cephane, yiyecek ve diğer ihtiyaçların ulaştırılması görevi yaptı.
Savaşta aynı ölçüde şöhret kazanan İngiliz ve Hint güçlerinin yanı sıra Yahudi Mülteci Katır Bölüğü (Zion Katır Bölüğü olarak bilinir), Suriye ve Filistin'deki mülteci Yahudiler'den kısa sürede teşkil edilmişti. Ağırlıklı olarak Rusya kökenli bu insanlar Mısır'a güvende olmak için gelmişlerdi. Albay Patterson, bunlar arasından 750 katırla 500 adam seçmekle görevlendirildi. Emirler kısmen İbrani, kısmen de İngiliz dilinde veriliyordu. Bu adamlar, 1915'te Süveyş Kanalı'ndaki savaşta Türkler'den ele geçirilen tüfeklerle silahlandırılmışlardı. Bu birlik, büyük bir olasılıkla, İsa'dan sonra 70'de Kudüs'ün düşüşü sırasında, Titus'un idaresindeki Roma ordusuna karşı savaşan Yahudi güçlerinden sonra savaşmış ilk Yahudi birliğiydi.
Birlikte, kimi zaman sonu herkesin önünde kamçıyla cezalandırmaya varan ciddi disiplinsizlik olayları görülüyordu. Ayrıca, Yahudi idealistlerle birlikte Mısır'daki mülteci kampının zor şartlarından kurtulmak için birliğe yazılmış olanlar arasında çatışmalar oluyordu.
Gelibolu savaşı sona erdiğinde, birlik 8 üyesi kaybetmiş, 25'i de yaralanmıştı. Katır kaybı ise 47 idi. 1915'in Haziran ayında Patterson, adam toplama, bir üs kurma ve iki birlik daha oluşturması için İskenderiye'ye gönderildi ama Gelibolu'daki birlik için Kahire'den sadece 150 kişilik bir takviye alabildi. Zion Katır Bölüğü'nün görevine, bir destek birliği olarak 26 Mayıs 1916'da son verildi.
Jabotinsky, özetle "Savaşmak amacıyla Gelibolu'ya gidiş, Siyonizm'e yepyeni ufuklar açmıştır. Eğer biz 2 Kasım 1917'de Balfour Deklerasyonu ile Filistin'de yurt edinme konusunda söz aldıysak, buna ulaşan yol Gelibolu'dan geçmiştir." demiştir.
ESAD & VEHİB PAŞA
Bu arada Çanakkale Boğazı'nın kilidi sayılan Conkbayırı'nı düşman kuvvetleriyle çarpışan Korgeneral Mehmet Esat Bülkat Paşa, Çanakkale'deki hizmetlerine ödül olarak 15 Eylül 1915'de Tümgeneralliğe yükseltilmişti. Goltz Paşanın Bağdat Komutanlığı'na gitmesi üzerine 3 Kasım 1915’de 1. Ordu Komutanlığına atandı. Arıburnu ve Anafartalardaki Kuzey Grubu Komutanlığı’na 3.Kolordu Komutanı Esat Paşa görevlendirildi. Esat Paşa, İtilaf Kuvvetlerinin Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul'a gelmesini önleyen üç önemli kumandandan biri olarak tarif edilmektedir. Prof. Dr. Yalçın Küçük’e göre Selanik Yanya doğumlu Esat ve Vehib Paşalar sabetayist asıllıdırlar. Selanikli akraba bağları ve cumhuriyetin ilk yıllarındaki konumları bu iki paşanın sabetayist olabileceği tezini güçlendirmektedir. Nitekim Esat Bülkat Paşa aile çevresinden Celal Bülkat tarafından Necdet Kent ile akrabadır.
Necdet Kent Temmuz 2007 itibariyle Coca Cola'nın CEO'su görevine atanan Muhtar Kent'in babasıdır. Necdet Kent, Kent savaştan sonra Türkiye'nin New York Başkonsolosu olarak görev yaptı ve bunu takiben Yeni Delhi, Stokholm ve Varşova'da büyükelçilik görevlerinde bulundu. 1941 - 1944 arasında Türkiye'nin Marsilya Başkonsolosu idi. II. Dünya Savaşı sırasında birçok Yahudi'ye Türk pasaportu vererek hayatlarını kurtardı. Nazi işgali altındaki Fransa'da geçirdiği bu yıllardaki kahramanlıklar Alman toplama kamplarına giden treni durdurmakla sınırlı değildi. Aynı zamanda güney Fransa'da yaşayan veya oraya kaçan, geçerli Türk pasaportu olmayan birçok Yahudi'ye Türk kimliği sağladı. Artık emekli bir diplomat olan Kent'e, 15 Mayıs 2001 tarihinde, İsrail'den gelen ve üzerinde "Bir can kurtarmak dünyayı kurtarmak gibidir" yazan özel bir madalya ile beraber Türkiye'nin en yüksek şeref madalyalarından birisi olan Üstün Hizmet Madalyası verildi. Ayrıca, yazar Ayşe Kulin'in yazdığı ve II. Dünya Savaşı sırasında Yahudiler'in çektiği Nazi zulmünü anlatan "Nefes Nefese" adlı romanda geçen "T.C. Marsilya Başkonsolosu Nazım Kender" karakteri de Necdet Kent'i temsil eder.
Çanakkale’nin diğer komutanı ise Mehmet Vehib (Kaçı) Paşa, Esat Paşa’nın küçük kardeşidir. Esat ve Vehib Paşa, bir dönem milletvekilliği yapmış Kazım Taşkent’in amcalarıdır. Taşkent Almanya'da yüksek kimya öğrenimini yapmış 1926'da Alpullu Şeker Fabrikası'nın kuruluşunda önemli görevler üstlendi. 1944'de ise Doğan Sigorta Şirketi'ni ve Yapı Kredi Bankasını kurmuştur.
1912 Balkan savaşlarında Vehib ve Esat Paşa kardeşler doğdukları Yanya şehrine komutan atandılar. Balkan savaşında Yanya şehrini Kolordu komutanı olan Esat Paşa ve Müstehkem Mevki komutanı Kaymakam Vehib bey savundu. Bu iki kardeş 482 yıldır Osmanlı hakimiyetinde olan bu şehri Yunanlılara teslim ettiler. Esir düştülersede barış görüşmelerinden 9 ay sonra serbest bırakıldılar.
Vehib ve Esat kardeşler Çanakkalede savaşındada aynı cepheye düştüler. Savaş sırasında Vehib Paşa tuğgeneralliğe getirilerek Kafkasya’daki 3.Ordu Komutanlığına getirildi. Yaptığı taarruzlar bir neticeye varmadığı gibi Ruslar’ın Doğu Anadoluyu işgaline neden oldu. Savaşın sonuna doğru Vehib Paşa Şark Orduları komutanlığına getirildi daha sonra 1. Ordu Komutanlığına atandı. Mondros savaşından sonra Batumda petrol yolsuzluğuna karışmaktan dolayı Divanı Harp’te yargılanarak 4 ay hapis cezası aldı fakat hapis yatmadı bir gecede apar topar kaçırıldı.
Vehib Paşa milli mücadeleyede karşıydı. Fakat ne hikmetse milli mücadeleden sonra akrabaları yakınları cumhuriyette söz sahibi oldular ve sermayelerini büyüttüler.
Çanakkale’deki ünlü söz, (ölmek var dönmek yok) Esat Paşa tarafından söylenmiştir.