İnsan biraz iyi veya biraz kötü olabilir. Biraz uzun veya biraz kısa olabilir;
Ama biraz hamile olamaz…
Egemenlik hakkından, birazcık ödün verilmez
Birlik, beraberlik, uyuşma, uzlaşma, anlaşma, ittifak… Çalkantılı süreçlerin en sihirli kavramları… Cümle içinde bu kavramlar geçiyorsa akan sular durur. Bu kavramların sihrine kapılmamış siyasi anlayış hemen hemen yok gibidir…
Öyle ya, birlik ve beraberliğe karşı çıkan bölücü;
Uyuşma ve uzlaşmaya karşı çıkan, bozguncu, ittifaklara karşı çıkan da öteki…
Şu an siyasi hayatımız, uyuşma uğruna birçok değerin feda edildiği bir sürecin içine girmiştir.
*
Günlük yaşantımızda sorsalar, herkes kendince bir özgürlük savaşçısıdır.
Birçok insan özgürlük için mücadele veriyor: Ama gerçekten özgürlüğü istiyorlar mı? Bundan pek emin değilim.
Özgürlüğü elde etmek için verilen savaşta zafer elde etmekten korkanlar çoğunlukta.
Onlar özgürlüğü değil, özgürlük için mücadele etmeyi seviyorlar.
Özgürlüğün sorululuğunu taşıma bilinci olmadıktan sonra, özgürlük için mücadele anlamsızdır.
*
Aynı şeyleri, “Uzlaşma”, “Birleşme”,”İttifak” gibi sihirli ve çekici kavramlar için de söyleyebilirim. (Burada ittifak kavramını sadece siyasi alanda değil, özel hayatımızla ilgili “uyum” anlamında da kullanıyorum.)
İttifak iyi midir?
Birçok kişi bu soruya evet der mi? Emin değilim. Çoğunluk, içinde kendisinin bulunduğu ittifaklara iyi, bulunmadıklarına ise kötü diyecektir.
“İyi ya da kötüye”, “Doğru ya da Yanlışa” kim karar verecektir?
Demokratik anlayışa göre çoğunluk karar verecek…
Eğer çoğunluk karar verseydi, Türkiye Cumhuriyeti asla kurulmamış olacaktı.
2. Paylaşım Savaşı’nın bitiminde üretilmiş bir Rusya tehdidi ile çoğunluk ABD’ye evet dedi. Doğru muydu? Bu gün yaşadıklarımızda Marshall Yardımlarının etkisi kimse tarafından sorgulanmıyor. Ben hatırlıyorum, 1970’li yıllarda, anarşi belası ile birbirimizi kırıyorduk. Sonra toplumda bir ittifak oluştu: “Bu anarşi bitsin de ne olursa olsun…”
Gerçekten, (Allah rahmet eylemeye ve sonsuza kadar ruhuna lanet ola) Netekim Paşa, “bir gece ansızın geldi” ve ülkede anarşi sona erdi.
Halkın “Anarşi bitsin de ne olursa olsun” konusundaki uyumu, bu toplumun felaketi oldu. Ülkemizin nasıl satılığa çıkarıldığını yıllar sonra anladık. Halkımız, maalesef körleşti. Sanki anarşinin bitmesinin tek çözümü askeri darbeymiş gibi…
Halkın kendi arasındaki uyumu ve yazılı olmayan ittifakı, gerçekleri görmesine engel olmuştu. Gerçeği görenlerde vardı elbette, ama onlar uyum adına gerçeği reddettiler.
*
Uyumda ilk feda edilen şey gerçekliktir.
MHP ve Sayın Genel Başkanı Devlet Bahçeli, PKK’nın uzantısı olduğu için kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne baş vurulmuş bir partinin AK Parti tarafından ziyaret edilmesine (şimdilik) ses çıkarmadı… Uyum adına, içinde bulunduğu ittifak adına…
MHP, en hassas olduğu kırmızı çizgi gerçeğini uyum adına feda etmiştir…
Gelelim CHP ve Sayın Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na…
Türkiye Cumhuriyetini yönetmek için, İngiltere’ye gidiyor, ardında “Temiz para” müjdesi veriyor.
Önce şunu belirteyim: İnsan biraz iyi veya biraz kötü olabilir. Biraz uzun veya biraz kısa olabilir; Ama biraz hamile olamaz… Egemenlik hakkından, birazcık ödün verilmez.
Türkiye Cumhuriyetini yönetmeye talip insan, egemenlik hakkından biraz ödün veremez. Uyuşturucu parasıyla bilmem hangi Arap şeyhlerinin parasıyla yapılacak şey ne kadar kirli ise tefecilerin temiz denilen parası o kadar kirlidir.
Cumhur ‘İttifakı, iktidar elimde olsun da ne olursa olsun’ diyerek gerçekleri reddediyor.
Millet ittifakı da ‘Erdoğan gitsin de ne olursa olsun’ düşüncesi ile gerçekleri feda ediyor.
Bir halk kişilerin peşinden sürüklenerek refaha ulaştırılamaz. Sistemler refah üretir.
Şu an halkın ihtiyacı olan uyum: mevcut sıkıntıları önce kabul edilmesi ardından da milli ve yerli kalkınma hamleleri ile ve milletin fedakârlığı ile refaha kavuşma inancı ve gayretidir.
Bir uyum, ancak böyle erdemli kılınabilir.