KESİN DAVET 34
HAKİKÎ SAADET VE LEZZET KABRİN ARKASINDADIR
Yusuf Peygamberin kıssası hep ayetler ışığında anlatılmaktadır. Konu onun başından geçenleri anlatmak değil, onun bize vermek istediği mesajı anlamaktır. Zaten peygamberlerin kıssalarını hep tarih hikayeleri tarzında öğrendik.
Burada ölüm ve sonrası için bu güzel peygamber, bakalım bize ne öğretmek istiyor. Bunun için de Mektubat, Yirmiüçüncü Mektup’tan bir buket sunacağız.
En güzel bir kıssanın güzel bir nüktesi “ Ahsenü'l-kasas”, hikayelerin en güzeli olan Yusuf Aleyhisselâmın hayatının sonunu haber veren
"Müslüman olarak canımı al ve beni salih kullarına kat." (8/101)
âyetinin ulvî ve lâtîf ve müjdeli ve i'câzkârâne yâni mucize olan bir nüktesinde, ince ve derin manalar vardır:
Genellikle ferahlı ve saadetli kıssaların, ibret verici hikâyelerin âhirindeki zeval ve firak, sonundaki yok olmak ve ayrılık haberlerinin acıları ve elemi, o kıssadan alınan hayalî lezzeti acılaştırıyor, kırıyor, azaltıyor.
Özellikle tam huzur ve saadet içinde bulunduğunu haber aldığı andaki ölümünü ve ayrılığını haber vermek daha elîmdir, çok şiddetli acı vericidir; dinleyenlere eyvah dedirtir.
Halbuki şu âyet, Hazret-i Yusuf'un hikayesinin en parlak kısmı ki, Aziz-i Mısır yâni Mısır’ın Maliye Bakanı olması, peder ve validesine kavuşup, görüşmesi, kardeşleriyle sevişip tanışması olan, dünyada en büyük saadetli ve ferahlı bir anda, hengâmda, ne istenebilir ki?
DÜNYA LEZZETLERİNDEN DAHA KIYMETLİSİ VAR
Tabiki hasret çekenler, hasretini duydukları kişiler ile bir arada zaman geçirmek ister. Böylece duyulan hasret giderilir, geçmiş hatıralar anlatılır. Bunu tatlandırmak ve taçlandırmak için ne lazımsa yapılır.
Hazreti Yusuf AS ise bu buluşmanın sonunda görülüyor ki ölümü istiyor.
Bu olay bütün anlatılanlardan daha huzurlu ve ferah olan bir vaziyettir ki;
Hazret-i Yusuf'un mevtini yâni ölümünü şöyle bir surette haber veriyor ve diyor ki:
Şu ferahlı ve saadetli vaziyetten daha saadetli,
daha parlak bir vaziyete mazhar olmak için,
Hazret-i Yusuf kendisinin Cenâb-ı Haktan vefatını istedi ve vefat etti,
o saadete mazhar oldu.
Demek, o dünyevî lezzetli saadetten daha cazibedar bir saadet ve ferahlı bir vaziyet, kabrin arkasında vardır ki,
Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi hakikatbîn yâni gerçeği gören bir zat,
o gayet lezzetli dünyevî vaziyet içinde,
gayet acı olan mevti istedi,
tâ öteki saadete sahip olsun.
Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
24.02.2020