Fehmi Demirbağ
Köşe Yazarı
Fehmi Demirbağ
 

KOD ADI BEYAZ HÜZÜN (7)

Türkiye' de son 20 yılda insanların gündemlerini, güncel yaşantılarını, dolayısıyla bütün ömürlerinin alacağı şekli, özellikle psikolojik-sosyolojik-kültürel- siyasi ve ekonomik açıdan belirleyen ilk 3 ismi sayın desem hangi isimleri sıralarsınız? Sizleri yormayayım. İlk cevabım Necati Akpınar'dır desem, tanıyan çok az kişi çıkar bu ismi bilen . Hani abartmıyayım ama inanın ben ondan daha meşhurum, bilinirliğim daha fazla. Cem Yılmaz' ı bilir misiniz? Yılmaz Erdoğan? Ata Demirer? Güldür Güldür? Çok Güzel Hareketler, desem! Hah işte bütün bu isimleri bir mutfakta üreten, onların üzerinden ciddi manada para da kazanan bir isimden bahsediyorum. BKM'den yani.  Ne konuşuyoruz biz Allah aşkına? Muhafazakar camia bu konularda et etkisiz kitle. Habis desek yeridir.  Evet 2. ismi düşündünüz mü? Hadi onun için de yormayın beyninizin az kullanılmış kıvrımlarını. Dalga geçtiğimiz isimlerdendir Darbükatör Baryam! Yani Müjdat Gezen! Onun sanat merkezinin tornasından geçmeden, ona akredite olmadan dizi yada sinema oyunculuğu olayı düşünen varsa avuçlarını bir güzel yalayabilir. En dini, milliyetçi filmler dahil! Gelelim gündelik olarak Türkiye'nin kaderinde imza sahibi olan son isme! Dejenerasyonda, yozlaşmada gerçek bir marka. Ailemizin delikanlısı, muhafazakar görünümlü Acun! Dünya plajlarını onunla tanıdık. Var mısın yok musun dedi; milletçe yokuz dedik! O ses Türkiye dedi, Aleyna Tilki'yi takdim etti gençlere, rol model olarak hemi de bakanlık onaylı. Yetenek siz siniz dedi, haklısın yeteneksiziz dedik! Hele Survivor! Apış arası sahneli süper macera; aile boyu! Şeyma'yı tanımayan mı kaldı Allasen, almış olduğu boşanma tazminatıyla! Sinemanın bir halk okulu olduğunu anlamadık, anlayamadık. Ancak toplum mühendisleri işlerinin gayette farkındalar.  Sinema büyük bir potansiyellik barındırmakta. Sanat olarak kitlelerle iletişim kurma aracı olarak bir dil geliştirme zemini olarak, hatta bir de yer yüzündeki varoluşunuza dair belli zenginlikler içerdiğini düşünüyorum. Rol durumuyla ve karakterleri dolayısıyla adeta bizim yer yüzüne gelişimizi özetler sinema. O bakımdan çok zengin bir anlatımlı dildir. Bir metin daha sonra görsel bir şekilde ifade ediliyor. Dolayısıyla hep görsellik hem de yazı boyutu, bir de müzik ve efektleriyle işitsel bir tarafı da var. Dolayısıyla aslında hayatın bir simülasyonu olarak sinemayı görebiliriz. Kendi kaynağını hayattan alan, çok canlı bir sanat. Öte yandan da özgün senaryolar olabiliyor. Bir sanal dünya bize kurabiliyor. Fakat yine hayata insana ve topluma dair bir anlatım oluyor. Tabi bu kadar ileti gücü olan bir sanatın maalesef ki hegemonlarca, emperyal düzlemcilerce farkedilmemesi mümkün değil. Manüplatif yanını es geçemeyiz. Malum çevreler bu yolla bazı hayati konuları manüple edebiliyorlar. Algı yönetimleri ortaya koyabiliyorlar. Süblüminal mesajlar dediğimiz bazı yollara teşebbüs edebiliyorlar. (Bu cümleye bayılıyorum; "sübliminal mesajlar." Biraz entellik, çok bilmişlik yapacaksan bu ifade isviçre çakısı gibi. Ne sübliminali kardeşim! Adamlar bodoslamalar artık. Aleniler. Biz kendimizi önemli göstermek adına ağızlarımızı gere gere böyle gevezeliğe meze ifadelere bayılıyoruz.) O bakımdan sinema ile irtibatlı kişilerin varoluşsal sorunları çok önemli. (Üf ne alengirli bir cümle sarfettim be!) Dünyadaki duruşları, nasıl yer işgal ettikleri, nasıl bir formasyondan geldikleri, insana sosyal çevreye ve topluma nasıl yaklaştıkları çok önemlidir. (Hah işte bu vurguyla da bütün sorunlarımızı hallettim.) Belli bir sorumluluk dairesinde yaklaşıyorlarsa o zaman hakikaten büyük değerler getirme ihtimalini taşıyorlar. Ama maddi beklenti etrafında bunu yapıyorlarsa o zamanda maalesef biraz daha duyguları sömüren daha manüpletif olma yolunda eserler ortaya koyuyorlar. Çünkü sinema göstermeci bir sanat. Dolayısıyla orada belli kontrol mekanizmaları geliştirmediğiniz takdirde ne yazık ki tasvip etmeyeceğiniz durumlar ortaya çıkabiliyor.(Bu bölümde sarfettiğim cümlelerin bir kısmı meşhur bir sinemacımızın bir röportajından. Kocaman, beylik laflar sarfeden bu şahsiyetin Müjdat Gezen kadar etkili olmadığını belirteyim ama.  Boş beleş mevzular istiyorsanız, hayattan kopuk amma! Aman bir İslamcı entelle konuşun.  Neyse toparlıyayım. Biraz daha parlak fikirlerimden istifade etmenizi sağlıyayım. Türk sineması, öncelikle Orta Asya sinemaları ile iş birlikleri geliştirmeli. Ortak yapımlar, alışverişler, film marketleri, film festivalleri muhakkak çok önemli. Bizim bir yanımız orada. Bu yavaş yavaş İslam dünyasına da yayılır. Onunla da kalmayıp dünya sinema algısında alternatifler üretmeliyiz. Belli normlar, şiddete ve Hegemonik algılara karşı bir tavır geliştirmeliyiz. Mezhebi açıdan burun kıvırdığımız İran koca İslam dünyasında sinema sanatını en iyi olarak kullanıyor. Sünni dünyası ise bu konuda da suni! İslam coğrafyasının en iyi temsillerini İran sineması gerçekleştiriyor. O anlamda biz bunu daha güçlü kılarak dünya sinema ortamına söyleyeceğimiz çok şey var diye düşünüyorum. Çok yakın kültürel ilişkiler olması gerekiyor, aynı kültürü paylaşıyoruz, aynı medeniyetten geliyoruz, aynı tarihi köklere sahibiz ama çok uzağız. Endonezya, Malezya, Pakistan, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Batı Afrika, Orta Asya ve Avrupa ve Amerika’nın da bizim kültür havzamızın dışındaki dünyanın da ortak değerleri işleyen yapımları ortaya koymalıyız. Tabi ki bu anlayışın içine ön kabulu olabilecek durumdayız. İsterse onlar İslami olmasın, ama bir şekilde insanın ortak değerleri var. İnsani değerlere saygılı olsun ve onları gözetsin. Dolayısıyla biz dünyanın bütün kültürel renklerinden istifade edebilmeliyiz. Hegemonik olana karşı duyarlılık geliştirmeliyiz diye düşünüyorum. Keşke bu bölümü yazmasa mıydım ne? Neyse "Beyaz Hüzün"e devam edeceğiz. Alaska Frigo... Alaska Frigo! FEHMİ DEMİRBAĞ
Ekleme Tarihi: 02 Ocak 2020 - Perşembe

KOD ADI BEYAZ HÜZÜN (7)

Türkiye' de son 20 yılda insanların gündemlerini, güncel yaşantılarını, dolayısıyla bütün ömürlerinin alacağı şekli, özellikle psikolojik-sosyolojik-kültürel- siyasi ve ekonomik açıdan belirleyen ilk 3 ismi sayın desem hangi isimleri sıralarsınız?
Sizleri yormayayım.
İlk cevabım Necati Akpınar'dır desem, tanıyan çok az kişi çıkar bu ismi bilen . Hani abartmıyayım ama inanın ben ondan daha meşhurum, bilinirliğim daha fazla.
Cem Yılmaz' ı bilir misiniz? Yılmaz Erdoğan? Ata Demirer? Güldür Güldür? Çok Güzel Hareketler, desem! Hah işte bütün bu isimleri bir mutfakta üreten, onların üzerinden ciddi manada para da kazanan bir isimden bahsediyorum. BKM'den yani. 
Ne konuşuyoruz biz Allah aşkına? Muhafazakar camia bu konularda et etkisiz kitle. Habis desek yeridir. 
Evet 2. ismi düşündünüz mü?
Hadi onun için de yormayın beyninizin az kullanılmış kıvrımlarını. Dalga geçtiğimiz isimlerdendir Darbükatör Baryam! Yani Müjdat Gezen!
Onun sanat merkezinin tornasından geçmeden, ona akredite olmadan dizi yada sinema oyunculuğu olayı düşünen varsa avuçlarını bir güzel yalayabilir. En dini, milliyetçi filmler dahil!
Gelelim gündelik olarak Türkiye'nin kaderinde imza sahibi olan son isme!
Dejenerasyonda, yozlaşmada gerçek bir marka. Ailemizin delikanlısı, muhafazakar görünümlü Acun!
Dünya plajlarını onunla tanıdık.
Var mısın yok musun dedi; milletçe yokuz dedik!
O ses Türkiye dedi, Aleyna Tilki'yi takdim etti gençlere, rol model olarak hemi de bakanlık onaylı.
Yetenek siz siniz dedi, haklısın yeteneksiziz dedik! Hele Survivor! Apış arası sahneli süper macera; aile boyu! Şeyma'yı tanımayan mı kaldı Allasen, almış olduğu boşanma tazminatıyla!
Sinemanın bir halk okulu olduğunu anlamadık, anlayamadık. Ancak toplum mühendisleri işlerinin gayette farkındalar. 
Sinema büyük bir potansiyellik barındırmakta. Sanat olarak kitlelerle iletişim kurma aracı olarak bir dil geliştirme zemini olarak, hatta bir de yer yüzündeki varoluşunuza dair belli zenginlikler içerdiğini düşünüyorum. Rol durumuyla ve karakterleri dolayısıyla adeta bizim yer yüzüne gelişimizi özetler sinema. O bakımdan çok zengin bir anlatımlı dildir. Bir metin daha sonra görsel bir şekilde ifade ediliyor. Dolayısıyla hep görsellik hem de yazı boyutu, bir de müzik ve efektleriyle işitsel bir tarafı da var. Dolayısıyla aslında hayatın bir simülasyonu olarak sinemayı görebiliriz. Kendi kaynağını hayattan alan, çok canlı bir sanat. Öte yandan da özgün senaryolar olabiliyor. Bir sanal dünya bize kurabiliyor. Fakat yine hayata insana ve topluma dair bir anlatım oluyor. Tabi bu kadar ileti gücü olan bir sanatın maalesef ki hegemonlarca, emperyal düzlemcilerce farkedilmemesi mümkün değil. Manüplatif yanını es geçemeyiz. Malum çevreler bu yolla bazı hayati konuları manüple edebiliyorlar. Algı yönetimleri ortaya koyabiliyorlar. Süblüminal mesajlar dediğimiz bazı yollara teşebbüs edebiliyorlar. (Bu cümleye bayılıyorum; "sübliminal mesajlar." Biraz entellik, çok bilmişlik yapacaksan bu ifade isviçre çakısı gibi. Ne sübliminali kardeşim! Adamlar bodoslamalar artık. Aleniler. Biz kendimizi önemli göstermek adına ağızlarımızı gere gere böyle gevezeliğe meze ifadelere bayılıyoruz.) O bakımdan sinema ile irtibatlı kişilerin varoluşsal sorunları çok önemli. (Üf ne alengirli bir cümle sarfettim be!) Dünyadaki duruşları, nasıl yer işgal ettikleri, nasıl bir formasyondan geldikleri, insana sosyal çevreye ve topluma nasıl yaklaştıkları çok önemlidir. (Hah işte bu vurguyla da bütün sorunlarımızı hallettim.) Belli bir sorumluluk dairesinde yaklaşıyorlarsa o zaman hakikaten büyük değerler getirme ihtimalini taşıyorlar. Ama maddi beklenti etrafında bunu yapıyorlarsa o zamanda maalesef biraz daha duyguları sömüren daha manüpletif olma yolunda eserler ortaya koyuyorlar. Çünkü sinema göstermeci bir sanat. Dolayısıyla orada belli kontrol mekanizmaları geliştirmediğiniz takdirde ne yazık ki tasvip etmeyeceğiniz durumlar ortaya çıkabiliyor.(Bu bölümde sarfettiğim cümlelerin bir kısmı meşhur bir sinemacımızın bir röportajından. Kocaman, beylik laflar sarfeden bu şahsiyetin Müjdat Gezen kadar etkili olmadığını belirteyim ama. 
Boş beleş mevzular istiyorsanız, hayattan kopuk amma! Aman bir İslamcı entelle konuşun. 
Neyse toparlıyayım. Biraz daha parlak fikirlerimden istifade etmenizi sağlıyayım.

Türk sineması, öncelikle Orta Asya sinemaları ile iş birlikleri geliştirmeli. Ortak yapımlar, alışverişler, film marketleri, film festivalleri muhakkak çok önemli. Bizim bir yanımız orada. Bu yavaş yavaş İslam dünyasına da yayılır. Onunla da kalmayıp dünya sinema algısında alternatifler üretmeliyiz. Belli normlar, şiddete ve Hegemonik algılara karşı bir tavır geliştirmeliyiz. Mezhebi açıdan burun kıvırdığımız İran koca İslam dünyasında sinema sanatını en iyi olarak kullanıyor. Sünni dünyası ise bu konuda da suni! İslam coğrafyasının en iyi temsillerini İran sineması gerçekleştiriyor. O anlamda biz bunu daha güçlü kılarak dünya sinema ortamına söyleyeceğimiz çok şey var diye düşünüyorum. Çok yakın kültürel ilişkiler olması gerekiyor, aynı kültürü paylaşıyoruz, aynı medeniyetten geliyoruz, aynı tarihi köklere sahibiz ama çok uzağız. Endonezya, Malezya, Pakistan, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Batı Afrika, Orta Asya ve Avrupa ve Amerika’nın da bizim kültür havzamızın dışındaki dünyanın da ortak değerleri işleyen yapımları ortaya koymalıyız. Tabi ki bu anlayışın içine ön kabulu olabilecek durumdayız. İsterse onlar İslami olmasın, ama bir şekilde insanın ortak değerleri var. İnsani değerlere saygılı olsun ve onları gözetsin. Dolayısıyla biz dünyanın bütün kültürel renklerinden istifade edebilmeliyiz. Hegemonik olana karşı duyarlılık geliştirmeliyiz diye düşünüyorum.
Keşke bu bölümü yazmasa mıydım ne?
Neyse "Beyaz Hüzün"e devam edeceğiz.

Alaska Frigo...
Alaska Frigo!

FEHMİ DEMİRBAĞ

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.