Erol Aydın
Köşe Yazarı
Erol Aydın
 

KORUMACI AİLELERİN KORUMASIZ YALNIZLIĞI

 Her aile çocuğunu sever ve onun en iyi şekilde yetişmesini ister. Bunu yaparken de belli kural ve prensipler çerçevesinde bunu gerçekleştirebilir. Fakat bunu yaparken kantarın topuzu kaçırıldığında bu durum “kaş yapayım derken göz çıkarmak” olur ki sonu hüsrandır. Görünüşte her şey çocuğun iyiliği içindir, “sakınan göze çöp batar” misali bazen aşırı hassasiyet fayda yerine zarar verebilir.  Çocuk yetiştirme de büyüklerin tecrübe ve deneyimleri göz ardı edilerek çoğu zaman saf dışı bırakıldıkları olmuştur. Yeni yetmeler her şeyin kendileri tarafından en doğrusu bilinir havasıyla adeta çocuğun üstüne titreyerek gözlerinden bile sakınırlar. Oysaki çocuğun sosyalleşmesi, topluma karışması, kişilik kazanması için ebeveyn dışında ki kişilerle de iletişim kurması en temel pedagojik eğitim metodudur.    Aşırı titizlik, vazgeçilmez kurallar, dakiklik ve içine kapalı korumacı bir tutum, kendilerini de yalnızlığa mahkum etmekle eşdeğerdedir. Böyle yapmakla çocuğun sosyal bağışıklık sistemini de yok etmektedirler. Bunun yanında kendileri de toplumdan soyutlanarak kalabalıklar içinde yapayalnız durumuna terfi etmiş olmaktadırlar!  Tuhaf olan ise bu durumdan rahatsız olmadıkları gibi, bu olumsuzluğun farkında bile olmamalarıdır. Bu durum aslında bir travma olmakla birlikte tedavi gerektiren psikolojik bir mertebedir. Tabi bunu kabul ettirebilirseniz.   “Yumurtadan çıkıp, kabuğunu beğenmeme” durumu bu aileleri özetleyen çok veciz bir ifadedir. Sanırsınız ki bu insanlar doğduklarından itibaren kendi göbeklerini kendileri kesmiş gibidirler. Hiç kimseye muhtaç olmadan bugünlere gelmişlerdir. Büyük olarak; fikrinizi söyleyemez, tavsiyede bulunamaz, deneyimlerinizi aktaramaz ve akıl veremezsiniz. Çünkü siz çağın gerisinde kalmışsınız, gündemi kaçırmışsınızdır. Bilişim çağında her şey ayan-beyan ortada iken kimseye ihtiyaç yoktur. Her şey sanal ortamda, sor Google’a söylesin, anam-babam bunları nereden bilecek!  Yaşımız kaç olursa olsun anne-babamızın gözünde bizler hiç büyümeyiz. Dolayısı ile kuracağımız empati ile onları anlamaya çalışarak yılların birikimi olan deneyimlerini kendi bilgilerimizle harmanlayarak kullanmamız kaçınılmazdır. İnancımız, töremiz ve geleneğimiz bunun böyle olmasının herkesin hayrına olacağı menkıbeleri ile doludur. Yeter ki at gözlüklerimizi bir kenara bırakarak dünyaya ve olaylara daha geniş zaviyeden bakabilelim.  Sonuç olarak; İslam’da “bir babanın çocuğuna bırakacağı en güzel miras güzel ahlaktır” şiarından yola çıkarsak meseleyi halletmiş olacağız. Çocuklarımızın maddi ihtiyaçlarını karşılarken onların kölesi olmadan geleceklerini de kurtarmamız elzemdir. Esenlik dileklerimle, Erol Aydın
Ekleme Tarihi: 22 Temmuz 2019 - Pazartesi

KORUMACI AİLELERİN KORUMASIZ YALNIZLIĞI

 Her aile çocuğunu sever ve onun en iyi şekilde yetişmesini ister. Bunu yaparken de belli kural ve prensipler çerçevesinde bunu gerçekleştirebilir. Fakat bunu yaparken kantarın topuzu kaçırıldığında bu durum “kaş yapayım derken göz çıkarmak” olur ki sonu hüsrandır. Görünüşte her şey çocuğun iyiliği içindir, “sakınan göze çöp batar” misali bazen aşırı hassasiyet fayda yerine zarar verebilir.

 Çocuk yetiştirme de büyüklerin tecrübe ve deneyimleri göz ardı edilerek çoğu zaman saf dışı bırakıldıkları olmuştur. Yeni yetmeler her şeyin kendileri tarafından en doğrusu bilinir havasıyla adeta çocuğun üstüne titreyerek gözlerinden bile sakınırlar. Oysaki çocuğun sosyalleşmesi, topluma karışması, kişilik kazanması için ebeveyn dışında ki kişilerle de iletişim kurması en temel pedagojik eğitim metodudur.  

 Aşırı titizlik, vazgeçilmez kurallar, dakiklik ve içine kapalı korumacı bir tutum, kendilerini de yalnızlığa mahkum etmekle eşdeğerdedir. Böyle yapmakla çocuğun sosyal bağışıklık sistemini de yok etmektedirler. Bunun yanında kendileri de toplumdan soyutlanarak kalabalıklar içinde yapayalnız durumuna terfi etmiş olmaktadırlar!

 Tuhaf olan ise bu durumdan rahatsız olmadıkları gibi, bu olumsuzluğun farkında bile olmamalarıdır. Bu durum aslında bir travma olmakla birlikte tedavi gerektiren psikolojik bir mertebedir. Tabi bunu kabul ettirebilirseniz. 

 “Yumurtadan çıkıp, kabuğunu beğenmeme” durumu bu aileleri özetleyen çok veciz bir ifadedir. Sanırsınız ki bu insanlar doğduklarından itibaren kendi göbeklerini kendileri kesmiş gibidirler. Hiç kimseye muhtaç olmadan bugünlere gelmişlerdir. Büyük olarak; fikrinizi söyleyemez, tavsiyede bulunamaz, deneyimlerinizi aktaramaz ve akıl veremezsiniz. Çünkü siz çağın gerisinde kalmışsınız, gündemi kaçırmışsınızdır. Bilişim çağında her şey ayan-beyan ortada iken kimseye ihtiyaç yoktur. Her şey sanal ortamda, sor Google’a söylesin, anam-babam bunları nereden bilecek!

 Yaşımız kaç olursa olsun anne-babamızın gözünde bizler hiç büyümeyiz. Dolayısı ile kuracağımız empati ile onları anlamaya çalışarak yılların birikimi olan deneyimlerini kendi bilgilerimizle harmanlayarak kullanmamız kaçınılmazdır. İnancımız, töremiz ve geleneğimiz bunun böyle olmasının herkesin hayrına olacağı menkıbeleri ile doludur. Yeter ki at gözlüklerimizi bir kenara bırakarak dünyaya ve olaylara daha geniş zaviyeden bakabilelim.

 Sonuç olarak; İslam’da “bir babanın çocuğuna bırakacağı en güzel miras güzel ahlaktır” şiarından yola çıkarsak meseleyi halletmiş olacağız. Çocuklarımızın maddi ihtiyaçlarını karşılarken onların kölesi olmadan geleceklerini de kurtarmamız elzemdir.

Esenlik dileklerimle,

Erol Aydın

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.