Sedat Memili
Köşe Yazarı
Sedat Memili
 

Merhamet ve deprem

Merhamet bütün inanç ve geleneklerde erdemin bir ölçüsü olarak görülmüştür. İnsanlığın en güçlü yanıdır. Yaratıcının vasıflarından biridir: “Allah esirgeyici ve merhametlidir.” (Nur Suresi-20) Hindu Mitolojisinde Gotama Sakyamuni (Budha), sürekli ölen ve yeniden dünyaya gelen bir Tanrıdır. Sonsuzluğu bu düşünceye dayanır. Bir seferinde av tavşanı olarak dünyaya gelir, aç bir insan görünce ona merhamet göstererek etini ikram eder. Böylelikle göstermiş olduğu merhamet, sonsuza kadar eti yenilen bir av tavşanına dönüşmesine neden olmuştur. Kim bilir? “Merhametten maraz doğar” düşüncesinde bu görüş etkili olmalıdır. İnsanın en güçlü yanlarından biri olan merhamet, aynı zamanda en güçlü zaafıdır. Kötülükler, insanın iyilik ve zaaflarından beslenir. Parazitlerin kanayan yaralardan beslenmesi gibi… * Bir doğal olay yaşandı: Deprem. Bazı çevreler bunu “Yüzyılın Doğa Felaketi” olarak adlandırdı. Oysa, doğanın felaketi yoktur, “doğanın olayları” vardır. Doğada ne oluyorsa, mutlaka bir nedeni (mistik anlamda ‘hikmeti’) vardır. Doğa, felaket üretmez; kendi takvimi vardır, zamanı gelince koşullara uygun davranır. Bilim dediğimiz şey, doğanın bu koşullarını keşfetmektir. Medeniyet ise keşfedilen bu koşulların, doğaya zarar vermeden insana mutlu ve güvenli bir yaşam sağlamaktır. Deprem bir doğa olayıdır, koşulları vardır. Bilim, (oluş zamanı dışında) bu koşulları ve sonuçlarını keşfetmiştir. Durdurulamaz olan depremin, insana olan olumsuz etkisi keşfedilmiştir. Kutsal kitabımız “Oku” diye başlar… Değerli dostlarım, Kutsal Kitabımızın insanlığa nazil olduğu dönemde kitap mı vardı? Kitapevleri ve sahaflar mı vardı? Öyle bir şey yoktu. O halde Neden kitabımız “Ikra” , (Oku!) diye başlar. Çünkü “Ikra” demek, kavra, öğren, yorumla, kıyasla, sonuç çıkar demek… Bu bilime, öğrenmeye saygı duy demek… Japonya’da 7.6 şiddetinde bir deprem normal sayılırken, aynı şiddette deprem ile yaklaşık 50 bin insanımızı toprağa verdik. Japonların dini Tanrısız Şinto dini, bizim ise İslam İnancı… Bu olayı tanrısal bir kadere bağlamak, beceriksizliğin nedeni olarak Yaratanı göstermek demektir. Kulların beceriksizliğini yaratana yüklemek, bence ağır bir günahtır. Ve hiç şüpheniz olmasın, dünyanın en verimli coğrafyası da deprem bölgeleridir. Bir olayın felakete dönüşmesi, Yaratan’ın bir cezası değil, insanlığın beceriksizliğidir. İnsanın almadığı önlem doğanın olayını, doğanın felaketine dönüştürür. Daha basit anlatımla “Kaderin Planı” değil, “Kulların Plansızlığıdır.” * Peki, merhamet bunun neresinde? Depremde insanımız kenetlendi… Olağanüstü bir olaydır. Felaket zamanlarından halkımız, gönlün kanunlarına tabi olur. O yüce gönlün kanunları, yasaların tamamından üstün hale gelir. Koştuk… Elimizde su… Elimizde çadır… Elimizde para… İç çamaşırı… Ceket… Koştuk… Kalplerimiz merhamet dolu koştuk… Ah, keşke önce akıl ile koşabilseydik. Ne gerek vardı, insanların acıma ve merhamet duygularını bu denli yoğun yaşatmaya… 7.5 şiddetinde, 10 şiddetinde depreme dayanıklı binalar yapma imkânı varken… Ne gerek vardı bunlara? Ne gerek vardı ölüm ve yıkımlara… Keşke, ama keşke, merhamet göstermeyip, yaşanmayacak binaları önceden kendi elimiz ile yıksaydık… Eğer akıl, bilim ile önlemini almış olsaydı, bunca merhamet insanın süsü ve saygın bir erdemi olarak kalırdı. Ama merhamet yıkımın çözümü gibi gösteriliyor. Doğa olaylarının felakete dönüşmesini önleyen merhamet değil; akıldır… Bilimdir… İrfandır… Bakın merhameti esas alan anlayışlar, fakir ve mağdur üretiyor. İnanması güç, iktidarın bir bakanı sosyal yardım yaptıkları ailelerin sayısını bilmem kaç kat arttırdıkları ile övündü. Kulaklarıma inanamadım. Merhameti esas alan sistemler, merhameti besleyerek, daha çok ama daha çok merhamete muhtaç insan üretir. Merhameti temel alan sistem, ‘Minnet Duyguları’ üzerine siyasal beklentilerini inşa eder. Merhametin en erdemlisi, merhamete ihtiyaç duymayan nesiller yetiştirmektir. * Bir doktoru düşünün, elinde neşter, hastanın yaralarına bakıyor… Bu doktorun, hastaya acıma yolunda merhameti o hastanın ölümüdür. Hepimiz bir gemideyiz, gemi güvenle limana ulaşsın diye çaba gösteriyoruz. Bir kişi elinde tornavida geminin tabanını deliyorsa, ona merhamet göstermek, kalan bütün yolculara merhamet göstermemektir.   NE YAPALIM?   Zaaf diyorum; yani zayıflık; Vererek mutlu olan bir toplum, mutsuz bir toplumdur… Vererek, iyilik yaparak, yardım ederek yürüyen bir toplum çöküşün ortasındadır. Vermek, minnet duygusunu teslim almaktır. İnsanlığın hedefi, vermek, yardım etmek değil: “PAYLAŞMAK” olmalıdır. Hakkından kesip, kestiğini de gıdıp gıdıp sadaka gibi vermek, merhamet değil, bencilliktir. Birçok sektör çöküş içindeyken, bankaların, faizcilerin, rantçıların, siyasete bulaşmışların bu denli kazanç içinde olmaları… Merhamet bu dengesizliğin ortadan kaldırılmasıdır. Öteki türlü gösterilen merhamet, bir haksızlığın erdemle kapatılmasıdır. Kişisel merhametin ne önemi var ki? Herkes kendi merhametinin çarmıhına gerilir. Lütfen, bana iyilik yapmayın; merhamet de göstermeyin… Hakkımı gasp etmeyin yeter… Bir yetkili olarak haklarımı koruyun; başka ihsan istemem! Sizden, minnet değil, adalet istiyorum… Senin minnetin ve merhametin değil, adaletin toplumun geleceğimi kurtaracaktır. Merhametin beslenmesi konusunda yapılan çalışmaların yarısı, bilimin geliştirilmesi üzerine olsaydı, hiç kimsenin mağduriyetine gerek kalmazdı. Ve şunu bil, bu felakette veren, verdiği için değil; alan, aldığı için merhametlidir.  
Ekleme Tarihi: 09 Mart 2023 - Perşembe

Merhamet ve deprem

Merhamet bütün inanç ve geleneklerde erdemin bir ölçüsü olarak görülmüştür.

İnsanlığın en güçlü yanıdır. Yaratıcının vasıflarından biridir: “Allah esirgeyici ve merhametlidir.” (Nur Suresi-20)

Hindu Mitolojisinde Gotama Sakyamuni (Budha), sürekli ölen ve yeniden dünyaya gelen bir Tanrıdır. Sonsuzluğu bu düşünceye dayanır. Bir seferinde av tavşanı olarak dünyaya gelir, aç bir insan görünce ona merhamet göstererek etini ikram eder. Böylelikle göstermiş olduğu merhamet, sonsuza kadar eti yenilen bir av tavşanına dönüşmesine neden olmuştur.

Kim bilir? “Merhametten maraz doğar” düşüncesinde bu görüş etkili olmalıdır.

İnsanın en güçlü yanlarından biri olan merhamet, aynı zamanda en güçlü zaafıdır. Kötülükler, insanın iyilik ve zaaflarından beslenir. Parazitlerin kanayan yaralardan beslenmesi gibi…

*

Bir doğal olay yaşandı: Deprem. Bazı çevreler bunu “Yüzyılın Doğa Felaketi” olarak adlandırdı.

Oysa, doğanın felaketi yoktur, “doğanın olayları” vardır. Doğada ne oluyorsa, mutlaka bir nedeni (mistik anlamda ‘hikmeti’) vardır.

Doğa, felaket üretmez; kendi takvimi vardır, zamanı gelince koşullara uygun davranır.

Bilim dediğimiz şey, doğanın bu koşullarını keşfetmektir.

Medeniyet ise keşfedilen bu koşulların, doğaya zarar vermeden insana mutlu ve güvenli bir yaşam sağlamaktır.

Deprem bir doğa olayıdır, koşulları vardır. Bilim, (oluş zamanı dışında) bu koşulları ve sonuçlarını keşfetmiştir.

Durdurulamaz olan depremin, insana olan olumsuz etkisi keşfedilmiştir.

Kutsal kitabımız “Oku” diye başlar…

Değerli dostlarım, Kutsal Kitabımızın insanlığa nazil olduğu dönemde kitap mı vardı? Kitapevleri ve sahaflar mı vardı? Öyle bir şey yoktu. O halde Neden kitabımız “Ikra” , (Oku!) diye başlar.

Çünkü “Ikra” demek, kavra, öğren, yorumla, kıyasla, sonuç çıkar demek…

Bu bilime, öğrenmeye saygı duy demek…

Japonya’da 7.6 şiddetinde bir deprem normal sayılırken, aynı şiddette deprem ile yaklaşık 50 bin insanımızı toprağa verdik.

Japonların dini Tanrısız Şinto dini, bizim ise İslam İnancı…

Bu olayı tanrısal bir kadere bağlamak, beceriksizliğin nedeni olarak Yaratanı göstermek demektir.

Kulların beceriksizliğini yaratana yüklemek, bence ağır bir günahtır.

Ve hiç şüpheniz olmasın, dünyanın en verimli coğrafyası da deprem bölgeleridir.

Bir olayın felakete dönüşmesi, Yaratan’ın bir cezası değil, insanlığın beceriksizliğidir.

İnsanın almadığı önlem doğanın olayını, doğanın felaketine dönüştürür.

Daha basit anlatımla “Kaderin Planı” değil, “Kulların Plansızlığıdır.”

*

Peki, merhamet bunun neresinde?

Depremde insanımız kenetlendi… Olağanüstü bir olaydır. Felaket zamanlarından halkımız, gönlün kanunlarına tabi olur. O yüce gönlün kanunları, yasaların tamamından üstün hale gelir.

Koştuk… Elimizde su… Elimizde çadır… Elimizde para… İç çamaşırı… Ceket… Koştuk…

Kalplerimiz merhamet dolu koştuk…

Ah, keşke önce akıl ile koşabilseydik.

Ne gerek vardı, insanların acıma ve merhamet duygularını bu denli yoğun yaşatmaya…

7.5 şiddetinde, 10 şiddetinde depreme dayanıklı binalar yapma imkânı varken…

Ne gerek vardı bunlara? Ne gerek vardı ölüm ve yıkımlara…

Keşke, ama keşke, merhamet göstermeyip, yaşanmayacak binaları önceden kendi elimiz ile yıksaydık…

Eğer akıl, bilim ile önlemini almış olsaydı, bunca merhamet insanın süsü ve saygın bir erdemi olarak kalırdı.

Ama merhamet yıkımın çözümü gibi gösteriliyor.

Doğa olaylarının felakete dönüşmesini önleyen merhamet değil; akıldır… Bilimdir… İrfandır…

Bakın merhameti esas alan anlayışlar, fakir ve mağdur üretiyor.

İnanması güç, iktidarın bir bakanı sosyal yardım yaptıkları ailelerin sayısını bilmem kaç kat arttırdıkları ile övündü. Kulaklarıma inanamadım.

Merhameti esas alan sistemler, merhameti besleyerek, daha çok ama daha çok merhamete muhtaç insan üretir.

Merhameti temel alan sistem, ‘Minnet Duyguları’ üzerine siyasal beklentilerini inşa eder.

Merhametin en erdemlisi, merhamete ihtiyaç duymayan nesiller yetiştirmektir.

*

Bir doktoru düşünün, elinde neşter, hastanın yaralarına bakıyor… Bu doktorun, hastaya acıma yolunda merhameti o hastanın ölümüdür.

Hepimiz bir gemideyiz, gemi güvenle limana ulaşsın diye çaba gösteriyoruz. Bir kişi elinde tornavida geminin tabanını deliyorsa, ona merhamet göstermek, kalan bütün yolculara merhamet göstermemektir.

 

NE YAPALIM?

 

Zaaf diyorum; yani zayıflık; Vererek mutlu olan bir toplum, mutsuz bir toplumdur…

Vererek, iyilik yaparak, yardım ederek yürüyen bir toplum çöküşün ortasındadır.

Vermek, minnet duygusunu teslim almaktır.

İnsanlığın hedefi, vermek, yardım etmek değil: “PAYLAŞMAK” olmalıdır.

Hakkından kesip, kestiğini de gıdıp gıdıp sadaka gibi vermek, merhamet değil, bencilliktir.

Birçok sektör çöküş içindeyken, bankaların, faizcilerin, rantçıların, siyasete bulaşmışların bu denli kazanç içinde olmaları…

Merhamet bu dengesizliğin ortadan kaldırılmasıdır.

Öteki türlü gösterilen merhamet, bir haksızlığın erdemle kapatılmasıdır.

Kişisel merhametin ne önemi var ki? Herkes kendi merhametinin çarmıhına gerilir.

Lütfen, bana iyilik yapmayın; merhamet de göstermeyin… Hakkımı gasp etmeyin yeter…

Bir yetkili olarak haklarımı koruyun; başka ihsan istemem!

Sizden, minnet değil, adalet istiyorum…

Senin minnetin ve merhametin değil, adaletin toplumun geleceğimi kurtaracaktır.

Merhametin beslenmesi konusunda yapılan çalışmaların yarısı, bilimin geliştirilmesi üzerine olsaydı, hiç kimsenin mağduriyetine gerek kalmazdı.

Ve şunu bil, bu felakette veren, verdiği için değil; alan, aldığı için merhametlidir.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.