Dün gece geç saatlere kadar laboratuarda çalıştım. Elhamdülillah yoğun gayretlerim neticesinde geçen Temmuz ayında Türkiye'nin uluslararası standardta hizmet veren bu laboratuarının açılışına vesile olmuştum. Artık idrar tahlillerimizi bile bu laboratuar sayesinde Almanya'ya göndermiyoruz. Bütün bilimsel deneylerimizi burada test edebiliyoruz. Detaylı bilgi veremem gerisi devlet sırrı. Şimdi de gayretlerim neticesi bir milli server'in yapımı için uğraşıyorum. Artık evinizin yolunu bulmak için googleye ya da yandex'e ihtiyaç kalmayacak. Gevrek ağızlı dijital hatun "...50 metre sonra sola dönün" demeyecek. "Allah'ın izniyle varmak isteğiniz yere ulaştınız" diyecek. Bir de Tokat'ta GaziOsmanpaşa üniversitesi ile o bölgede bir silikon vadisi oluşturuyoruz ki...Hazırlanın 2019'a. Yine Avanoslarda Hollywood'a rakip ismini Akabe koyduğumuz dijital film stüdyoları bitmek üzere. Bollywood bile halt etmiş... Hersene en az 10 tane 3D animasyon çizgi filmler üretebileceğiz. Greenbox filmler çekeceğiz. Milletimiz bu filmlerle Fahrettin Paşa'yı, Zenci Musa'yı, Tarık Bin Ziyad'ı, İmam Şamil'i...daha binlerce kahramanımızı yakından tanıyabilecek. Süperman denilen dallama da bütün avaneleriyle anavatanlarına "go home yanki" olacaklar. Hem bir filmin maliyeti S400 füzelerinin çeyrek fiatına. Yani "kültür bombaları" üreteceğiz.
Sahi siz beni yazar, çizer, tvci, tiyatrocu, şair diye biliyor olabilirsiniz. Aynı zamanda bir bilim adamı olduğumu söylememiştim di mi?
Dün gece yarılarına kadar çalışmama sebep olan hususu arzetmek istiyorum.
Önce size "Mike" den bahsedeyim. Yani "ölü hücre yiyen keneden. Biz yatağımızda yatarken...malum insan vücudu sürekli hücre yenilenmesi yaşar. Tüm vücudumuzdaki hücreler 6 ay içinde sürekli yenilenir. Beyin hücrelerimiz hariç. Hah işte biz yatağımızda mışıl mışıl yatarken yastığımıza, yorganımıza milyonlarca ölü hücrelerimiz dökülür. İşte burada devreye Mikeler devreye girer. Ölü hücrelerimiz onların gıdasıdır, rızkıdır. Hani evde her yer kapalı olduğu halde nerden geldiği belli olmayan tozlar vardır ya...İşte onlar bizim ölü hücrelerimizdir. "Tozunu attırırım" sözüne mesnet teşkil eden durum.
Kazık kadar adam oluşumuza aldanmayın, toz gibiyiz aslında. Toza karışan bir hikayenin kahramanlarıyız. Ki o tozlarında atomu olduğunu hatırlatayım. Hani bir çekirdek ve etrafında ki eletkron ve protonlardan ibaret olan maddenin en küçük yapıtaşı. Ki çekirdeğin özüne indiğimizde ise bir boşlukla...bir yoklukla karşılaşırız. Yani varlığın hammaddesi yokluktan. Hani Rabbim bizi "yok"tan var etmişti ya..."Kün" demişti. "Ol" demişti de, olmuştuk. Biz buna "Yokluk Teorisi" ismini veriyoruz. Ki tarih boyunca özellikle felsefecilerin kafayı yemelerinin sebebi, balataları yakmalarının sebebi işte bu teoridir. İnsanlık ise İzafiyet, Kuantum ve Kaos teorileriyle işin içinden çıkmaya çalışmıştır. Fizik ve metafizik kavramlar üretmeye çalışmışlardır ayrıca. Maymunlarda aynı şekilde "yok" tan varedilmiştir, diğer herşey gibi. Yani bu yazılanlara salça olmasınlar diye kapak kavlinden çemkirdim bu vurgumu.
Molekül, manyetik alan ve frekans yaradılışın ifade biçimleridir. Biz maddeyi katı, sıvı ve gaz olarak algılarız.
Geliyorum yapmaya çalıştığım bilimsel çalışmanın açıklamasına.
Dünya bilim tarihi bu çalışmamı belki görmezden gelecek ama...Biliyorum siz bana olan inancınızla benimle birlikte olacaksınız.
Malum göğün katmanlarından birisi de iyosfer tabakasıdır. Hani bizim görmemizi ve işitmemizi sağlayan iyon moleküllerinin istiflendiği yer. Yani Tuz...Tuzzuzluk etmeyin, sabredin...yazıyı sonuna kadar okuyun lütfen. Okyanusların ve denizlerin tuz dolu olduğunu da hesaba katın.
Yani yaşanılan herşeyi bu iyon molekülleri kaydederler. Dünyanın flash belleğidir yani iyosfer tabakası. Hiçbirşey kayıtsız değildir. Kiramen katibinin delil dosyasıdır.
İşte ben bir cihaz yaptım. Ancak henüz gelişme aşamasında olan bir cihaz.
Bu cihazla...ki üzerinde numaralar var. Yani bir tarih ve yer konumu girdiğinizde...Diyelim ki 19 mayıs 1919 yazıyorsunuz...Samsun diyorsunuz. Koordinatları ekliyorsunuz. Mustafa Kemal diye de özel bir not girdiğinizde. O anla ilgili video görüntüsüne ulaşıyorsunuz. Ancak bu kayıt süresi şimdilik 60 saniye. "Dul kadının oğlu olarak"...diye bir söz yakalayabildim misal bu görüntüden. Bir de görüntü kalitesi zayıf. Eski tv görüntüleri gibi, karıncalı. Sanırım bu çalışmamla tarihi yeniden yorumlayabileceğiz.
Şimdi gelelim...Çalışmamın bir diğer bölümüne...
Hani yukarda belirtmiştim. Beyin hücrelerinin sabit kaldığına dair...
Şu anda deneylerimi hayvanlar üzerinde yapıyorum. Ama canlı hayvanları kullanmıyorum. Kelle paçacılar işimi görüyorlar. Mezbahadan temin ettiğim koyun kelleleri üzerinde çalışıyorum.
Koyun beyinlerinde ciddi sonuçlar elde ettim. Beynin hafıza bölümüne giriyorum. Oradan elde ettiğim küçük parçalar üzerinde geliştirdiğim cihazımla...bir nevi mazi taraması yapıyorum. Koyunun ömrünün son 5 dakikasına ulaştım. Boynuna bıçak vuruluncaya kadar ki ana kadar.
Şimdi bu çalışmamı adli tıpla paylaşmak istiyorum. Çok sayıda meçhul cinayetin çözülmemesi mümkün değil. Ki yakın zamanda alamanlar bu çalışmayı suyun hafızası olarak yayımladılar.
Ya da mezarlıklar müdürlüğü ile temasa mı geçsem acaba? İlk uygulama için kimsesiz bir ceset üzerinde bir çalışma yapabilsem...
Mezarlıklar müdürünü tanıyanınız var mı? Bilime katkınız olacak kardeşim?
fehmi demirbağ