NEFİS KÖLEMDİR, SEN DE NEFSİN KÖLESİSİN. YANİ SEN KÖLEMİN KÖLESİ OLDUN.
Devrin birinde padişahın biri Ramazan ayı geldiği vakit, ikindiden sonra akşama kadar davulcuların şenlik yapmalarını ve çalgılar çalmalarını emrederdi. Bununla hem günün tez geçmesini ve hem de açlığın tesirini anlamamasını sağlamak, isterdi. Çünkü oruç ekseriye ikindiden sonra insana şiddetle tesir eder.
İşte yine bir Ramazan ayında padişah oruçtan fazla incinmemek için bu şekilde emretmişti. Bir gün böyle vaziyette iken oradan bir kamil Şeyh geçer. Bakar ki çalgılar çalıyor, davullar vuruluyor, adeta kıyamet kopuyor. Kendi kendine şu kötülüğü kaldıralım ve bu padişahı bu gafletten uyaralım. Çünkü bu an iftar anıdır. Rahmet ve mağfiretin coştuğu bir zamandır. Bu zamanda bu çeşit hareketler Müslümanlara gerekmez der.
Padişahın sarayına gider, çalgıları susturmak ve neşelerine son vermek ister. Padişah da onu o anda saraydan seyreder. Padişah ihtiyarın yakalanmasını emreder, adamı huzuruna çağırtır ve kendisine şöyle sorar:
-Şu münasip olmayan işi niçin işledin?
İhtiyar:
-Bu iş kötü bir iştir. Biz kötü işleri kaldırmakla memuruz der.
Padişah:
-Benden korkmadın mı?
İhtiyar;
-Senden bana gelecek olan şeye sabrederim. Nitekim Allah Teala Kur'an'da "sana gelen şeye sabret" buyurdu. Ben senden asla korkmam. Çünkü sen kulumun kulusun.
Padişahın etrafımdakiler:
-Bu adam aklını kaybetmiştir.
İhtiyar:
-Hayır, ben aklımı kaybetmedim. Bilakis, hakikatte o, kölemin kölesidir. Sen kölemin kölesisin. Çünkü insanlar iki kısımdır:
Birincisi; nefsi mağlup, kendisi galip olandır ve nefsini istediği tarafa çevirebilir.
İkincisi ise: Nefsi kendisine galip ve üzerine amir kimsedir.
Ey padişah! Şimdi düşün, sen bunların hangisindensin?"
Padişah:
-İkincisiyim, der.
İhtiyar:
-Nefis kölemdir, sen de nefsin kölesisin. Yani sen kölemin kölesi oldun, der.
İhtiyarın bu sözleri üzerine padişah son derece müteessir olarak derhal tevbe edip pişman olur. İhtiyara da birtakım ikramlarda bulunur.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de bunu Mektubat adlı eserinin 29. Mektubunda
Cenâb-ı Hak nefse demiş ki:
Ben neyim, sen nesin?
Nefis demiş: Ben benim, Sen sensin.
Azap vermiş, Cehenneme atmış, yine sormuş.
Yine demiş: Ene ene, ente ente. (Ben benim, sen sensin.)
Hangi nevî azâbı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş.
Sonra açlıkla azap vermiş. Yani aç bırakmış.
Yine sormuş: Men ene? Ve mâ ente?
Nefis demiş: Ente Rabbiye r-Rahîm, ve ene abdüke l-âciz.
Yani, Sen benim Rabb-i Rahîmimsin.
Ben senin âciz bir abdinim.(abd-kul)
Rabbim nefsini ve kendini bilen ve O na dönüp
Sen benim Rabb-i Rahîmimsin.
Ben senin âciz bir abdinim.(abd-kul)
Diyen kullarından eylesin.
Selam ve dua ile.
Bülent ERTEKİN