1926...32 yılları arasında dünya eroin imalatının %65 i Türkiye de üretilir.
Şimdilerde dünya eroin imalatının %94 ü Afganistan'da...
Mütareke yıllarında İngilizler İstanbul'da tohumunu atmıştır ümmete dünyevileşmenin...ve şeytani oluşumların...bugünlerin yani...
Sonra dövünürüz, filistin, suriye filan diye...
cehalet köklerimize kadar işlemiştir ve tezahürü fakirlik...bir de hamaset dolayısıyla...kör cehaler ve enformatik olanı bir de...
Ve kader der, durumumuzla igili tembelliğimize/beyinsizliğimize Rabbimizi de ortak katmak isteriz.
"Türkiye cumhuriyeti, lozan anlaşması'nda bu sözleşmelere taraf olacağını söylemişti, ama daha sonra düzenlenen devletlerarası konferanslara katılmakta hep çekimser davrandı. iktidardaki yeni seçkinlerin ceplerini doldurması için afyon üretimi önemli bir kaynaktı.
"Bu topraklarda 62 ilde afyon üretimi yapılıyordu. dünyadaki kısıtlama, yoğunlaşmanın türkiye'ye yönelmesine neden oldu, ülke tam bir serbest bölgeye dönüştü, çünkü afyon üretim ve ticareti serbestti, afyon da kaliteliydi.
İstanbul'da eroin fabrikaları kurulur.
"dünyanın eroin tacirleri türkiye'ye yöneldi ve yeni cumhuriyetin iktidarlarına bu topraklarda eroin üretimi işine girilmesini teklif etti. bunun üzerine istanbul'da 1926-1929 arasında üç eroin fabrikası kuruldu.
"Japon sermayesi 1926 yılında taksim'deki mecidiye kışlası'nda istanbul'un ilk yasal eroin fabrikasını kurdu. mayıs 1929'da, eyüp'ün bahariye semtinde ikinci eroin fabrikası kuruldu. şirketin adı eczayı tıbbiye ve kimyeviye idi. aralık 1929'da kuzguncuk'ta kurulan üçüncü fabrika ise yönetim kurulundaki "kahraman" ve "seçkin" isimlerle daha da ilgi çekiciydi: türk ecza-yı tıbbiye ve kimyeviye şirketi adını taşıyan şirket, fransızca isminden dolayı sico olarak tanınıyordu ve yönetim kurulunda kurtuluş savaşı kahramanı ismail hakkı ile tbmm başkan vekili ve trabzon milletvekili hasan saka (1947'de başbakan oldu) vardı. diğer beş üyeden ikisi (belçikalı michelaere ve meksikalı lapin) tanınmış uyuşturucu tüccarlarıydı.
"Cumhuriyetin imzalamadığı 1925 cenevre sözleşmesi ile eroin dünyada artık "ilaç" sayılmıyordu. ama türkiye devleti bunu imzalamadığı gibi, kurulan fabrikalarla istanbul "eroinin başkenti" haline geldi. bu fabrikaların yıllık cirosu 10-15 milyon lira civarındaydı. eroinin maliyeti çok düşük olduğu için, bu şirketlerin cirolarının önemli bir bölümü kârdı. 1929 yılında türkiye'de bulunan 27 sanayi şirketinin toplam sermayesinin 10 milyon lira, kârlarınınsa sadece 2 milyon lira olduğu düşünülürse, tüm dünyayı kasıp kavuran 1929 ekonomik buhranından türkiye'nin sağ salim çıkabilmesinin nedeninin "milli duygular" değil, eroin olduğu ihtimali de görülebilir.
"Aynı dönem, başta istanbul olmak üzere eroin ve morfin bağımlılarının sayısında büyük bir artışın gözlemlendiği dönem oldu. fabrikalarda çalışan işçilerde başlayan bağımlılık, uyuşturucu maddelerin ucuzluğu nedeniyle, toplumun her sınıfına yayıldı. alt sınıflar da, dönemin seçkinleri ve sosyetesi de bağımlılaştı. örneğin 1920'den sonra ankara'nın sağlık bakanı rıza nur'un eşi ile ünlü tiyatrocu afife jale morfinmandı.
"1930'lu yıllarla birlikte, toplumdaki bağımlılık sorun oluşturmaya başlarken, tüm dünyada türkiye ismi eroinle birlikte anılmaya başladı. mustafa kemal ve ismet paşa'nın doğrudan uyuşturucu tüccarı gibi gösterildiği karikatürler çeşitli ülkelerde yayınlanıyordu. dünya nezdin-deki bu imaj cumhuriyetin yönetici kadrolarını rahatsız etmeye başladı. devlet, afyon üretimi ve ihracatının daha kontrollü yapılması için düzenlemelere gitmeye karar verdi.
"Ekim 1930'da londra'da düzenlenen konferansa türkiye de heyet gönderdi. ama heyetin yaptığı bir "hata" sonucu, dünya uyuşturucu kaçakçılığının kaynağının türkiye'nin yasal ticareti olduğu ispatlandı.
"Bundan sonra, başta abd olmak üzere pek çok yerde türkiye'ye tepkiler oluştu.
"Mustafa kemal, gündemin türkiye'nin uyuşturucu üretimi ve trafiğindeki rolü olduğu 1931 cenevre konferansı'na heyet göndermeye karar verdi. meselenin imaj düzeltme olduğu öyle belli ki, heyette, sico fabrikası yönetim kurulu üyesi hasan saka vardı! konferansta ambargodan bahsedilince, türkiye kısa zamanda düzenlemelere gitme sözü verdi.
Kurtuluş savaşi gemileri
"bu dönem, türkiye'den kalkan yük gemileri daha dikkatli izlenmeye başladı. bu gemiler arasında, mondros mütarekesi'nden sonra istanbul'dan anadolu'ya silah kaçırmakta kullanılan pierre loti, lamartine, bulgaria ve vesta isimli gemiler de vardı. kurtuluş savaşı'nın "şanlı" gemileri, on yıl sonra kayıtlarda eroin kaçakçılığında kullanılan gemiler olarak geçiyordu!
"Denetimler sıkılaşsa da, fabrikalardaki üretim sürüyordu. türkiye, uyuşturucu konusunda resmî tekel oluşturmaya karar verdi. tekel hazırlıkları, bunu ele geçirmek isteyen uyuşturucu sermayesini heyecanlandırdı. 1931 ekiminde, hasan saka, siirt milletvekili ve milliyet gazetesinin sahibi ve iş bankası yönetim kurulu başkanı mahmut bey (soydan), michelaere, lapin ve başka siyasetçilerin katıldığı bir uyuşturucu toplantısı düzenlendi. amaç, afyon üretiminin darbe almasını engellemek ve resmî korunma yollarını kurmaktı.
"Aynı yıl devlet, göstermelik bir hamleyle michelaere'i sınır dışı etti, kuzguncuk'taki sico'nun yönetimini uyuşturucu kaçakçılığıyla nam salmış taranto ailesi ele geçirdi. tarantolar, fabrikayı güvence altına almak için şirketin başına "mustafa kemal'in milletvekili" olarak bilinen, cumhuriyet gazetesi sahibi ve başyazarı yunus nadi'yi geçirmek istedi. yunus nadi, siyasî nüfuzunu kullanarak elde ettiği rantla tanınıyordu. 1922'de, aralarında kılıç ali, şükrü (kaya), tu-nalı hilmi gibi isimlerin bulunduğu 54 milletvekili ve 37 tüccarla birlikte türkiye millî ithalat ve ihracat aş'yi kurmuştu. ilişkilerini kullanarak almanya'dan ithalat ayrıcalığı elde etmişti ve karşılığında cumhuriyet gazetesinde nazizm propagandası yapıyordu. ancak nadi, iktidarı da sıkça eleştiren arif oruç gibi gazetecilerden gelen tepkiler üzerine uyuşturucu şirketinin yöneticisi olmaktan vazgeçti.
"chp, aralık 1932'de dünyada uygulanan politikalarla paralel bir dizi düzenleme yaptı. bunların yasalaşması ve milletler cemiyeti'ne bildirilmesi süreci, uyuşturucu lobisiyle karşı-lobi arasında büyük bir çekişme sonucu zorlukla gerçekleşti. özellikle içişleri bakanı şükrü ka-ya'nın engelleme gayretleri kayda değerdir. sonunda, 31 mayıs 1933'te tc uyuşturucu maddeler inhisarı kuruldu. uyuşturucu satışı devletin tekeline geçti; devlet artık resmen uyuşturucu satıyordu. bu tekel, 1937'de, toprak mahsulleri ofisi'ne dönüştürüldü."
***
Yıl İÖ 3400… Sümerlerin, “haşhaş bitkisinden eğlence için yararlandıklarını” dönemin tabletlerinden öğreniyoruz.
Yıl İÖ 1600… Mısır Firavunu Tutankamon’un, afyonu kişniş ve balla karıştırarak kullandığı biliniyor.
Yıl İÖ 1500… Hititler haşhaşa buğday kadar önem veriyorlardı. Tanrıça Kubaba ile özdeştirmeleri sonraki yüzyıllarda Hitit kabartmalarına da yansıdı.
Yıl İÖ 5. yüzyıl… Tıbbın babası Hipokrates, Anadolu’da gezdikten sonra İstanköy adasına yerleşirken, afyonun ağrı kesici özelliğini tedavisine soktu.
***
Yıl 1887… Alman Bayer ilaç fabrikası kimyageri Feliks Hoffman, ağrıları kesen bir ilaç üretmeye çalışıyordu. İki yıl sonra “eroini” keşfetti. Almanca “heroisch (kahraman)” sözcüğünden dolayı ilaca “heroin” adını verdi.
Bayer firması “eroini” toz olarak 25 gramlık paketler halinde pazarladı. İlaç, eczanelere geldiği gün bitiyordu. Ağrısı olanların yanı sıra bazıları da öksürük için kullanıyorlardı. Öteki ilaç firmaları da “eroini” şurup ve tablet olarak üretmekle kalmayıp kadınlar için “eroinli tampon” bile yaptılar!
Bayer, yine Hoffman’ın bulduğu “aspirini” de piyasaya vermekle kalmadı, ikisinin birlikte reklamlarını yaptı. Bayer’in kârının yüzde 5’i eroin satışından geliyordu.
Yıl 1910… ABD “eroini” resmen ilaç listesine aldı. Ancak eroin bağımlılığını fark edip 10 yıl sonra listeden çıkardı. 1924’te de tümden yasakladı. Bayer firması eroin ve hatta aspirin üretimini durdurmakla kalmadı, güç günler yaşadı.
***
Yıl 1910- 1920’ler… İstanbul’da eroin, kokain bağımlılığı ve fuhuş ve suçlar yaygınlaşmıştı. Günümüzde “Nataşa” denilen Rus kadınlara o tarihlerde “Haraşo” deniliyordu. Rus kadınları ile birlikte çekilen kokainin adı “Rus enfiyesi” idi. Kırım Savaşı’nda İngiliz askerlerinden “morfini” öğrenen Türk subayları arasında da yaygınlaşmıştı.
Amerikalı yazar Ernest Hemingvay o günlerin İstanbul’u hakkında “İstanbul bir çeşit ölüm dansına dalmış!” diye yazdı.
Yıl 1925… Cenevre Uluslararası Sözleşmesi tıbbi gereksinim dışındaki afyonun üretimini yasakladı. Haşhaşında dünyada en yüksek oranda afyon bulunan Türkiye bu anlaşmayı imzalamadı. Türkiye’nin 62 ilinde haşhaş üretimi serbestçe yapılıyordu.
Aynı yıl bir kararname ile Türkiye’de “kokain ve sair narkotiklerin” üretimi yasaklandı.
Yıl 1926… Türk Ceza Kanunu’na esrar, eroin gibi narkotik maddelerin üretimi, ticareti ve kullanımıyla ilgili hükümler getirildi.
Ama aynı yıl Türkiye’de ilk “eroin”, Taksim Gezisi’ndeki Mecidiye Kışlası’nda Japonların kurduğu fabrikada, ayda 200 kilo üretildi. Üç yıl sonra iki ayrı şirketin eroin üretimi izledi. Üçüncüsünün ortakları arasında, daha sonra Başbakanlık yapacak olan Hasan Saka da vardı.
O yollarda Türkiye’deki 27 sanayi kuruluşunun toplam kârı 2 milyon lira iken, bu üç eroin fabrikasının kârı 15 milyon idi! Üç fabrikada ayrıca afyondan kodein, morfin, dionin de üretiliyordu.
Yıl 1930… Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin kurucusu Ord. Prof. Mazhar Osman “eroin kullanımının yaygınlaştığını saptayan” ilk tıp adamı oldu. “Japon kıyafetlerinde bir şeytan önümüze çıktı!” demesinin nedeni, ilk hastaları Japonların eroin fabrikasının işçileriydi.
***
Yıl 1931… Bu salgına son vermek isteyen O, eroin fabrikalarının kapatılmasına karar verdi. Karar Halk Fırkrası’ndan geçti. Ancak fabrikalardan girdileri olan bazı milletvekillerinden dolayı TBMM’ye takıldı.
Yıl 1933… O, dediğini yaptı. Üç fabrikayı da kapattı. Bunu kanıtlamak için İstanbul’daki bir Amerikan kadın gazeteciyi de kapatılan fabrikalarda gezdirdi.
Kadın gazetecinin kimliğine ulaşmak olanağım olmadı. Ancak Louise Bryant olduğunu sanıyorum. Rusya’daki devrimi izlemiş olan, Vladimir Lenin ve Leon Trotsky ve hatta orada Enver Paşa, Türkiye’ye gelmeden önce de İtalya’da Benito Mussolini ile mülakatlar yapmıştı.
Bağımsızlık Savaşı’nı İstanbul ve Ankara’da izlemiş, Atatürk ile görüşmüştü. O’nun Latife Hanım ile boşanmasını “Bir Türk Boşanması” diye yazmıştı.
İlk evliliğini Amerikalı komünist yazar John Reed ile yaptı. Bu evliliği “The Reds (Kızıllar)” adıyla filme konu oldu. Bryant üçüncü eşi William Christian Bullitt ile İstanbul’da yaşadı. Eşi sonra Moskova’ya ABD büyükelçisi olarak atandı. 51 yaşında beyin kanamasından öldü. Aynı yıl O, Lahey ve Cenevre Anlaşmaları’na imza koydurdu. Haşhaş ekimini 17 ile indirdi. Beş yıl sonra devlet tekeline alınan haşhaşın denetimi, kurulan Toprak Mahsulleri Ofisi’ne verdirdi.
***
Yıl 2011… Türk gençliği “bonzai” denilen bir uyuşturucu ile tanıştı! 2.5 yılda 40 ile yayıldı.
“Ottur günahı yoktur!” söylemi ile pazarlanan “bonzai” ot olmayıp yavşan otuyla fare zehiri, böcek ve tarım ilaçları bulunan 28 değişik yöntemle üretilen “cannabinoid” adlı bir kimyasal uyuşturucudur.
Kilosu 60 bin liradan Türkiye’ye giren bonzainin 3 gramı Avrupa’da 75-90 lira iken Türkiye’de 5 lira… Özellikle liseli gençler arasında yaygınlaşan, hatta internetten de satılan bonzaiden bir ayda 300 kişi öldü!
Ailesinden para alamayan çocuklar ya hırsızlık ya da “torbacılık” yaparak tüketimlerini karşılarken, yeni gençlerin zehirlenmelerine de yol açıyorlar. Kızlarda ise fuhuş öne çıkarken, bonzai türban bile dinlemiyor!
Yetkililer 2 bin gencin tedavi edilmek için başvurduğunu söylüyor. “Uyuşturucu Madde Bağımlılıkları ve Alkolizmle Mücadele Federasyonu (UBAM)” Başkanı Dila Temizer Ankara’da bağımlılık köyü kurularak gençlerin burada tedavilerini planladıklarını açıkladı.
Bugün ise bonzai ile “mücadele” yerine adeta“yaymaya” yönelik çalışıyor! Hâlâ bonzai için Türk Ceza Yasası’nda, eroin, kokain, esrar gibi bir hüküm düşünülmüyor.