Bilal Dursun Yılmaz
Köşe Yazarı
Bilal Dursun Yılmaz
 

Nereden bakmalıyız/9

Eğitim sistemi, sorunlar ve paydaşlar… Geçen haftaki yazımda yeni eğitim öğretim yılının başlaması münasebeti ile geçmişte yaşadığım bir hadiseden hareketle eğitim sistemimiz hakkında bir eleştiri yazmıştım. Bu eleştirim münasebetiyle öğretmenlik mesleğinin vazife şuurunda olan ve bu işi aşkla yapan bir öğretmenimiz yazıya cevap niteliğinde bir eleştiri göndermiş. Öğretmenimizin eleştirisinin bir kısmını buradan paylaşmak istedim. Sözünü ettiğim öğretmen beraber aynı köy ilkokulunda birlikte eğitim aldığım ve ilkokuldan sonra da neredeyse bir daha görüşemediğimiz bir arkadaşım.  Bir daha görüşemedik çünkü o tarihlerde ülkemizde köyden kente göçün yoğun şekilde başladığı bir dönem yaşanıyordu.  O tarihlerde biz köy çocuklarının ilkokuldan sonra okumayı devam ettirebilmeleri aileler için çok büyük fedakârlıklar gerektiriyordu. İşte bu yıllarda yüksek tahsilini devam ettirip Türkçe Öğretmeni olarak vatanın muhtelif yerlerinde görev yapan, şimdi ise gönül coğrafyamız olan Balkanlar’da devletin görevlendirdiği bir kültür elçisi olarak Türkçe’nin bayraktarlığını yapan arkadaşımın yazıma hakkıyla yaptığı eleştirisinin bir kısmını müsaadesini alarak buradan paylaşmak istedim. Bir kısmını diyorum çünkü eleştirisinin bir kısmı yazımdaki dil kusurları ile ilgili şahsıma yönelik eleştirilerdi. Bu konuda çok haklıydı. Mazeretim çok fakat hiçbir mazeret bu kusurları haklı göstermez… Bu kısmı şahsım için bir çıktı alıp saklamak, zaman zaman da okumak istiyorum. Eleştirisinin ikinci kısmı ise eğitim sistemimize dönük eleştirilerime başka bir eleştiriyle cevap niteliğindeydi. Aslında ben sistemi topyekûn eleştirmiştim ama cümlelerimin çoğu öğretmenler üzerinden kurulunca öğretmen dostum “eğitim sistemi içinde bunca problem varken sistemin halka değen ucu öğretmenleri hedefe oturtmak çok acımasızca olmuş” şeklinde bir eleştiri kaleme almış. O eleştirisini olduğu gibi buradan paylaşıyorum. “… Eğitim sorunlarıyla ilgili pek çok kişi kalem oynattı bu ülkede. Ancak çoğu hariçten gazel okudu sadece. Sistemin bileşenlerini, güçlü ve zayıf yanlarını, işleyişin bürokratik gerçekliğini, siyasi iradenin eğitime bakış açısını, toplumsal beklentiyi, medyanın sisteme ve zihinlere etkisini düşünmeden birçok kişi pedagog edasıyla çözüm sundu büyük puntolu yazılarıyla. Birçoğu sistemin en zayıf halkası olan öğretmenlerde aradı eksiliği. Zira öğretmen sistem içerisinde muhatap olunacak en zayıf, en somut, en yakın abalıydı. Bütün suç okuldaki çalışanlarındı. Kanun yapıcılar, sistem uydurucular öğretmeni ve okul idaresini kızgın velinin önüne savunmasız bir şekilde atmış, tarafsız medya da(!) sorunlu ve sorumlu olarak öğretmeni göstermişti. Sayısız sınavlardan ve üniversitelerin çarklarından geçen öğretmen, aslında bir pedagog(!) olan velinin mankurtlaştırılmış vicdanında muhakeme edilmiş, yargılanıp asılmıştı. Oysa eğitim belli paydaşlarla organize edilen bir faaliyetti. Müfredat, ders kitabı, kanun, yönetmelik, idare, veli, STK’lar, ülke ve dünya medyası vs.  Öğretmenler bir milletin ruh yapıcısıdır, der Topçu. Ruhların mimarları elbette çok iyi yetiştirilmeli. Eksik olan ve bu işi sadece ücret karşılığı yapan memur öğretmenlerimiz tabi ki mevcut. Ama bu durum bütün öğretmen camiasına mal edilmemeli sevgili kardeşim. “Eğitim- öğretim yılının başındayız” şeklinde bir sebeple, bilmem kaç yıl önce, fedakâr ancak öfkeli ve tecrübesiz bir velinin serzenişi bugün köşe yazısına konu olmamalıydı kardeşim. “Efendim hepsini kastetmiyorum, iyiler de var” gibi parantez arası cümleler yazıyı öğretmenleri hedef göstermekten maalesef kurtaramamış. “Metnin ana fikri nedir?” sorusunu var sen cevapla. Keşke eğitimin diğer paydaşlarına da değinseydin, arabesk mektuptan bağımsız olarak.  İfadelerim canını sıkıyordur belki ama, emin ol, nesnel ölçütlerle bir değerlendirme yapmaya çalışıyorum. Keşke başka bir yazını değerlendirseydim. Konuyla ilgili müktesebatım olduğu için belki bu kadar olumsuz şeyler yazdım. Eğitim sorunlarımız ve bu sorunlara çözüm önerileri ile ilgili kafa yormuş, Bakanlığımıza birçok rapor göndermiş biri olarak yazıyorum bunları. Bir öğretmen olarak umarım öznel çıkarımlarda bulunmuyorumdur. Fakat takdir edersin ki kardeşim ülkemizde öğretmen kalitesinin düşmesine, insanımızın öğretmenlik mesleğine bakış açısı da etkili oldu. Saygınlığını kaybeden öğretmen memur olmaktan öteye geçemedi. Başarının taltif edilmediği bir sistem bünyesinde öğretmen pasifleştirildi. Kitap sayfası açmadan, kişisel gelişimi için hiçbir çaba içerisine girmeden emekli olan öğretmenlerimiz var elbet. Zaten bunlara gerek yok ki. Eğitim faaliyetlerimizin tamamı merkezden icra ediliyor. Öğretmenlerimize özgür alan bırakmıyor sistem. Ama bu öğretmenlerimiz zamanında evrak verdiği, müfredatı başarıyla uyguladığı için meslek hayatında hiçbir sorun yaşamadı.   İdarecilerin uhdesine verilen, “öğretmen performans değerlendirmesi” uygulamasından haberin var mı bilmiyorum. Oradaki ölçütlere göre yapılan öğretmenlikten fazlası beklenemez zaten. Kaldı ki yeni nesil öğretmenlerimiz zorlu sınavlardan geçerek sınıflara giriyor. Onlara kinaye yoluyla, yerel örneklerle “cahil “ yakıştırması yapmak çok acımasız olmuş. Yazacağımız konuyu etraflıca araştırmadan, farklı görüşleri okumadan lokal tecrübelerimize dayanarak, kendi bakış açımızla yazmamalıyız. Bakış açısı sunmak adına yazıyorum: Siyonizmin ders kitapları ve müfredat aracılığıyla insanlığa etkisinden, ülkemizde uygulanan öğretim programlarından, öğretmen atama kriterlerinden, eğitim sistemimizin yıllarca Marksist, Darvinist, Kemalist bir anlayışla tesis edildiğinden, eğitim faaliyetlerinin siyasi ideolojilerle paralel geliştiğinden haberdar olmayanın, en az beş tane eğitimle ilgili kitap okuyup film izlemeyenin, her kim olursan olsun, eğitim adına söyleyeceği hiçbir şeyi olamaz. Güncel meselelere ilgili biri olduğunu biliyorum, keşke öğrencilik yıllarındaki düşüncelerini değil de şimdiki düşüncelerini yazsaydın.  Mesele çok uzun, vakit az. Sürçülisan ettiysem affola. Yazılarını daha da geliştireceğinden, daha etkili yazılar yazacağından hiç şüphem yok. Senin gibi vatanını, milletini seven, her daim hakkı söylemekten çekinmeyen yazarlara ihtiyacımız var. Yolun açık olsun sevgili kardeşim.   Hakkını helal et. Girişteki temennilerimi tekrar ederek bitiriyorum. Allah’a emanet ol.”
Ekleme Tarihi: 01 Ekim 2018 - Pazartesi

Nereden bakmalıyız/9

Eğitim sistemi, sorunlar ve paydaşlar…
Geçen haftaki yazımda yeni eğitim öğretim yılının başlaması münasebeti ile geçmişte yaşadığım bir hadiseden hareketle eğitim sistemimiz hakkında bir eleştiri yazmıştım. Bu eleştirim münasebetiyle öğretmenlik mesleğinin vazife şuurunda olan ve bu işi aşkla yapan bir öğretmenimiz yazıya cevap niteliğinde bir eleştiri göndermiş. Öğretmenimizin eleştirisinin bir kısmını buradan paylaşmak istedim. Sözünü ettiğim öğretmen beraber aynı köy ilkokulunda birlikte eğitim aldığım ve ilkokuldan sonra da neredeyse bir daha görüşemediğimiz bir arkadaşım.  Bir daha görüşemedik çünkü o tarihlerde ülkemizde köyden kente göçün yoğun şekilde başladığı bir dönem yaşanıyordu.  O tarihlerde biz köy çocuklarının ilkokuldan sonra okumayı devam ettirebilmeleri aileler için çok büyük fedakârlıklar gerektiriyordu. İşte bu yıllarda yüksek tahsilini devam ettirip Türkçe Öğretmeni olarak vatanın muhtelif yerlerinde görev yapan, şimdi ise gönül coğrafyamız olan Balkanlar’da devletin görevlendirdiği bir kültür elçisi olarak Türkçe’nin bayraktarlığını yapan arkadaşımın yazıma hakkıyla yaptığı eleştirisinin bir kısmını müsaadesini alarak buradan paylaşmak istedim. Bir kısmını diyorum çünkü eleştirisinin bir kısmı yazımdaki dil kusurları ile ilgili şahsıma yönelik eleştirilerdi. Bu konuda çok haklıydı. Mazeretim çok fakat hiçbir mazeret bu kusurları haklı göstermez… Bu kısmı şahsım için bir çıktı alıp saklamak, zaman zaman da okumak istiyorum. Eleştirisinin ikinci kısmı ise eğitim sistemimize dönük eleştirilerime başka bir eleştiriyle cevap niteliğindeydi. Aslında ben sistemi topyekûn eleştirmiştim ama cümlelerimin çoğu öğretmenler üzerinden kurulunca öğretmen dostum “eğitim sistemi içinde bunca problem varken sistemin halka değen ucu öğretmenleri hedefe oturtmak çok acımasızca olmuş” şeklinde bir eleştiri kaleme almış. O eleştirisini olduğu gibi buradan paylaşıyorum.
“… Eğitim sorunlarıyla ilgili pek çok kişi kalem oynattı bu ülkede. Ancak çoğu hariçten gazel okudu sadece. Sistemin bileşenlerini, güçlü ve zayıf yanlarını, işleyişin bürokratik gerçekliğini, siyasi iradenin eğitime bakış açısını, toplumsal beklentiyi, medyanın sisteme ve zihinlere etkisini düşünmeden birçok kişi pedagog edasıyla çözüm sundu büyük puntolu yazılarıyla. Birçoğu sistemin en zayıf halkası olan öğretmenlerde aradı eksiliği. Zira öğretmen sistem içerisinde muhatap olunacak en zayıf, en somut, en yakın abalıydı. Bütün suç okuldaki çalışanlarındı. Kanun yapıcılar, sistem uydurucular öğretmeni ve okul idaresini kızgın velinin önüne savunmasız bir şekilde atmış, tarafsız medya da(!) sorunlu ve sorumlu olarak öğretmeni göstermişti. Sayısız sınavlardan ve üniversitelerin çarklarından geçen öğretmen, aslında bir pedagog(!) olan velinin mankurtlaştırılmış vicdanında muhakeme edilmiş, yargılanıp asılmıştı. Oysa eğitim belli paydaşlarla organize edilen bir faaliyetti. Müfredat, ders kitabı, kanun, yönetmelik, idare, veli, STK’lar, ülke ve dünya medyası vs. 
Öğretmenler bir milletin ruh yapıcısıdır, der Topçu. Ruhların mimarları elbette çok iyi yetiştirilmeli. Eksik olan ve bu işi sadece ücret karşılığı yapan memur öğretmenlerimiz tabi ki mevcut. Ama bu durum bütün öğretmen camiasına mal edilmemeli sevgili kardeşim. “Eğitim- öğretim yılının başındayız” şeklinde bir sebeple, bilmem kaç yıl önce, fedakâr ancak öfkeli ve tecrübesiz bir velinin serzenişi bugün köşe yazısına konu olmamalıydı kardeşim. “Efendim hepsini kastetmiyorum, iyiler de var” gibi parantez arası cümleler yazıyı öğretmenleri hedef göstermekten maalesef kurtaramamış. “Metnin ana fikri nedir?” sorusunu var sen cevapla. Keşke eğitimin diğer paydaşlarına da değinseydin, arabesk mektuptan bağımsız olarak. 
İfadelerim canını sıkıyordur belki ama, emin ol, nesnel ölçütlerle bir değerlendirme yapmaya çalışıyorum. Keşke başka bir yazını değerlendirseydim. Konuyla ilgili müktesebatım olduğu için belki bu kadar olumsuz şeyler yazdım. Eğitim sorunlarımız ve bu sorunlara çözüm önerileri ile ilgili kafa yormuş, Bakanlığımıza birçok rapor göndermiş biri olarak yazıyorum bunları. Bir öğretmen olarak umarım öznel çıkarımlarda bulunmuyorumdur. Fakat takdir edersin ki kardeşim ülkemizde öğretmen kalitesinin düşmesine, insanımızın öğretmenlik mesleğine bakış açısı da etkili oldu. Saygınlığını kaybeden öğretmen memur olmaktan öteye geçemedi. Başarının taltif edilmediği bir sistem bünyesinde öğretmen pasifleştirildi. Kitap sayfası açmadan, kişisel gelişimi için hiçbir çaba içerisine girmeden emekli olan öğretmenlerimiz var elbet. Zaten bunlara gerek yok ki. Eğitim faaliyetlerimizin tamamı merkezden icra ediliyor. Öğretmenlerimize özgür alan bırakmıyor sistem. Ama bu öğretmenlerimiz zamanında evrak verdiği, müfredatı başarıyla uyguladığı için meslek hayatında hiçbir sorun yaşamadı.   İdarecilerin uhdesine verilen, “öğretmen performans değerlendirmesi” uygulamasından haberin var mı bilmiyorum. Oradaki ölçütlere göre yapılan öğretmenlikten fazlası beklenemez zaten. Kaldı ki yeni nesil öğretmenlerimiz zorlu sınavlardan geçerek sınıflara giriyor. Onlara kinaye yoluyla, yerel örneklerle “cahil “ yakıştırması yapmak çok acımasız olmuş.
Yazacağımız konuyu etraflıca araştırmadan, farklı görüşleri okumadan lokal tecrübelerimize dayanarak, kendi bakış açımızla yazmamalıyız.
Bakış açısı sunmak adına yazıyorum: Siyonizmin ders kitapları ve müfredat aracılığıyla insanlığa etkisinden, ülkemizde uygulanan öğretim programlarından, öğretmen atama kriterlerinden, eğitim sistemimizin yıllarca Marksist, Darvinist, Kemalist bir anlayışla tesis edildiğinden, eğitim faaliyetlerinin siyasi ideolojilerle paralel geliştiğinden haberdar olmayanın, en az beş tane eğitimle ilgili kitap okuyup film izlemeyenin, her kim olursan olsun, eğitim adına söyleyeceği hiçbir şeyi olamaz. Güncel meselelere ilgili biri olduğunu biliyorum, keşke öğrencilik yıllarındaki düşüncelerini değil de şimdiki düşüncelerini yazsaydın. 
Mesele çok uzun, vakit az. Sürçülisan ettiysem affola. Yazılarını daha da geliştireceğinden, daha etkili yazılar yazacağından hiç şüphem yok. Senin gibi vatanını, milletini seven, her daim hakkı söylemekten çekinmeyen yazarlara ihtiyacımız var. Yolun açık olsun sevgili kardeşim.   Hakkını helal et. Girişteki temennilerimi tekrar ederek bitiriyorum. Allah’a emanet ol.”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.