En güzel sözlerin sahibinin adıyla…Allah’ın adıyla…
Anadolu topraklarında binlerce yıldır Tasavvuf erenlerinin yakmış olduğu ilim ve irfan kandilleri tüm ülkeyi aydınlatmıştır. Bu Ariflerin öğretileriyle İslam’ın emir yasakları ile sarsılmaz bir yaşam biçimi ve yaşayan bir ahlak oluşturulmuş oldu. Bu bilgi sadece salt bilme değil, amele, ibadete ve ahlaka sirayet eden kalbi bir bilme şekli haline geldi. Yeri geldi ülkenin savunmasında, kalkınmasında gelişmesinde bu bilge insanlar hep yol göstermişlerdir. Bu bilmenin kaynağı Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin sünnetinden beslendiği için sağlam bir itikat ve ahlakın da temelleri atılmıştır. Sadece bilmek değil yaşamın her alanına sirayet eden bir irfan geleneği oluşturulmuş ve bu gelenek her dönemde korunmuştur.
Tasavvuf bir irfan geleneği, yolcularına da marifet yolunun yolcuları olarak ‘Arif’ kişiler denirdi. Tüm Anadolu’da bu ariflerin ve bu irfan yolunun inceliklerini yaşamın içine aktardıklarını görmekteyiz. Bu değerler içinde insan nasıl değerli ise hayvanlar, canlı ve cansız tüm yaratılan ne varsa Allah’ın yaratmış olduğu şuurunu benimsemişlerdir. Yunus Emre’nin dediği gibi ‘Yaratılanı severiz yaratandan ötürü’ bu anlayış bir yaşam biçimi haline gelmiştir. Yurdumuzun her bir yerinde manevi miraslarıyla da insanlara günümüz de dahi ışık tutmaktalar.
İrfanın başlangıç noktası amel, taat, ibadet, ahlak, edep, riyazet ve mücahededir. Sonu ise Hak Tealanın lütuf ve bahşettiği (hibe) bilgidir. İrfanın bir ucu kesbi, diğer ucu vehbidir.Bu bilgiye uaşmak için bir çok zahiri ve batıni eğitimden geçmiş olmak gerekir.
Eskiden herkes bu bilge yolculuğa çıkar mıydı? Yoksa bize mi öyle geliyor? Evet! Eskiden bilene ve bilgiye öyle bir hürmet vardı ki, bu bilge Arif kişilerin tüm öğütleri hayatın içinde tatbik edilir, birçok gelenek ve görenekler de irfan ikliminden zuhur etmiştir. Mesalâ:
Evlerdeki kapı tokmaklarında ‘Ya Fettah’ yazılıydı. Bu bütün kapalı kapıları açan ve sıkıntıları gideren anlamına geliyordu. Akşam eve sıkıntılı gelen bir baba kapıda bu yazıyı okuyunca belki de biraz rahatlıyor ve sıkıntıları giderilebiliyordu. Şimdi birçok işyeri kapısında ‘İtiniz’ yazıyor bu da medeniyette irfanda geldiğimiz son noktayı gösteriyor.
Şimdilerde adap, edep ve nezaketten yoksun davranışları koca koca insanlardan gördükçe, çocuklara söyleyecek bir sözümüz kalmıyor. Anneler, babalar veya öğretmenlerin davranışlarını gördükçe ilime irfana olan saygı da bir o kadar zarar almış hatta yok denecek kadar azalmıştır.
Eskiden insanlar nasıl oldu da bu Arif insanlar sayesinde latif ve arifane bir bilgiye sahip oldular? Anadolu bu irfan merkezleriyle dolu bir yerdi. Hepsi bir kandil olan bu Arifler adeta bir okulda eğitim veren eğitimciler gibi sohbet halkasında kim varsa onları nakış nakış işlemiş kulluğun, edebin, zarafetin temsili birer fert haline getirmişlerdir. Kaynak Kur’an-ı Kerim ve Allah Rasulü’nün sünnetidir.
Şimdilerde tüm eğitimcilerin bilgiyi verip ahlak veremeyişimizin nedeni belki de bu ahlak ve İrfan geleneğinden uzak olmaktan kaynaklanıyor. Eğitimcilerin hayatlarında olmayan ahlak öğrenciye de sirayet etmiyor. Eğitimde, ticarette, sanatta bunların ahlakını verememekten yana şikayet ediyoruz.
Anne ve babasını öldüren evlatlar, öğretmeni katleden öğrenci, patronunun malına mülküne göz diken çalışan, her davranışını menfaatler üzerine kuran bir yaşam tarzı. Allah yokmuş gibi yaşama biçimi benimsendi. Sonra hep birlikte dedik ki’ Bu başımıza nereden geldi? Neden geldi?’
‘De ki, o sizin başınıza kendi yüzünüzden geldi’ Ne zaman biz Allah’ın emrinden uzaklaşıp heva ve heveslerimizin peşine düştük, bu heva ve hevesler bize imtihan oldu. Arif insanları bulup sohbetlerinde ve öğretilerinde bulunmak bir kurtuluş reçetesi sunacaktır bizlere.
Cehaletimiz günün birinde başımıza çok büyük dertler açmadan kurtuluş yolu bulmalı yine yeniden özümüze, bizi besleyen kaynaktan kana kana içmeliyiz. Eğer kurtuluş yolunu bulamazsak, beklediğimiz kurtuluş değil tufanda yok olmak gibi bir yok oluş bizi bekliyor olabilir… Sahi Nuh(a.s.) gemisi nerede? Biz o gemiyi nerede terk ettik?
Ravza Zeybek