En büyük gerçek olarak ölüm yanı başımızda durur iken bazı insanların bunu reddetmeleri doğal süreci değiştirmeyecektir. “Her şey zıddı ile kaimdir” hükmünce yaşamın karşısında ölüm kaçınılmazdır. Ölüm olmasaydı hayat çekilmez olurdu, ayrıca ölüm bir son olmadığına göre yeni bir başlangıç olması adına da güzeldir. Necip Fazıl’ın ifadesi ile söylersek; “Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?”
Eskiden mezarlıklar hayatın içinde ve merkezde yer alırdı. Ölüme olan yabancılaşmadan olsa gerek artık mezarlıklar ıssız dağ başlarında mahzun ve boynu bükük durmaktadırlar. Günümüz insanı yaşantı ve faaliyetleri ile hiç ölmeyecekmiş gibi bir felsefeye sahiptir. O yüzden olsa gerek, ölüm ve ölümü hatırlatan her şeyden hızla uzaklaşmaktadır. Bu tür konuşmaların yapılmasına bile tahammülleri yoktur. Adeta vebadan kaçar gibi kaçarlar ama bunun kimseye faydası yoktur. O gün geldiğinde büyük kıyamet kopmuş olacaktır. Bütün bu sebeplerden dolayı “ölmeden ölmek” prensibi gereği hazırlıklı olmak kaçınılmazdır.
Ölüm bir vuslat olmalı ve Mevlana’nın ifadesi ile düğün gecesi olarak karşılanmalıdır. Bunu yapmak tatbikî kolay değildir, önce nefsinize gem vurmak sonrada irademize hükmederek şeytanı dizginlemek gerekmektedir. Fakat yaşadığımız şu fani dünyada bunu yapmak çok kolay değildir, halen daha geleceğe dönük hayal ve planlarımız mevcuttur. Dünya ile ahiret arasında bir denge kuramadığımız zaman o büyük gün geldiğinde heybemizde hiçbir şey olmayacaktır.
İnsanoğlu doğarken de ölürken de yalnızdır. Yaşadığı süre zarfında çevresinde ki kalabalıkları ebedi sanır ki en büyük gafleti budur. Öldüğünde yanında götüreceği sadece amelleri olacaktır. İslami bir hayat sürdüğünde defterlerin sevap tarafı ağır basacağı için sorgu-sual ve sırattan geçmesi çetin de olsa mümkün olacaktır. Aksi durumda çok çetin bir azap onu bekliyor olacaktır ki Allah yardım etsin.
Ölümsüzlük mümkün olmasa da ardında ölümsüz eserler bırakmak mümkündür. İslam’da sadakayı cariye olarak ifadesini bulan bu iyilikler kıyamete kadar ayakta kaldığı sürece amel defterleri kapanmayacaktır. Ne büyük bahtiyarlık, “dünyaya kazık çakmak” bu olsa gerek.
Sonuç olarak; günümüz insanı hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamın bir parçası olduğunu sanarak oyalanmaktadır. Ölüm ve ölümü hatırlatan her şeyden kendisini soyutlayarak gerçeklerden uzaklaşacağını sanıyor. “Her nefis ölümü tadacaktır” ayeti kendilerini huzursuz ederek mezarlıklarda ki bu levhalara bile tahammülleri yoktur. Kafalarını kuma gömen deve kuşları gibi kendilerine gündüzü gece yapmaları akıbeti değiştirmeyecektir.
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın