Dr. Vehbi Kara
Köşe Yazarı
Dr. Vehbi Kara
 

Özel Mülkiyet ve Hürriyet Devri

Özel Mülkiyet ve Hürriyet Devri Çalışma ilişkilerinde meydana gelecek değişiklikleri 2015 yılında yazmış olduğum “Kapitalizm Sonrası Dönem; Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı doktora çalışmasında dile getirmiştim. Bu tez İstanbul Üniversitesinde oybirliği ile kabul edilmişti Nihayetinde 2017 yılında da bu çalışmayı kitap olarak yayınlamak nasip olmuştu. Son beş yılda doktora tezim ile ilgili olarak onlarca seminer verdim. Çeşitli gazete ve dergilerde yüze yakın makale yayınladım. Ne yazık ki çok az geri dönüş oldu. Bediüzzaman Said Nursi’nin gelecek yüzyılla ilgili olarak ortaya koyduğu öngörüler, onun eserlerini okuyan kişiler arasında dahi yeteri kadar revaç bulmadı. Yazdığım tez ve kitap üzerinde düşünmeye başladım. Acaba nerelerde hata yapmış olabilirim diye çok kafa yordum. Yetmedi birçok akademisyen arkadaşıma bu durumu söyleyerek yanlış yapmış olabileceğim noktalarda yardımcı olmalarını istedim.  Üzüntümü dile getirdiğimde sadece bir denizci arkadaşım (Mehmet Can Ural) çok güzel tespitlerde bulundu. “Senin vazifen çalışıp gayret etmektir” dedi. “Sen vazifeni yapmalısın, Allah’ın işine karışılmaz”.  Gerçekten de her şeyin bir vakti saati vardır. Çok güzel fikirler, söylendikten nice zaman sonra anlaşılmıştır. Dolayısı ile acelecilik yapmak hiç de doğru bir davranış değildir.  Son yaşadığımız Korona krizi beni de herkes gibi evine kapattı. Bu vesile ile ben de yaptığım çalışmalara göz atma fırsatı buldum. “Malikiyet ve Serbestiyet Devri” kitabımı baştan aşağıya okuyup inceledim. Yeni bir yöntemle okuyucuların nazarına sunmak gerektiğini düşündüm. Bu maksatla bir iki şahsın tenkidi aklıma geldi. “Yeni Türkçe ile günümüz insanının anlayacağı ifadeler kullanmalısın” diyordu. İlk önce bunun doğru olmadığını zira bu öngörüde bulunan Bediüzzaman’ın kullandığı ismi değiştirmenin haksızlık olacağını düşünüyordum. Fakat son zamanlarda bu konuda farklı düşünmeye başladım. Çünkü “lafız değişmekle mana değişmez” anlayışından hareketle “Malikiyet ve Serbestiyet” kelimelerinin günümüz Türkçesi ile kullanılabilecek karşılığı olan “Özel Mülkiyet ve Hürriyet” kelimeleri ile değiştirilmesinin uygun olacağını değerlendirmeye başladım. Bu yönde düşünmemin bir sebebi de özellikle Bediüzzaman’ın eserlerinden haberdar olan arkadaşlarımın bu çalışmaya sahip çıkmaması olmuştur. O halde “başka insanlara da bu çalışmadan bahsetmek yararlı olacaktır” düşüncesi hâkim oldu.  İşte yarın öbür gün birisi çıkıp karşıma dikilip “sen Bediüzzaman Said Nursi’nin vermiş olduğu ismi değiştirerek tahrif ettin” demeye hakkı yoktur. Zaten maksadım Bediüzzaman’ın fikirlerinin geniş kitlelerce duyulmasıdır. Sırf böyle deseler bile maksadım yerine gelecek nazarları Bediüzzaman üzerine kaydırmış olacağım… Kitabım çok kısa biz zamanda yayınlanmış olacak. İnternet ortamında kolaylıkla sipariş edilerek kargo ile evlere gelme imkânı da bulunacak. Bütün baskı ve dağıtım işleri profesyonel basımevleri tarafından karşılanıyor. Bize de yazar olarak eserin sadece içeriği üzerinde yoğunlaşma şansı veriyor. Allah bu konuda biz yazarlara yardımcı olan yayınevlerinden razı olsun.  Kitabın ismini seçerken şu hususlar yönlendirici oldu. Biraz da bundan bahsedeyim.  Öncelikle Korona virüsü salgınından sonra bütün dünyada köklü değişiklikler meydana geldi. Öyle zannediyorum ki tarihin kırılma zamanlarına “Sanayi Devrimi Sonrası Toplum“ denildiği gibi şimdi de “Korona Sonrası Dönem” denilecek. Korona virüsü denilen salgın hastalık (Pandemi) esnasında ve sonrasında büyük bir ekonomik kriz bekleniyor. Elbette ciddi işsizlik ve sosyal problemler de baş gösterecektir. Yeni devletler, bu hastalıkla mücadele ederken göstermiş olduğu başarılar ile tarih sahnesine geçeceklerdir. Çalışma ilişkilerinde hatta eğitimde dahi büyük değişiklikler olacağa benzemektedir. Örneğin eğitim okullarda değil artık evlerde veriliyor. Birçok şirket çalışanların işlerini evden yapmasını istiyor. Otomasyon ve uzaktan çalışma neredeyse dünyanın bütün ülkelerinde sokağa çıkmanın kısıtlanması ile birlikte zorunlu olarak uygulanmaya başladı. Bu yeni dönemde davranış kalıplarının değişmesi de beklenebilir. Nasıl ki sanayi devrimi sonrasında kadınların işyerlerinde çalışması uygun görülmemiş ve üretim bantlarında daima erkekler yer almıştı. Kadınların yuvalarından çıkması hoş karşılanmıyordu. Fakat Birinci ve İkinci Dünya savaşı esnasında erkeklerin hep birden cephelere gönderilmesi bu davranış kalıbının değişmesine yol açmıştı.  Öyle ki fabrika ve işyerlerinde bu sefer kadınlardan başka kimse çalışmaz olmuştu. Savaş bitip erkekler askerden terhis olunca bu sefer kadınların çalışma hayatına girmesine karşı çıkmadılar. Büyük sosyal sorunlara ve değişimlere neden olsa da bugün kadınlar işyerlerinin neredeyse yarısını doldurur hale gelmiştir. Çalışma ilişkileri öyle bir değişim göstermeye başladı ki daha önce “asla evde çalışamazsın” kalıbı yıkılmak üzeredir. Elbette Korona salgınından sonra çalışma ilişkileri de eskisi gibi olmayacak. Esnek çalışma şekli devlet dairelerinde dahi yaygın olarak kullanılmaya başlayacaktır. Makineleşme, otomasyon ve bilgisayar teknolojisinin gelişmesi üretim biçimini nasıl değiştirdi ise tüketici kalıplarını da aynı hızda değişime zorlayacaktır. Artık satılacak malların yığıldığı alışveriş merkezleri ve dükkânların yerine, internet üzerinden satışlar ivme kazanarak yapılmaya başlanacak. Nitekim evlere kapandığımız için böyle olmadı mı? Peki, o muazzam alışveriş merkezleri ve son yüzyılın tüketim mabetleri ne olacak. Bunlar kapanacak mı? Kapanacağını zannetmiyorum. Lakin buralarda satış yapılmayıp sadece numuneler sergilenecek. “Sen satın al biz evinize getirip çalıştırarak teslim edeceğiz” denilen farklı bir alışveriş merkezleri ve işyerleri ile karşılaşacağız. Bundan başka daha nice davranış kalıbının süratle değiştiğini görmemiz mümkün olacaktır. Akla hayale gelmeyen yeni meslek dalları ve eğlence şekillerini görebiliriz. Kitabımıza dönecek olursak; geleceğin dünyasını şekillendiren en önemli hususun özel mülkiyet ve hürriyetler etrafında şekilleneceğini öngörüyoruz. Son birkaç yüzyılda gelişen ve güçlenen “ücretli” sistem sona erecektir. İnsanlar başkalarının yanında ücretli olarak çalışmak yerine; kendi işlerinin sahibi olacağı yeni bir çalışma ilişkisi ön plana çıkarılmaktadır. İnsanlık tarihinde beş aşamalı bir sosyal değişim ve çalışma ilişkisi meydana gelmiştir. Bunlar Marx’a göre ilkel komünal dönem, kölelik devri, feodal dönem, kapitalizm ve sosyalizm (komünizm) devirleridir. Said Nursi, bu dönemleri benzer bir şekilde ele almakla birlikte kapitalizm ve komünizm dönemlerini tek bir devirde ele alarak “ücretli dönem” ismini vermiştir. Bediüzzaman, ücretli sistemin dahi bir gün mutlaka sona ereceğini zira insanların esir olmak istemeyeceği gibi ücretli olmak da istemeyeceğini dile getirir. Bunun yerine serbest piyasa ekonomisi ve hürriyetin önem kazandığı özel mülkiyet sisteminin yerleşeceğini ifade etmiştir.     Gerçektende insanlık tarihi incelendiğinde ücretli sistemin yaygınlaşması ile birlikte toprak ağalığı yani feodalizm ortadan kalkmıştır. Fakat bu sefer de toprağa bağlı köleliğin yerine emeğin metalaştırılması süreciyle karşı karşıya kalınmıştır. İşte ücrete bağlı bu sistemin diğer bir adına da “modern kölelik” denilmektedir. Kapitalist sistem, ücretli emek ilişkisinin ve özel mülkiyet hakkının sürekliliğinin ve genişlemesini güvence altına almıştır. Bununla birlikte insan emeğinin sömürülmesi ve özgürlüklerinin kayıtlar altına alınmasına engel olamamıştır. Bu nedenle kapitalist sistemin anlaşılması ve değerlendirilebilmesi için ücret sistemlerini gözden geçirmek önemlidir. Michel Husson, “Çalışma Hakkı Ya da Evrensel Gelir” başlıklı çalışmasında ücretliliğin köleliğinden sadece yarı zamanlı kurtulmanın mümkün olmadığını dile getirmiştir. Yani günde iki saat dahi olsa bir başkasına ücretli olarak çalışmasının sömürülmek olduğunu ifade etmektedir. “Bu şekildeki bir çalışmaya mecbur olmak, zamanın geri kalanında köleleşmektir” demektedir. Said Nursi’nin eserlerinden ilham alarak ücretli sitemin aslında “modern kölelik” olduğunu yapmış olduğum çalışmalarda dile getirmiştim. Bunun yerine insanların kendi işlerine sahip olacağı eğer bu mümkün değil ise hiç olmaz ise ortaklık ilişkisi ile kısmen dahi olsa işine malik olacağı bir dönemin yaklaşmakta olduğunu ifade etmeye çalıştım. Husson ile birlikte bir çok ekonomist “kapitalizm sonrası dönemi” hayal bile edememektedir. Hatta Fukuyama “Tarihin Sonu ve Son İnsan” isimli eserinde komünizmin yıkılması ile birlikte kapitalizmin zaferini erken bir zamanda ilan ederek çok fazla abartmıştı. Öyle ki; insanlık aleminin çok büyük bir çoğunluğunun gelir adaletsizliğinden yakındığı, sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinden mahrum kaldığı bir dönemi, insanlığın son dönemi olarak ilan etmenin büyük bir talihsizlik olduğu çoğu yazar tarafından dile getirilmiştir. İnsanlara kan ve gözyaşından başka bir şey göstermeyen komünist sisteme geri dönülemeyeceğine göre elbette bambaşka ekonomik ve sosyal yaşam biçiminin geleceği; akla uygun gelmektedir. Zaten komünizm ve sosyalizm aynı kapitalist sistem gibi ücretlilik esası üzerine kurulmuş bir çalışma ilişkisini öngörmektedir. Bunun yerine insanların kendi işlerine sahip olduğu bir ekonomik sitsem çok daha cazip ve akılcı olacaktır. İşte korona virüsü ile birlikte işyerlerinin topluca terk edilerek çalışmaların evden yapıldığı yeni bir dönemin ucu görünmeye başlamıştır. Daha önce otomasyon ve robot teknolojisi ile birlikte işçilere çok az gereksinim duyan bunun yerine bilgisayar programcılığının önem kazandığı bir zaman aralığını zaten yaşamıştık.  Evlere kapanarak ortaya çıkan bu yeni çalışma biçimi ile birlikte yeni bir dönemi öngörebilme imkânına sahip olduk. Şimdi sırada büyük kapital sahiplerinin çeşitli spekülatif oyunlarla veya sömürü çarkları sayesinde elde ettiği büyük firmaların gerileme sürecine gelmiştir.  Artık ekonomide dev şirketler yerine küçük ve orta ölçekli firmalar daha fazla yer edinebilecektir. Hatta çok az sayıda kişinin sahip olduğu küçük ölçekli firmaların sayıca artacağı bir dönemi öngörebiliriz. İşte öyle bir zamana yaklaşıyoruz ki çalışma ilişkilerinden tutun da sosyal ve siyasi yaşama kadar birçok değişikliğin gerçekleşmesi imkânsız değil sadece zaman meselesi olmuştur. Bu konuda geleceği öngörmek adına Korona Sonrası dönem; Özel Mülkiyet ve Hürriyet Devri” çalışmasının yeni fikir ve ufuklara yelken açacağını umuyorum, vesselam… Dr. Vehbi KARA  Windows 10 için Posta ile gönderildi Samsung Galaxy akıllı telefonumdan gönderildi.
Ekleme Tarihi: 12 Nisan 2020 - Pazar

Özel Mülkiyet ve Hürriyet Devri

Özel Mülkiyet ve Hürriyet Devri

Çalışma ilişkilerinde meydana gelecek değişiklikleri 2015 yılında yazmış olduğum “Kapitalizm Sonrası Dönem; Malikiyet ve Serbestiyet Devri” başlıklı doktora çalışmasında dile getirmiştim. Bu tez İstanbul Üniversitesinde oybirliği ile kabul edilmişti Nihayetinde 2017 yılında da bu çalışmayı kitap olarak yayınlamak nasip olmuştu.

Son beş yılda doktora tezim ile ilgili olarak onlarca seminer verdim. Çeşitli gazete ve dergilerde yüze yakın makale yayınladım. Ne yazık ki çok az geri dönüş oldu. Bediüzzaman Said Nursi’nin gelecek yüzyılla ilgili olarak ortaya koyduğu öngörüler, onun eserlerini okuyan kişiler arasında dahi yeteri kadar revaç bulmadı.

Yazdığım tez ve kitap üzerinde düşünmeye başladım. Acaba nerelerde hata yapmış olabilirim diye çok kafa yordum. Yetmedi birçok akademisyen arkadaşıma bu durumu söyleyerek yanlış yapmış olabileceğim noktalarda yardımcı olmalarını istedim. 

Üzüntümü dile getirdiğimde sadece bir denizci arkadaşım (Mehmet Can Ural) çok güzel tespitlerde bulundu. “Senin vazifen çalışıp gayret etmektir” dedi. “Sen vazifeni yapmalısın, Allah’ın işine karışılmaz”. 

Gerçekten de her şeyin bir vakti saati vardır. Çok güzel fikirler, söylendikten nice zaman sonra anlaşılmıştır. Dolayısı ile acelecilik yapmak hiç de doğru bir davranış değildir. 

Son yaşadığımız Korona krizi beni de herkes gibi evine kapattı. Bu vesile ile ben de yaptığım çalışmalara göz atma fırsatı buldum. “Malikiyet ve Serbestiyet Devri” kitabımı baştan aşağıya okuyup inceledim. Yeni bir yöntemle okuyucuların nazarına sunmak gerektiğini düşündüm.

Bu maksatla bir iki şahsın tenkidi aklıma geldi. “Yeni Türkçe ile günümüz insanının anlayacağı ifadeler kullanmalısın” diyordu. İlk önce bunun doğru olmadığını zira bu öngörüde bulunan Bediüzzaman’ın kullandığı ismi değiştirmenin haksızlık olacağını düşünüyordum.

Fakat son zamanlarda bu konuda farklı düşünmeye başladım. Çünkü “lafız değişmekle mana değişmez” anlayışından hareketle “Malikiyet ve Serbestiyet” kelimelerinin günümüz Türkçesi ile kullanılabilecek karşılığı olan “Özel Mülkiyet ve Hürriyet” kelimeleri ile değiştirilmesinin uygun olacağını değerlendirmeye başladım.

Bu yönde düşünmemin bir sebebi de özellikle Bediüzzaman’ın eserlerinden haberdar olan arkadaşlarımın bu çalışmaya sahip çıkmaması olmuştur. O halde “başka insanlara da bu çalışmadan bahsetmek yararlı olacaktır” düşüncesi hâkim oldu. 

İşte yarın öbür gün birisi çıkıp karşıma dikilip “sen Bediüzzaman Said Nursi’nin vermiş olduğu ismi değiştirerek tahrif ettin” demeye hakkı yoktur. Zaten maksadım Bediüzzaman’ın fikirlerinin geniş kitlelerce duyulmasıdır. Sırf böyle deseler bile maksadım yerine gelecek nazarları Bediüzzaman üzerine kaydırmış olacağım…

Kitabım çok kısa biz zamanda yayınlanmış olacak. İnternet ortamında kolaylıkla sipariş edilerek kargo ile evlere gelme imkânı da bulunacak. Bütün baskı ve dağıtım işleri profesyonel basımevleri tarafından karşılanıyor. Bize de yazar olarak eserin sadece içeriği üzerinde yoğunlaşma şansı veriyor. Allah bu konuda biz yazarlara yardımcı olan yayınevlerinden razı olsun. 

Kitabın ismini seçerken şu hususlar yönlendirici oldu. Biraz da bundan bahsedeyim. 

Öncelikle Korona virüsü salgınından sonra bütün dünyada köklü değişiklikler meydana geldi. Öyle zannediyorum ki tarihin kırılma zamanlarına “Sanayi Devrimi Sonrası Toplum“ denildiği gibi şimdi de “Korona Sonrası Dönem” denilecek.

Korona virüsü denilen salgın hastalık (Pandemi) esnasında ve sonrasında büyük bir ekonomik kriz bekleniyor. Elbette ciddi işsizlik ve sosyal problemler de baş gösterecektir. Yeni devletler, bu hastalıkla mücadele ederken göstermiş olduğu başarılar ile tarih sahnesine geçeceklerdir.

Çalışma ilişkilerinde hatta eğitimde dahi büyük değişiklikler olacağa benzemektedir. Örneğin eğitim okullarda değil artık evlerde veriliyor. Birçok şirket çalışanların işlerini evden yapmasını istiyor. Otomasyon ve uzaktan çalışma neredeyse dünyanın bütün ülkelerinde sokağa çıkmanın kısıtlanması ile birlikte zorunlu olarak uygulanmaya başladı.

Bu yeni dönemde davranış kalıplarının değişmesi de beklenebilir. Nasıl ki sanayi devrimi sonrasında kadınların işyerlerinde çalışması uygun görülmemiş ve üretim bantlarında daima erkekler yer almıştı. Kadınların yuvalarından çıkması hoş karşılanmıyordu. Fakat Birinci ve İkinci Dünya savaşı esnasında erkeklerin hep birden cephelere gönderilmesi bu davranış kalıbının değişmesine yol açmıştı. 

Öyle ki fabrika ve işyerlerinde bu sefer kadınlardan başka kimse çalışmaz olmuştu. Savaş bitip erkekler askerden terhis olunca bu sefer kadınların çalışma hayatına girmesine karşı çıkmadılar. Büyük sosyal sorunlara ve değişimlere neden olsa da bugün kadınlar işyerlerinin neredeyse yarısını doldurur hale gelmiştir.

Çalışma ilişkileri öyle bir değişim göstermeye başladı ki daha önce “asla evde çalışamazsın” kalıbı yıkılmak üzeredir. Elbette Korona salgınından sonra çalışma ilişkileri de eskisi gibi olmayacak. Esnek çalışma şekli devlet dairelerinde dahi yaygın olarak kullanılmaya başlayacaktır.

Makineleşme, otomasyon ve bilgisayar teknolojisinin gelişmesi üretim biçimini nasıl değiştirdi ise tüketici kalıplarını da aynı hızda değişime zorlayacaktır. Artık satılacak malların yığıldığı alışveriş merkezleri ve dükkânların yerine, internet üzerinden satışlar ivme kazanarak yapılmaya başlanacak. Nitekim evlere kapandığımız için böyle olmadı mı?

Peki, o muazzam alışveriş merkezleri ve son yüzyılın tüketim mabetleri ne olacak. Bunlar kapanacak mı?

Kapanacağını zannetmiyorum. Lakin buralarda satış yapılmayıp sadece numuneler sergilenecek. “Sen satın al biz evinize getirip çalıştırarak teslim edeceğiz” denilen farklı bir alışveriş merkezleri ve işyerleri ile karşılaşacağız.

Bundan başka daha nice davranış kalıbının süratle değiştiğini görmemiz mümkün olacaktır. Akla hayale gelmeyen yeni meslek dalları ve eğlence şekillerini görebiliriz.

Kitabımıza dönecek olursak; geleceğin dünyasını şekillendiren en önemli hususun özel mülkiyet ve hürriyetler etrafında şekilleneceğini öngörüyoruz. Son birkaç yüzyılda gelişen ve güçlenen “ücretli” sistem sona erecektir. İnsanlar başkalarının yanında ücretli olarak çalışmak yerine; kendi işlerinin sahibi olacağı yeni bir çalışma ilişkisi ön plana çıkarılmaktadır.

İnsanlık tarihinde beş aşamalı bir sosyal değişim ve çalışma ilişkisi meydana gelmiştir. Bunlar Marx’a göre ilkel komünal dönem, kölelik devri, feodal dönem, kapitalizm ve sosyalizm (komünizm) devirleridir. Said Nursi, bu dönemleri benzer bir şekilde ele almakla birlikte kapitalizm ve komünizm dönemlerini tek bir devirde ele alarak “ücretli dönem” ismini vermiştir.

Bediüzzaman, ücretli sistemin dahi bir gün mutlaka sona ereceğini zira insanların esir olmak istemeyeceği gibi ücretli olmak da istemeyeceğini dile getirir. Bunun yerine serbest piyasa ekonomisi ve hürriyetin önem kazandığı özel mülkiyet sisteminin yerleşeceğini ifade etmiştir.    

Gerçektende insanlık tarihi incelendiğinde ücretli sistemin yaygınlaşması ile birlikte toprak ağalığı yani feodalizm ortadan kalkmıştır. Fakat bu sefer de toprağa bağlı köleliğin yerine emeğin metalaştırılması süreciyle karşı karşıya kalınmıştır. İşte ücrete bağlı bu sistemin diğer bir adına da “modern kölelik” denilmektedir.

Kapitalist sistem, ücretli emek ilişkisinin ve özel mülkiyet hakkının sürekliliğinin ve genişlemesini güvence altına almıştır. Bununla birlikte insan emeğinin sömürülmesi ve özgürlüklerinin kayıtlar altına alınmasına engel olamamıştır. Bu nedenle kapitalist sistemin anlaşılması ve değerlendirilebilmesi için ücret sistemlerini gözden geçirmek önemlidir.

Michel Husson, “Çalışma Hakkı Ya da Evrensel Gelir” başlıklı çalışmasında ücretliliğin köleliğinden sadece yarı zamanlı kurtulmanın mümkün olmadığını dile getirmiştir. Yani günde iki saat dahi olsa bir başkasına ücretli olarak çalışmasının sömürülmek olduğunu ifade etmektedir. “Bu şekildeki bir çalışmaya mecbur olmak, zamanın geri kalanında köleleşmektir” demektedir.

Said Nursi’nin eserlerinden ilham alarak ücretli sitemin aslında “modern kölelik” olduğunu yapmış olduğum çalışmalarda dile getirmiştim. Bunun yerine insanların kendi işlerine sahip olacağı eğer bu mümkün değil ise hiç olmaz ise ortaklık ilişkisi ile kısmen dahi olsa işine malik olacağı bir dönemin yaklaşmakta olduğunu ifade etmeye çalıştım.

Husson ile birlikte bir çok ekonomist “kapitalizm sonrası dönemi” hayal bile edememektedir. Hatta Fukuyama “Tarihin Sonu ve Son İnsan” isimli eserinde komünizmin yıkılması ile birlikte kapitalizmin zaferini erken bir zamanda ilan ederek çok fazla abartmıştı.

Öyle ki; insanlık aleminin çok büyük bir çoğunluğunun gelir adaletsizliğinden yakındığı, sağlık ve sosyal güvenlik sistemlerinden mahrum kaldığı bir dönemi, insanlığın son dönemi olarak ilan etmenin büyük bir talihsizlik olduğu çoğu yazar tarafından dile getirilmiştir.

İnsanlara kan ve gözyaşından başka bir şey göstermeyen komünist sisteme geri dönülemeyeceğine göre elbette bambaşka ekonomik ve sosyal yaşam biçiminin geleceği; akla uygun gelmektedir.

Zaten komünizm ve sosyalizm aynı kapitalist sistem gibi ücretlilik esası üzerine kurulmuş bir çalışma ilişkisini öngörmektedir. Bunun yerine insanların kendi işlerine sahip olduğu bir ekonomik sitsem çok daha cazip ve akılcı olacaktır.

İşte korona virüsü ile birlikte işyerlerinin topluca terk edilerek çalışmaların evden yapıldığı yeni bir dönemin ucu görünmeye başlamıştır. Daha önce otomasyon ve robot teknolojisi ile birlikte işçilere çok az gereksinim duyan bunun yerine bilgisayar programcılığının önem kazandığı bir zaman aralığını zaten yaşamıştık. 

Evlere kapanarak ortaya çıkan bu yeni çalışma biçimi ile birlikte yeni bir dönemi öngörebilme imkânına sahip olduk. Şimdi sırada büyük kapital sahiplerinin çeşitli spekülatif oyunlarla veya sömürü çarkları sayesinde elde ettiği büyük firmaların gerileme sürecine gelmiştir. 

Artık ekonomide dev şirketler yerine küçük ve orta ölçekli firmalar daha fazla yer edinebilecektir. Hatta çok az sayıda kişinin sahip olduğu küçük ölçekli firmaların sayıca artacağı bir dönemi öngörebiliriz.

İşte öyle bir zamana yaklaşıyoruz ki çalışma ilişkilerinden tutun da sosyal ve siyasi yaşama kadar birçok değişikliğin gerçekleşmesi imkânsız değil sadece zaman meselesi olmuştur. Bu konuda geleceği öngörmek adına Korona Sonrası dönem; Özel Mülkiyet ve Hürriyet Devri” çalışmasının yeni fikir ve ufuklara yelken açacağını umuyorum, vesselam…


Dr. Vehbi KARA 

Windows 10 için Posta ile gönderildi


Samsung Galaxy akıllı telefonumdan gönderildi.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.