İnsan iki yönlü bir varlıktır. Beden ve ruhdan oluşuyor. Her iki yönümüzün de ihtiyaçları vardır. Bedenimizin ihtiyaçları yeme, içme, giyinme, barınma vs…
Ruhu yönümüzün ihtiyaçları ise maneviyattır. Bu ihtiyacı nasıl karşılayacağımızı en iyi bilen ise Alah’tır. İnsan, insanı tanıyamıyor ve tanıyamayacakta. Çünkü bir icat hakkındaki bilgiyi en iyi onun mucidi bilir. Para somut bir şeydir, mutluluk ise soyut bir şeydir. Somut bir şey soyut olanın ihtiyacını gideremez. Paranın zaten mutluluk gibi bir misyonu da yok. Ona bu anlamı biz yüklüyoruz. Misyonu yanlış koyduğumuz için, çözümü de dolayısıyla yanlış yerde aramış oluyoruz. Para bedeni ihtiyaçları karşılama noktasında sadece bir araçtır. Ruhun ihtiyaçlarını ise nasıl karşılayacağımızı bilmiyoruz. Bu konu hakkında derinlik psikolojisinin en önemli üç adamından biri olan Carl Gustavo Jung şöyle açıklıyor: ‘İnsanın ruh yönü karşısında çaresiz kaldıklarını ve ruhun ihtiyaçlarına akıl ile maalesef bugüne kadar çözüm bulamadıklarını itiraf ediyor ve bu çözümün ise dinde olduğunu açıkça belirtiyor. Zaten ruh sıkıntısına dinden başka hiçbir şey çözüm bulamaz ki…’1
Konuya sosyolojik açıdan bakacak olursak eğer; 100 yıl, 150 yıl önce mi bireyler, aileler, toplum daha mutsuzdu, yoksa şimdi mi daha mutsuz? Tartışmasız bir gerçek var ki o da insanların şimdi daha mutsuz oldukları…Peki bunun sebebi nedir? Kendi aklımızca koyduğumuz referansı insan mahsülü olan kanunlar değil midir? Kur’an-ı Kerim’de Rabb’imiz Teâla şöyle buyuruyor: ‘Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?’2 Bu soruya kimileri açıkça meydan okuyup biz biliriz dediler, kimileri de dolaylı yönden (bazı bahaneleri dile getirip) biz biliriz dediler ve insanı tanımadığımız halde insanın fabrika ayarları ile oynayıp kendi ürettiğimiz kanunlarla insanı ‘insanlıktan’ çıkardık. İnsanlığın yeniden fabrika ayarlarına dönmesi için, fabrikayı kuranı (insanı yaratana) konuyu havale etmeliyiz.
Allah cc bizleri yaratıp başıboş bırakmamıştır. Bizleri yaratıp bunun yanında her ihtiyacımızı nasıl karşılamamız gerektiğini de bizlere kitabında söylüyor. Mutlu olmak için ruhsal sıkıntılardan nasıl kurtulacağımızı yüce kitabımız Kur’an’ı Kerim’de şöyle ifade ediliyor: ‘O (Allah’a yönele)nler, iman eden ve Allah’ı anmakla kalpleri huzura kavuşan kimselerdir. Şunu iyi bilin ki gönüller (kalpler) ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.’3 ‘...Her kim nefsinin hırsından, mala olan düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, işte felaha, kurtuluşa, mutluluğa erenler onlar olacaktır.’4
Ayetleri beraber düşündüğümüz zaman ruhsal sıkıntılardan kurtulmanın yolunu birkaç maddede açıklayabiliriz.
1- İman etmek
2- Zikir (Kur’an-ı Kerim, tefekkür, ibadetler ve normal çekilen zikirler)
3- Nefsi terbiye etmek. (Bunun yolu da birinci ve ikinci maddede sayılan şeyleri hakkıyla yerine getirmekle olur.)
4- Dünya malına olan düşkünlüğümüzden vazgeçmemiz gerekiyor.
Bunları yerine getirirsek eğer felaha, kurtuluşa ve mutluluğa erişeceğiz inşallah. Konuyla alakalı da Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadisinde şöyle buyuruyor: Dünyalık meselelerde kendinizden aşağıdakilere bakıp halinize şükredin, ahiret konularında ise kendinizden yukarıdakilere bakıp gıpta edin.”
Bugün ruhsal olarak çöküntü yaşamamızın bir sebebi de bu hadise takla attırmamız değil midir? Hadisi ters çevirip ahiret konularında kendimizden aşağıdakilere bakar olduk. En azından bayramdan bayrama, cumadan cumaya camiye gidiyorum, en azından cenaze töreninde kapanıyorum. Ramazan’da alkol tüketmiyorum gibi gibi şeyleri söyleyip nefis rahatlatıyoruz. Halbuki biz bu ibadetleri zaten sürekli yapmamız gerekiyordu. Çünkü ibadetler ile ancak ruhun ihtiyaçları karşılanmış olur. Dünya konularında ise kendimizden yukarıdakilere bakıp psikolojimizi bozup onun şöyle evi, şöyle arabası var. Benim niye yok triplerine girip mutsuzlaşmaya başladık. Halbuki bu tarz konularda ölçüyü Resulullah (sav) koymuştu. Ona uysaydık ruhsal bunalım yaşamayacaktık.
Parayla iyi bir ev alabiliriz ama o evin içine koyacak bir aile bulamayız. Parayla iyi bir arkadaş bulabiliriz ama bir dost bulamayız. Parayla güzel/yakışıklı bir eş bulabiliriz ama vefalı, sadık birini bulamayız. Parayla çok iyi bir teknolojik alet alınabilir ama onu beraber kullanacak bir dostumuz olmaz.
Son olarak da konuyu iki cümle ile özetleyecek olursak eğer; Öldüğümüzde yanımızda götürdüklerimiz ruhun ihtiyaçlarını karşılayan şeylerdir. Dünya da bıraktıklarımız ise bedenin ihtiyaçlarını karşılayan şeylerdir.
Rabbim meseleyi hakkıyla anlayan, yaşayan ve anlatan insanlardan olmayı nasip ve müyesser eylesin.
Selam ve dua ile…
1- Carl Gustavo Yung’un Keşfedilmemiş Benlik Kitabından Bir Alıntı
2- Feyzül Furkan Meali Bakara Suresi 120. Ayet
3- Feyzül Furkan Meali Rad Suresi 28. Ayet
4- Feyzül Furkan Meali Haşr Suresi 9. Ayet