Ülke olarak bazen potansiyelimizin farkında olmadığımız olmuştur. Bu gibi durumlarda farkındalığı ortaya çıkarmak gerçeklerle yüzleşmek adına kaçınılmazdır. Kapasite ve yeteneklerimizin farkında olduğumuz zaman vizyon oluşturmak daha gerçekçi olacaktır.
Dünyada ülkeler birbirleri ile her alanda rekabet ederken kendi pozisyon ve konumları ile var olmaktadırlar. Mesela, toprak büyüklüğü, nüfus, coğrafya ve stratejik konum en önemli rekabet güçleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yıllardır girmek için uğraştığımız Avrupa Birliği ile Türkiye’yi karşılaştırmak gerekir ise olumlu yönlerimiz şöyledir;
Avrupa’nın en büyük topraklarına sahip ülkesiyiz,
Almanya’yı nüfus olarak geride bırakarak en kalabalık ülkeyiz,
Avrupa’nın en genç nüfusuna sahibiz,
Üç tarafı denizlerle çevrili, iki kıtayı birleştiren stratejik konumdayız,
İklim, coğrafya, tarih ve kültür olarak zengin bir geçmişimiz var,
Dil, din, ırk, azınlık ve etnik çeşitliliği ile zengin bir mozaiğe sahibiz.
Olumsuz yönlerimize bakacak olursak ise manzarayı umumiye şöyledir;
Güvenlik konusunda çevremiz ateş çemberi ile sarılmış durumda,
Göç yollarının üzerinde bulunmamız dolayısı mültecilerle uğraşıyoruz,
Enflasyon ve işsizlik konusunda istediğimiz düzeyde değiliz,
Yapısal reformları gerçekleştiremediğimiz için demokrasi liginde alt sıralardayız,
Yargı, basın ve eğitim konusunda atacağımız adımların olması,
Ekonomide kalıcı ve sürekli istikrar unsurlarından uzağız.
Bütün bunlara rağmen dünyada rekabet gücü sürekli yükselen bir Türkiye vardır. Bu büyüklüğümüz ile AB’ye girdiğimizde Avrupa Parlamentosunun en büyük gurubunu oluşturmuş olacağız. Bu durumda bizim onayımız olmadan hiçbir kararın çıkması mümkün değildir. Bunu bildikleri için de bizi hiçbir zaman içlerine almayacaklardır.
Yapılması gereken, olumlu yönlerimizi daha da geliştirerek rekabet gücümüzü artırmak olmalıdır. Yapacağımız yapısal reformlarla mevcut sorunlarımızın üstesinden gelip istikrarla yolumuza devam etmek en akılcı yoldur.
Sahip olduğumuz potansiyelin farkına yabancılar bizden önce vakıf oldukları için çekinmektedirler. Bir zamanlar Çin için uyuyan dev ifadesi kullanır idi, şimdilerde büyük uyanışı gerçekleştirerek dünyaya meydan okumaktadırlar. Dünyanın en kalabalık ülkesi olması dezavantaj olarak görülerek küçümsenirdi, şimdi ise her alanda büyük başarı hikâyelerine sahipler.
Bir karşılaştırma ve mukayese yapmak gerekir ise; ekonomik büyüklük olarak Hollanda kadar değer üretiyor olmamız oldukça manidardır. Hollanda’nın Konya kadar bir yer olduğu düşünülürse başka söze hacet yok.
Türkiye nüfus ve diğer potansiyellerini olumlu kullanarak sinerjiye dönüştürür ise büyük uyanışı gerçekleştirebilir. Yapmamız gereken tek şey ortak paydada güçlerimizi birleştirerek kendi gerçeğimizin farkına varmak olacaktır. Ayrıca bütçeden ar-ge yatırımları için daha büyük pay ayırmak meselenin halli yolunda önemli bir dönemeç olacaktır.
Saygılarımla,
Erol Aydın