RÜYAMDA BABAMI GÖRDÜM.
Yarın babalar günü.
Babası ölen...
Babasını dahi gör(e)meyen...
Var iken yok sayan...
Yokluğunda acı çeken ve dahi çektiren tüm evlatlara gelsin.
Gözyaşlarınızla okuyacağınız bu yazıyı okuyun...
Okuyun...
Okuyun...
Mümkünse
"Benim bir yanım galiba babamla beraber öldü. Ölümünün ilk günlerinde ikimiz de ölmüşüz de onu toprağın altına gömmüşler ama beni gömmeyi unutmuşlar gibi hissediyordum." diyen yazar gibi hissediyorsanız,
Lütfen bir kez de OKUTUN!.
Selam ve dua ile.
..............
Size hiç bahsetmedim. Vefatından iki ay sonrasına kadar babam hiç rüyama gelmiyordu. Hadi Abim babamı rüyasında gördüğünü söyledikçe beni bir üzüntü alıyordu "Ben niye görmüyorum" diye...
Sonra bir gün ben de rüyamda gördüm babamı. Ama ne görme anlatamam...
"Hastaneye kaldırıldı" haberi gelmiş bana güya...
Koştum Kadıköy'deki Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne gittim. Baktım annem hastanenin kapısında bekliyor yapayalnız...
"Nerede babam?" diye sordum, birinci kattaki bir pencereyi işaret etti. Kızımın 2000 yılında balkondan düşmesinden sonra tedavi gördüğü odaydı annemin işaret ettiği oda.
2000 yılında kızımı görmek için tırmandığım o pencereden, bu kez babamı görmek için tırmandım.
Pencerenin kenarındaki demirden tutunup içeri baktım. Tül perdenin arkasından yüzüme vuran muazzam bir beyaz ışık. Yatak yüzleri beyaz, duvardaki boya beyaz.
Sonra tül perdenin arkasında babamı gördüm.
Kıyafeti, son giydiği kefeni gibi bembeyaz. Yatağının yanında ayakta duruyor. "Baba, baba canına kurban olduğum bak bana" diye seslendim. Dönüp sağ omuzunun üzerinden bana bakıp gülümsedi. Ama beni daha net görmek için ranzanın üzerine çıktı.
"Babacığım iyi misin?" diye seslendim tekrar. Bana doğru yürümeye başladı. Bir ranzadan diğerinin üzerine adım ata ata camın dibine geldi. Tül perdenin arkasında durdu, beni izlemeye başladı hasretle...
"Baba burada iyi misin?" diye sordum. Elini uzattı, tül perdeyi aralayıp, bana baktı gülümseyerek. "He vallahi Süleyman, burada çok iyiyim" dedi şöyle üstüne basa basa...
"Baba dünya halidir, ben seni üzdüysem bana hakkını helal et olur mu?" dedim. Uzandı her zaman yaptığını yaptı, sağ gözümden öptü ve "Git oğlum ben burada çok iyiyim" dedi.
Öylece uyandım.
Ne kadar süre ağladım bilmiyorum.
Annem aradı geçen gün...
Kurşun gibi konuştu. "Ben bu dünyanın garibiyim" dedi. "Neden anne, nasıl garip olursun? Biz ne güne duruyoruz?" dedim. "Süleyman ben yol arkadaşımı kaybettim oğlum, kimsesiz kaldım" dedi. Öyle yanık söyledi, öyle ciğerden ağladı ki dedim herhalde gökyüzü parça parça olmuş tepeme yıkılıyor.
Karşılıklı ağladık biraz.
"Ben sana küsüm" dedi sonra. "Baban gitti, sen de gittin. Seni özlüyorum ama gelmiyorsun. Babana her hafta gidiyorsun. Bana her hafta gelmen için benim de mi onun yanına gitmem gerekiyor?" dedi.
Utandım!
"Anne şu Nethaber'e başladıktan sonra öyle bir cendereye düştüm ki babama gidemeyeli epey zaman oldu" diyemedim. "Sana söz veriyorum, en kısa zamanda yanında olacağım ve bundan sonra hemen her gün yanına geleceğim" diye söz verdim.
Sonra babamı bir kez daha rüyamda gördüm.
Beni gördü, tanımıyormuş gibi tek kelime etmeden arkasını döndü gitti. Anladım ki annemle birlikte babam da bana küsmüş.
Kendisine gidemediğim için mi kırıldı, yoksa bize emanet bıraktığı hayat arkadaşını ihmal ettiği için mi kırıldı bilemedim.
Sonraki gün hazırlanıp anneme gittim. Kâh sohbet ettik, kah o evde birlikte geçirdiğimiz 24 yılın ayrıntılarını ve babamı konuşup ağladık.
Sonra babam yine rüyama geldi.
Ama nasıl güzel geldi anlatamam.
Hadi abim ile ben bir yerde sıkışıp kalmışız. Bulunduğumuz yer devasa bir surun dibi. Yukarıdan bize ok atıyorlar. Bir ara boşluk bulunca "Kaç Hadi abi, kaç" diye bağırıyorum.
Üzerimize gelen ok yağmuru arasında önümüzde duran büyük beyaz bir kapıya doğru koşuyoruz. Oklar kulaklarımızın dibinden vınlayıp geçerken ben, omuzumla beyaz kapıya vurup içeri düşüyorum. Abimle beraber içeri girer girmez kapıyı arkadan sürgülüyorum.
Sonra Hadi abim aniden kayboluyor.
Ben etrafa bakarken sağ tarafıma dönüyorum ki mahşeri bir cemaat. Hepsi yeşil kıyafetler içinde ve diz üstü oturmuş. Tam ortalarında yüksekçe bir kürsüde babam bağdaş kurmuş sohbet ediyor.
Başını çevirip bana bakıyor. "Ooo Süleyman Efendi gel bakalım" diye sesleniyor bana. Hayretler içinde, şaşkınlık içinde "Baba" diye gülüyorum, "Sen burada ne arıyorsun?" diye soruyorum.
"Ben artık buradayım oğlum" diye gülüyor. Sonra başımı dizine koyup ağlıyorum "Biz seni çok özledik" diyorum. O da başımı omuzuma koyup "Ben de sizi özledim" diyor titreyen sesiyle...
Sonra uyandım.
Anladım ki babam kendisine gitmediğim için değil, anneme gitmediğim için bana gönül koyuyormuş.
Bugüne kadar anneme sık sık gitmek istemiyordum aslında ama bunun nedenini anneme anlatmak istemiyordum.
Ben o evde 24 yıl babamla ve annemle kusursuz güzellikte bir hayat sürdüm. Şimdi oraya gidip de babamı göremeyince, canım yanıyor. Hatıraları beni boğuyor adeta. Kalamıyorum fazla, kaçıp gitmek istiyorum.
Bugün 23 Ocak...
Babamı kaybedeli bir yıl bir gün oldu.
Babamı kaybettiğim gün, hiç kimsesi olmayan biri gibi hissetmiş, "Güneşim battı, bir daha hiç doğmayacak" demiştim. Benim bir yanım galiba babamla beraber öldü. Ölümünün ilk günlerinde ikimiz de ölmüşüz de onu toprağın altına gömmüşler ama beni gömmeyi unutmuşlar gibi hissediyordum.
Ama şimdi güzel rüyalarda görünce ve anneme sarılınca mutlu oluyorum.
Sizden iki istirhamım var.
Dualarınızda babamı unutmayın. Ve babanız yaşıyorsa, yanınızda ise benim yerime ellerinden öpmeyi unutmayın.
Süleyman Özışık
23.01.2020