“Kel bir tarak bulmuş, ne bulduğuna sevinmiş ne de kaybettiğine üzülmüş…”
Bir halk deyişi
“Ne zaman bir eşkıya görsem, fakirliğime dua ederim. “ Bu görüş nereden aklıma takıldı bilmiyorum.
Benden ne gitti?
Ülkemin yılları gitti… Benden bir ömür gitmiş çok mu?
Şimdi millet bundan kurtulduğuna seviniyor.
“Kel bir tarak bulmuş; ne bulduğuna sevinmiş ne de kaybettiğine üzülmüş…”
Evet, çözümsüz ve çıkmaza saplanan bir sistem, çözümü olmayan başka bir çıkmazın kucağına itildi.
Çözümü, “Ben et vereceğim…” diye sunanların karşısına: “Hayır, ben but vereceğim” diyenler çıktı.
İki çıkmaz bir çıkmazda buluştu… Çözüm üretemeyenlerin iktidarı sallandı ve yerine çözüm üretemeyen başkalarının iktidarı geldi.
*
1 Nisan sabahı markete gittim orada birkaç kişi konuşuyordu. Yaşlı olarak beni görünce:
“İşte, iktidara dersini veren bir emekli…” diyerek alkışladılar. Kızdım:
“Ne münasebet! Bu iktidara ders vermek emekliye kaldıysa, vay geldi başımıza…”
Emekliler yüzünden bu sonucun çıkmasını düşünmek, iktidarın çözümsüz politikalarını aklar. Hatta CHP’nin de çözümsüz politikalarını çözüm olarak görmeyi sağlar.
*
Önce şunu görelim;
Atlantik sistemi soyguncu sistemdir; soyguncunun adını ve elbisesini değiştirerek soygun önlenemez.
Sorunun nedeni ve bir parçası olanlar asla ve asla sorunun çözümüne katkıda bulunamazlar.
Üretimden kopan bir ekonomi politika iflas etmiştir.
Köylüyü şehirli yapmak ve onu üretim erdeminden uzaklaştırmak…
Birkaç kişi zengin olacak diye, köyleri mahalle yapıp, ithalatı çözüm olarak sunmak tarihe gömülmelidir.
Halkımızın birikimi olan değerler (Fabrika, liman, havaalanı, telekomünikasyon sistemi, ulaşım ağları, köprü ve yollar vs…) yine halkımıza iade edilmelidir.
Bunlar esasında yapılması gereken en basit çözümlerdir.
*
“Pınarlarından süt ve bal akan diyarlar” (*)
Tevrat öyle tanımlıyor, güzelim yurdumu… Bu yurtta yetişen patatesim dururken, Atlantik ötesinden gelen patatesi bilmem kaç liraya yiyorum…
Hem de hangi katkı maddelerinin olduğunu bilmeden.
Ben çözüm istiyorum kardeşim, uydurulmuş masallar dinlemek değil.
NATO’ya karşı mısın? Dolar’ın egemenliğine dur diyecek misin? İncirliği Kürecik’i kapatacak mısın? Rotanı Asya’ya çevirecek misin? AB’nin dayatmalarına direnecek misin? Hırsızlığı, yolsuzluğu, rüş vet ve iltiması kaldıracak mısın? Hukukun üstünlüğünü hakim kılacak mısın? Yerli ve milli ekonomiyi zorunlu yapacak mısın? Ve eğitim, Tevhid-i Tedrisat kanununu yürürlüğe koyacak ve Fulbright Eğirtim esaretini kaldıracak mısın?
“Sebepsiz zenginleşmeyi” bağımsız yargının incelemesine teslim edecek misin? “servet Beyanı”nı zorunlu hale getirecek misin?
İtibarın, mermer duvarlar, saraylar, sınırsız harcamalar ve kamu kaynaklarının şatafatlı kullanımında değil, halkın sosyal refahında olduğu gerçeğini pratik yaşamla gösterecek misin?
Bunları yapmayacaksan seçim sonucunun bana anlattığı iki şey:
1 – Kel bir tarak bulmuş; ne bulmuş sevinmiş ne kaybetmiş üzülmüş…
2 – Ne zaman bir eşkıya görsem, fakirliğime şükrediyorum…