Seçme kavramında özgürlükten daha kritik bir soru vardır: çoğunluk.
Gerçekten çoğunluğun seçimi kutsal mıdır? Ya da mutlaka doğru mudur?
Bugün yazmayı bir yana bırakıp “Seçme ve Seçme hakkı” kavramı üzerine sesli düşüneceğim.
Birçoğumuz, seçme hakkını demokrasinin temel unsuru olduğunu düşünürüz.
Seçme hakkını kullandığımız an veya sıradan bir seçme yaptığımızda tarafları belirlemiş oluyoruz.
Seçtiğim taraf ve seçmediğim taraf yani öteki taraf.
Seçmenin ilk çelişkisi taraf oluşturması diyebilir miyiz?
Bilemiyorum. Sesli düşünüyorum.
Biz seçtiğimiz tarafın doğru, seçmediğimiz tarafın da yanlış olduğunu düşünüyoruz. Sonra seçtiğimize de sıkı sıkıya sarılarak, karşı taraf ile aramızdaki farklılığı keskinleştiriyoruz.
Ardından bir seçtiklerimiz ile aynılaşmaya başlıyoruz. Ardından seçmediklerimiz olan karşı tarafın bireylerini de aynılaşmış olarak görüyoruz.
Biz doğruyu seçen aynı kişiler; onlar da yanlışı seçen aynı kişilerdir…
Oysa insan bir kalıba sığabilir mi?
Sesli olarak düşünüyorum; İnsan seçtiği ile değerlendirilebilir mi?
Yani insan seçtiğinin toplamı mıdır?
En kötüsü insanın seçtiği üzerinde bir sahiplenme duygusu geliştirmesidir. Ben bu belediye başkanına oy verdim, o halde isteğimi gerçekleştirmek zorundadır. Yani kişi seçmekle birlikte seçtiği üzerinde sahiplenme duygusu geliştiriyor. Peki, oy vermeyenin bu belediye hizmetinden yararlanma hakkı yok mudur?
Seçme kavramı bence görüldüğü kadar basite alınamaz.
Seçme ile kişi sadece karşıdakini değil, kendini de mahkûm eder.
Ben seçtim… O halde tarafım budur dediğim zaman, artık benim yaşam biçimim bu tarafa göre belirlenir. Seçmek bir anlamda sadece sizi değil, çevrenizi ve sizden sonra gelecek neslinizi de ilgilendiren bir eylemdir…
Belki de seçim, yalnızlıktan korktuğumuz için kendimizi bir tarafa ait olma duygusunun ilacıdır.
Seçtiğimiz tarafta kendimizin var olduğunu hissederiz; peki o taraf… O tarafta bizim varlığımızı tehdit eden bir karşı gruptur.
Acaba taraf seçerek kendimizi sınırlamış oluyor muyuz?
Sesli düşünüyorum.
Şimdi kritik başka bir soruya gelelim; seçmek bir özgürlük müdür? Elbette. Öyle bilinir, öyle kabul edilir. Ama bu özgürlük, hem kendimizi hem de karşımızdakini tutsak edebiliyor.
Seçim yapmakla ifade ettiğimiz düşünce: “Ben bu tarafa aidim”, “sen de o taraf aitsin…”
Tarafları belirleyen ve ayrıştıran bir özgürlük olabilir mi?
Bunların hepsi üzerine derin düşünülmesi gereken birer sorudur.
Seçme kavramında özgürlükten daha kritik bir soru vardır: çoğunluk.
Gerçekten çoğunluğun seçimi kutsal mıdır? Ya da mutlaka doğru mudur?
Şimdi sesli düşünüyorum.
Hz. Musa Hıra Dağı’na çıktı. “Halk Musa’nın dağdan inmediğini, geciktiğini görünce, Harun’un çevresinde toplandı. Ona ‘kalk bize öncülük yapacak bir ilah yap’ dediler. (1)
Hz. Harun topladığı altınlar ile bir buzağı yaptı. Orada çoğunluk, putu yani yanlışı, yani kutsal olmayanı seçmişti.
Başka bir örnek Hz. İsa’nın öğretilerine kimse inanmıyordu. Bütün devlette sadece 12 kişi inandı. Eğer o gün seçim yapılsaydı. Hz. İsa bir kaybeden olarak sonsuza kadar mahkûm edilirdi.
İster dinsel, isterse siyasal olaylardan yüzlerce örnek verebilirim.
Hz. Muhammed dünyayı aydınlatacak meşaleyi yaktığında bir avuç insan toplanmıştı etrafında.
Seçim olsaydı kazanır mıydı?
Sadece sesli düşünüyorum.
- Tevrat Kitab-ı Mukaddes Mısır’dan Çıkış 32-1