Seküler veya sekülarizm din dışı hayat tarzı veya dünyevi yaşam anlamında kullanılan bir kavramdır. Günlük hayatta sürekli karşımıza çıkmasıyla ünlüdür. Özet olarak; iyi bir işim (paralı), iyi bir evim (müstakil), iyi bir arabam (markalı) ve iyi bir eşim (manken) olsun anlayışı ve felsefesidir.
Bizler Müslüman bir toplum olarak hayatımızı inanç temelli olarak dizayn ettiğimiz için bize Fransız bir akım olduğunu söylememiz abes olmayacaktır. Kapitalizmin dayattığı ve materyalist akımlarla beslenen çağımızın hastalığı olarak önemli bir imtihan mecrasıdır.
Müslüman bir insanın rehberi Kuran ve sünnettir. Hayatını bu çerçevede yürütmesi hem bu dünyasını hem de ahiretini kazanması açısından gerekli fakat yeterli değildir. Bizde uygulama olarak Müslümanlık İslam’ın 5 şartının yerine getirilmesi olarak algılanıyor bu çok büyük eksikliktir. Bu ibadetlerin yanında bir insan İslam ahlakı ile de kendini donatmamış ise büyük gaflet içinde olduğu aşikârdır.
Yaşantısına, duygusuna, düşüncesine, eylemine ve de söylemine İslam ahlakı damga vurmuyorsa gerçek anlamda mümin olması söz konusu değildir. Müslüman; akrabaları gözetmeli, komşuları ile iyi geçinmeli, çevreye ve diğer canlılara duyarlı olmalı, özü-sözü bir olmalı ve merhamet timsali olmalıdır.
Bütün bu hasletler bir insanda bulunuyor ise o insan hem kendisi hem de toplum için büyük bir kazançtır.
Günümüzde imanın ötesine geçip amel ve muamelatta dini referanslara bağlı kalmak bazı insanların nefslerine ağır gelmektedir. O zaman çıkış yolu arayan insanlar için sekülarizm can simidi olmaktadır. Dini müeyyidelerin yaptırımları maddi olmadığı için çok bağlayıcı olmuyor. Yapmadığında günahkâr olmanın ötesinde, diğer taraftan bahsediliyor ama oraya gidip te gelen olmadığına göre “aman” deyip geçenlere çokça rastlarız. Dolayısı ile zamanla ne oluyor; “insanlar inandıkları gibi yaşamayınca, yaşadıkları gibi inanmaya başlayarak” seküler yaşamın kucağına düşüyorlar.
Bu girdaba bir kez tutulduğunuzda ise debelendikçe daha çok batıyorsunuz. Sizi frenleyen ve dizginleyen bir ilke olmayınca yaptığınız her şeyi mubah olarak görmeye başlıyorsunuz. Bu durum ise sonun başlangıcı oluyor.
Sonuç olarak; seküler yaşam tarzı, hayatlarımızı sarıp sarmaladığında özümüze dönmemiz bu sarmaldan çıkmamız imkânsız olmasa da pek mümkün olmuyor.
Bir bataklığa saplanmış gibi debelendikçe daha çok batıyor, battıkça daha çok debelenerek yok oluyoruz. Bu yüzden Müslüman inandığı gibi yaşayıp bu tür tuzaklara düşmemelidir.
Bu tuzakların bertaraf edilmesi adına da, başta Diyanet işleri olmak üzere, İlahiyat ve İmam-Hatiplere de görevler düşmektedir.
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın