Neşet Ertaş’ı bilmeyen nesle aşina olamadık. Newton’a olan saygısından dolayı uçmayanlara biz de selam durduk. Sokaklarda yazıları ile var oldular. Soğuk bir gece vaktinde, “Çare yün içlik” yazısını gördüm köşe başında. Kim bilir kaç saat üşüdükten sonra yazmıştı bunu ya da buz gibi taşa oturmaya ne kadar dayanabilmişti acaba? Diğeri az öteye, “Boş boş şeyler yazmayın, biraz politik olun” yazmıştı. Arkadaşı da, “Tamam abi” diye cevap yazmış altına. Demek ki tahmin ettiğimizden daha fazla düşünüyorlar. Belki de bizim ihtiyacımız olan birçok cevap onlarda hazır. Bilemiyoruz ki!
“Bizden eliti şanzelizede” yazmış biri. Öyle ki kendince bir elitist mantığa sahip ama o da Avrupa karşısında aşağılık kompleksine kapılmış. Bilmiyor ki şu hayatta ondan daha eliti yok. “Youknownothing Jon Snow, Sivas’a gel soğuk gör” yazmış diğeri. Bizim gençler anlaşılan o ki iyi yazıyor, okuyor, izliyor, takip ediyor. Sinema, sanat, spor, kültür, fizik, kimya, felsefe aklınıza ne gelirse bir nebze de olsa bilgi sahibiler. Biz hep bizim çocukları küçümsedik, hor gördük. Hâlbuki şu örneklerin tamamı bizim çocuklara ait. Bakınız, “Açsanız zenginleri yiyin” iktisadi, “Eskiden nereye baksam seni görüyordum, şimdi Suriyelileri” siyasi, “Sendeki dert de bizdeki iddia kuponu mu” felsefi, “Tipi Tarlabaşı, ego Nişantaşı” popüler, “Mahallemizde havaalanı yok fakat pilot çok” sosyolojik, “Balık olsam vapur çarpar” psikolojik bir duvar yazısıdır. Sokaklar duvar yazılarından dökülen duyguların var olduğu yerlerdir. Her çeşit düşüncenin, her türlü acının, her kesimden insanın var olduğu yerler.
Geçmişimizden örneklerle zamana meydan okuyoruz. Yeni nesle hakaretler yağdırırken, geleceğimizin varisi sevgili gençlerimizi alınlarından öpüyoruz. Meslekleri, ihtiyaçları, plan ve programları, maaş oranlarını, konforu konuşuyor, gece gündüz bin bir türlü hesapla boğuşuyoruz. Çözdüğümüz problemlerimizden çok içinden çıkamadıklarımız var. Herkesi dinliyor, kitaplar okuyoruz, doğaya bakıyor, engin denizlere karşı tefekkür ediyoruz. Google araştırmalarımızın, sohbet halkalarımızdaki tartışmalarımızın sonu gelmek bilmiyor ama sokakları hep teğet geçiyoruz. Duvar yazılarını atlıyoruz. Bazen okuyor ve gülüp geçiyoruz ama üzerine hiç düşünmüyoruz.
“Işıkları kapattık, bizi bulmak isteyen kendini yaksın” diye yazmış adam, “Benimle yaşlansana, kitap okurum, çay demler, şiir yazarım” diye yazmış diğeri, “Onlar gibi değil anlar gibiydin” diye yazmış sonuncusu. Adam daha ne desin, ne yazsın, ne yapsın ama belli ki o da biliyor gerçeği, “Onlar gibi değil anlar gibiydin” diyor. Anlar gibi.