TALEP, TALİBİN AYNASIDIR
Rahman ve Rahim olan Allah’ın cc adıyla…
Bizleri imtihan gereği yeryüzüne gönderen Rabbimiz, imtihanları geçebilmek için kendisine gereği gibi kulluk yapmamızı emrediyor. Bu kulluğun temelinde ise nefis ve ruh vardır. Bu ikisinden hangisi bedene hakim olursa, beden onun hizmetine girmektedir. Biz bu yazımızda nefsin bedene hakim olması durumunda insanı nasıl nankörleştirdiği ve sonuçları üzerinde duracağız. Nefs, tasavvufta ‘insanın içindeki müspet(olumlu) ve menfi(olumsuz) temayüllerin bütünü’ olarak ifade edilir. İnsan, kendisine verilen nimetlerin değerini bilmeyip ve nimetlerin şükrünü gereğince yapmayıp azgınlaşınca, Allah cc, insanı nefsini terbiye etmesi ve ruh yönünü güçlendirmesi için birtakım belâ ve musibetler ile imtihan1 etmektedir. Bu belâ ve musibetlerin hikmetini anlayıp tevbe edenler kurtuluşa ererler ama nankörlükte ısrarcı olanlar ise helak2 olurlar. Tarih bu misallerle doludur. Bu olaylardan ibretlik olanları görmek isteyen de, örneklik olanları görmek isteyenler de tarihe bakabilirler.
İnsan nimetlerin şükrünü unutarak3, nimetleri kendinden bilerek4, haddi aşarak5, gibi sebeplerle nankörleşir. Bu nankörlük insanı kulluktan uzaklaştırır ve bizim dünya ve ahiret dengemizi bozar. İnsan burada kendisini kontrol etmek istiyorsa taleplerini muhasebe/kontrol etmeli. Taleplerimiz bizim birer aynamızdır. Taleplerimiz bizim iman kalitemizin göstergesi yani aynasıdır. Taleplerimiz Allah’ın cc rızasına uygun olan şeyler mi, nefsin rızasına uygun olan şeyler mi? Talib'in iman kumaşının kalitesi talebinden belli olur. Taleplerimiz dinimizin değerleri midir, beşeri ideolojilerin ve onların yaptırımlarının değerleri midir? İhtiyaç duyduğumuz şeyler Avm’ler, kuaförler, maçlar mı; yoksa camiler, namazlar mı? Önceliklerimiz Kur’an’ın emirleri mi, dünyalık mal/mülk mü? Önceliğimiz Kur’an’ın emirleri ise iman kumaşımızın kalitesini gösterir, önceliğimiz dünyalık şeylere ise, iman kumaşımızın ne kadar kalitesiz olduğunu göstermektedir. İman kalitemiz bu ikisi arasındaki taleplerimiz de ortaya çıkacaktır. Nefs bedene hakim olursa talibin talebi dünyaya, ruh bedene hakim olursa talibin talebi dine ve dini değerlere olacaktır.
Konuyla alakalı günümüzden bir misal vermek istiyorum. Covid-19 virüsü ülkemizde yaygınlaşınca Allah Allah diyenler, salgının yayılma hızının azalmasıyla tekrardan dünyaya dönmeye başladı. İmtihanlar bizi Allah’a yaklaştırması gerekirken gerekli mesajları almayıp yeniden dünyaya dönmeye başladık. Bizler müslümanız ve dinimizin talipleri olarak ibadethanelerin açılmasını ve cuma namazlarının tekrardan kılınmasını talep ediyoruz. Her tarafta sosyal mesafeye dikkat edilerek hayatın olağan akışı devam ettirilmektedir. Bu sosyal mesafe kuralına riayet edilerek 10-15 dakika içinde cuma namazı kılınabilir. Her şeyin bir alternatifi var ama cuma namazının bir alternatifi yoktur. 2-3 ay saçlarımıza bakım yapmazsak, Avm’ye gitmezsek, top oynamazsak günaha girmeyiz ama cuma namazının gereksiz ihlalinin hesabını ahirette bize sorarlar. Diğer müslüman ülkelerde sosyal mesafeye dikkat edilerek namazlar kılınıyor, bizde de bu şekilde uygulanabilir. Bize öyle geliyor ki, virüs bahane edilerek insanları ibadethanelerden ve namazdan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Dünyalık meseleler ne zaman düzelecek tartışması yapılıyor ama cami ve cuma namazı konusu bahsedilmemektedir. Bu virüsten gerekli dersleri çıkarmayıp manevi tedbirler almadığımızda korkarım ki daha bir çok belâ ve musibetler bizi bulacaktır. Rabbim, bizleri meseleyi hakkıyla anlayanlardan ve gereği gibi yaşayan kullarından eylesin. Bu yaşanılan elim hadiseden gerekli manevi tedbirleri alan kullardan eylesin.
1- ‘‘Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!’’ (Bakara, 155)
2- "Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir." (İbrahim, 7)
3- "Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin." (Bakara, 152)
4- İnsana bir zarar dokunduğunda bize yalvarır; sonra ona katımızdan bir nimet verdiğimizde, "Bunu ancak bir bilgi sayesinde elde ettim" der. Aksine o nimet bir imtihandır ama çokları bunu bilmez. (Zümer, 49)
5- ‘‘De ki (Allah şöyle buyuruyor): "Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir." (Zümer, 53)
Mücahit GÜLER
Samsung Galaxy akıllı telefonumdan gönderildi.