Ucuz insan, kalbi körelmiş, duygudan eser kalmamış ve maneviyat değil de maddiyatın esiri olmuş kişidir. Bu kişiler kimseye önem vermez, cebindeki paralar kadar konuşur ve çoğu bireye tepeden bakarlar. Aslında onları bu duruma getiren devletler ve devletlerin emperyalizmin kölesi olmuş sistemidir.
Ucuz insanların, pahalı takıldığı memleketler de genellikle iki kısım vatandaş vardır; biri zenginler ve biri de fakirler, yani anlayacağınız orta sınıf yoktur. Özellikle bizim gibi ülkelerde orta sınıfın yok olduğu zamanları yaşıyoruz ve gittikçe bu zengin, fakir arasındaki uçurum yükselecek.
Devletin, halkın sırtına bindiği yerlerde de genellikle halk, sadece hayata tutunmak için yaşamsal ihtiyaçlarını giderir ve böyle olunca da çoğu insan, ekonomide eşitlik vurgusu yapmaz ve yaşamsal ihtiyaçları dışındaki isteklerde bulunamaz ve düşünemez çünkü sadece çalışması gerekiyordur. Memurlara ve işçilere biraz zam yapılır, yani ağızlarına bir parmak bal sürülür ve hepsi uyutulur güzelce. Sonra enflasyon jet gibi uzaya çıkınca da o zamlar erir gider. Bunun herhangi bir parti veya siyasi, ideoloji görüşle ilgisi yok aslında çünkü hangi ideolojiden siyasi parti gelse de halka değil, zenginlere hizmet edecektir . Bir nevi devlet eliyle Hindistan ve Afrika'nın bazı bölgelerindeki kast sistemi gibi.
Bu gibi ülkelerdeki halklar; din, ideoloji, laiklik ve milliyetçilik kavramlarının arkasından sürüklenerek, hiçbir şey düşünemez hale getirilir, zaten zenginlerin istediği durum da budur. Kimse düşünemesin, kimse sorgulamasın ve soyut olan şeylerin arkasından öyle heyecanla hareket etsinler ki gerçeklere gözlerini açmasınlar.
Siyasiler, ülkeleri değiştirmez çünkü kendi sıcak koltuklarında sürekli oturmak varken, neden doğruları halka söylesinler ve uyanmalarına sebep olsunlar ki değil mi? Devletler, Allah değildir ve hiçbir kutsallığı da yoktur! Devletlerin kuruluş amacı eşitlik ve adalet olmalı, zenginlere yani kalbi ucuz olup, pahalı takılanları korumak için oluşturulmuş bir yapı değildir ve olmamalıdır.