Toplum olarak kız ve erkek evlatlar arasındaki ayrım, çağlar değişse de maalesef devam etmektedir. Cahiliye döneminde kız çocuklarına yapılan zulmün aynısı olmasa da değişik şekilde bu adetlerin yürürlükte olması acıdır.
Değişik bölgelerde uşak kavramı kullanılsa da kastedilenler arasında farklılıklar vardır. Mesela Doğuda uşak derken tüm çocuklardan bahsedilirken, Karadeniz’de uşak sadece erkek çocuklarını kapsamaktadır. Böyle olunca da kız çocuklarının adı bile zikredilmediği için ayrımcılık en başından ortaya çıkmaktadır. İlginç ve enteresan olan da bu negatif ayrımcılığın kadınların yapmış olmasıdır. Özellikle anneler “o evin uşağı” diyerek kız çocuklarını arka plana iterek, ezmektedirler. İşte, aşta, mal paylaşımında, sosyal statüde ve temsilde hep erkek çocukları kayrılmaktadır. Fakat daha ilginç olan her türlü sıkıntıda, hastalıkta, acıda ve yaşlılıkta kız çocukları ebeveynlerin yanında iken bu ayrımcılığın son bulması için yeterli olmamaktadır.
Birçok ailenin uşak oluncaya kadar çocuk doğurmaya devam etmesi de meseleye bakış açısı bakımından önemlidir. Ya da “bir önceki çocuk erkek olsaydı, son çocuğu yapmazdık” demek, bu konuda fazla söze hacet bırakmıyor.
Erkek çocuğuna olan düşkünlük o düzeye varmıştır ki “uşağım olsun da evin yolunu bilmese de olur” düzeyindedir. Bu bakış açısında inancımız açısından da kabul edilmesi mümkün olmayan sakıncalar vardır;
Şöyle ki;
Yaratıcıya karşı isyan söz konusudur,
Nasip ve kısmete, dolayısı ile kadere karşı şüphe vardır,
Hayır ve şerrin Allahtan olduğuna dair inanca isyan vardır,
İman zayıflığı, itikat zafiyeti ve takva yoksunluğu mevcuttur.
Her şeyin hayırlısı istemek, kaza ve kadere razı göstermek bir Müslümanın yapması gereken teslimiyettir. Sadece dünyalık, şan, şöhret, itibar ve itibar için isyan içeren tutumlar takınmak sağlıklı değildir. Buralarda maalesef töre ve gelenekler inancın önüne geçtiği için bu tür yanlışlarla bugün bile karşılaşıyor olmak üzücüdür.
Sonuç olarak; toplumları sosyolojik olarak etkileyen faktörlerin başında geleneksel değerler gelmektedir. Bu algı o kadar baskın ve güçlüdür ki inanç değerlerini bile ekarte etmektedir. Atadan, dededen ve babadan görülen töre, inançla çelişir mi diye düşünülmeden mutlak doğru olarak kabul edilerek bu durum devam ettirilmektedir.
Bu kafa yapısının bugünden yarına değişmesi de pek mümkün gözükmemektedir. Uşaklara, uşak olunmayan bir dünya hepimiz için daha hayırlı olacaktır.
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın