"...Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz; çünkü Allah israf edenleri sevmez."Araf 7/31
(Bu ve bundan sonraki yazılarımda israfa sebep olan konuları işlemeye çalışacağım.)
Japon Arkadaştan bir anektod;
1983 yılıydı Almanca kursu için Münih’te Goethe Enstitüsünde bulunuyorduk. Bu esnada bir Japon arkadaşın çok merakını celbettiği sorusunu bana yöneltti.
-"Kurbanoğlu, sizin oturmuş olduğunuz evleriniz kaç metrekaredir ve neler bulunuyor. Bana anlatır mısın!"
Ben de dedim ki:
-"Evden eve değişir. 90 m² ev de var 500 m² evde var hangisini soruyorsun."
-Dediki "Siz, 100 m²’nin üzerinde bir evde ne yapıyorsunuz?"
Ben de dedim ki:
-Bir salonumuz var. Oraya misafirleri kabul ederiz. Bu en az 30 m², bir ebeveyn odası var akşamleyin yatarken anne baba orayı kullanır. Bir oturma odamız var, günlük misafirleri kabul ederiz. Bir mutfağımız var, yemek orada pişiyor ve yemekleri misafir olunca salonda. diğer zamanlar ise genellikle mutfakta yeriz. Banyomuz var tuvaletmiz var, antrelerimiz var vs."
Dediki "Salonda neler bulunuyor bir anlatır mısınız!"
-Salonda; bir masa etrafında en az altı sandalye durmaktadır. Bir vitrin bulunur, içerisinde kristaller, bardaklar, seramik kaplar bulunur. Bundan başka oturma grubumuz, mobilya takımı bulunur. Salon büyükse, fiskos takımı vd. yer alır.
-Durun! Tamam tamam anlatma anlatma sizin evleriniz mesken değil, mobilya deposuymuş.
Nasıl dolduruluyor, böyle büyük alanlarda kimler kalıyor? Dede ile torun bir arada oturuyorlar mı?
-Dedim ki "Yok, bizde evlenecek yaşa gelen erkek veya kız için hemen ayrı bir ev tutulur ve aynı düzen onlar içinde devam eder.
-Çok tuhaf dedi; iyi o zaman sizin dedenizin kültürü toruna nasıl intikal edecek.
Peki neden sizin çocuğunuz evlendiği zaman, aile olarak yanınızda misafir etmiyorsunuz?
-Ben de dedim ki "bu teklifinizi gelin tarafı da damat tarafı da istemezler. Evlenen kişiler başlangıçta ayrı bir eve kendilerini programlarlar ve yaşayışlarını böyle bir ortamda daha rahat ve huzurlu sürdüreceklerine inanırlar.
Bizde mahremiyet de önemlidir.
-Bana dedi ki "Kurbanoğlu;
Bizim en büyük evimiz 60 m² olup orada dede ile torun bir arada yaşamaktadır. Böylece okullarımızda çocuklarımıza öğretmiş olduğumuz kültürü, evde dedesinden uygulama ile de pekiştirir. Yoksa Japon kültürü nasıl devam edecek?
Mahremiyet dediğin şey dedenin, oğulun ve torunun müstakil odalarının olması ise, o bizde de vardır. Odalar hem açılıp ve hem de bölününce diğerler ile irtibat kesilir ve ihtiyaca göre kullanılır.
Sonra bir oturma odası, müsafirin dışında niye boş kalıyor? Sadece yatmak için bir odayı neden işgal edelim.
Ne için oturma odası varken misafir için ayrı bir oda kullanalım. Bunlar hep atıl ve kullanılmaz yatırımlardır.
Bir Japon vatandaşı, Japon Milleti adına böyle bir alanı tasarrufa kendini yetkili göremez. Kaldı ki bu fedakarlığa Japonya katlanamaz.
Biz ne yapıyoruz?
Gelelim şimdi kendi halimize. Maalesef yeni evlenen çiftlere derhal mobilyalarla ev diziyoruz.
Oysa evlenenler daha çok zamanlarını anne ve babalarının yanında geçiriyorlar. Evli çift, yüz metre karenin üzerinde olan evi akşamdan akşama bir odasını kullanmak için açıyorlar, sabah gene kapatıyorlar.
Biz böyle ihtiyaçları karşılamak için inşaat sektörüne alabildiğine destek veriyoruz ve inşaat sektörümüz iyi rant yapıyor. Satışlarımız çok iyi diye kendi kendimize teselli buluyoruz.
Peki bu yatırım yapmış olduğumuz alanlar hangi insanları istihdam ediyor? Meslek adamlarını çalıştırıyor mu? İşçi çalıştırıyor mu? Bu alanlarda çalışanlar kaç nüfusu geçindiriyor? Bu yerlerde günde kaç vardiya çalışıyor? Buraların katma değeri ne kadardır.
Bu ve benzer beklentilere evet cevabı alamıyorsak o zaman kendimizi bir muhasebeye çekmemiz ve sorgulamamız gerekir.
Ülke olarak yatırımlarımızı yaparken bir öncelik sırası olması lazımdır. Aksi taktirde kendini bilmezlerin, manipülatörlerin döviz tehdidi ve tüketim maddelerine yapılan fiyat artışı karşısında yaptırım uygulayamaz duruma düşeriz.
Bundan böyle araştırma kurumlarımızın da desteğini alarak, katma değeri yüksek olan alanlara yatırım yapmayı teşvik etmemiz ve onlara öncelik vermemiz gerekir diye düşünüyorum.
Not: Bundan önceki yazmış olduğum “ İslam Âlemi ve Türk Dünyası İttihad Edecek “ başlıklı yazıda Dârülhikmeti'l-İslâmiye diyeceğim yerde Dârul Funun-u İslâmiye demişim. Bu yanlışlığı düzeltir anlayışınız için teşekkür ederim.