İmar Barışında, parasını veren, kanunsuzluğu meşrulaştırıyor,
sorumluluğu üstleniyor. Körleşmenin maksimum seviyesi…
Yetki devredilebilir; sorumluluk devredilebilir mi?
O zaman neden “Fay” ile barışmıyorsunuz? Parasıyla değil mi?
Deprem uzmanı değilim. O nedenle bu konuda, sade bir vatandaş olarak kafama takılan soruları paylaşmak istiyorum.
Harçlığımızla satın aldığımız saç kurutma makinesinin “Garanti Belgesi”ni soruyoruz; hayatımızın 20 yılını bedel olarak ödediğimiz binanın garantisini sormak neden aklımıza gelmiyor? Yaşadığımız bina saçımızdan daha mı değersiz?
*
Tavuğu satın alırken bile, “İslami Şartlara Uyguluğunu” ölçü alan anlayış; bina inşaatları için neden devreye girmez? Din İşleri Yüksek Kurulu, etin helal olması için kesimin nasıl yapılacağına dair bir açıklama yaptı. Eyvallah.
Bina inşaatlarında kazancın helal olması için ahlaklı davranmak gerektiğini bekleme hakkımız vardır.
Mesela binalar için “Helal İnşaat Belgesi?” olamaz mı?
Diyanet, evlatlıkların zevce yapılıp yapılmaması ile uğraşacağına, binaların ahlaklı yapılması ile ilgili bir açıklama yapamaz mıydı?
*
Deprem Yönetmeliği ile ilgili yasalarımız bildiğim kadarı ile çoğu Avrupa ülkesinden daha ileride. (1940 yılında bizde yönetmelik varken, çoğu Avrupa ülkesinde yoktu) Yargının bağımsızlığı ne kadar değerli ise, denetimin bağımsızlığı da o denli değerlidir. Denetimleri siyasallaştırmanın sorumlusu yok mu?
*
Saydamlık olgusunu tanımayan sinekler, başlarını devamlı cama çarparlar. Dışarı çıkmak için kanat çırptıkça başlarını çarparlar. Bu davranışlarını akılla değil içgüdüsel yaptıkları için hiç ders almaz, binlerce defa başlarını cama çarparlar.
Depremde binaların niçin yıkıldığı belli… Bir milletvekili, çevresine yetkilileri toplamış… Elinde bir A4 kağıdı birkaç renkli kalem, memleketin imarını belirliyor:
“Şuraya üç bin adet, şu organizenin arkasındaki arsaya adet, güneydeki şu tarlaya da iki bin adet…” Bu arkadaş yap – boz parçası saymıyor… İnşa edilecek binaların, nereye inşa edileceği talimatını veriyor…
Allah, bizi, sadece yıkımlardan değil, böyle içgüdülerinden arınmamış, kendini akıl ile donatmamış yöneticilerden de korusun… En büyük afet budur.
Böyle yöneticiler, bu halka reva mı?
*
Doktor, avukat vs meslek gruplarında “Mesleki sorumluluk sigortası” var. Siyasiler için neden yok? Örneğin, “Siyasi Karar Mesuliyet Sigortası” neden olmasın?
*
Deniyor ki, “Yıkılan binalar 2000 yılından önce yapılanlardır…”
Baba akşam eve gelir bakar ki iki oğlu kavga etmiş birbirlerini yaralamışlar. Baba için hangi oğlun haklı ya da haksız olduğu ne fark eder? Ev mutsuz ev!
Devlet babadır. Yıkılan binanın hangi yıl inşa edildiği ne fark eder? Hani devlette devamlılık ilkesi?
*
"Allah iradeli eylemlerin kaderini, emanet ettiği iradeye bağlamıştır. İradenin kendisi Allah'ın kaderidir. İnsan iradeli eylemlerinden sorumludur. Onu sorumlu tutan da iradeyi ona emanet eden Allah'tır. İradeli eylemler alanında insanın kaderi seçmektir…”
Hasan El Basri böyle diyor. (Bkz. Kader Risalesi)
Hayatında bir kez matematik problemi çözmemiş, bir felsefe kitabı okumamış, bir kez tiyatroya gitmemiş, bir kez konçerto dinlememiş kişi, imar konusunda söz sahibi oluyor.
Bu bir kader planı mıdır?
Bilmiyorum. Ben yine Hasan El Basri okumaya devam edeyim.
*
İmar Barışından anladığım: Paranı ver, hukuksuzluğuna göz yumayım… Ama sorumluluk sana aittir…”
Parasını veren kanunsuzluğu meşrulaştırıyor, sorumluluğu üstleniyor.
Körleşmenin maksimum seviyesi…
Kafama takılıyor, yetki devredilebilir, ama sorumluluk devredilebilir mi?
O zaman “Fay” ile barışın; parasıyla değil mi?
*
Siyaset bir meslek midir? (Bilim insanlarına soruyorum)
Siyaset tutkunluğu bir hastalık mıdır? (Bunu da psikologlara soruyorum)
*
İBB, binaların depreme dayanıklı olup olmadığı konusunda hızlı tarama girişiminde bulundu. Her 100 kişiden 70’i bu taramaya izin vermedi. Gerekçe: Ya bina dayanıksız ise…
Soru: Gerçeği öğrenmek istemiyoruz. Gerçekten o denli koparıldık ki, imaj, gerçeğin önüne geçti…
Hangisi daha yıkıcı, sarsıcı depremler mi? Gerçeklerden korkmak mı? (Bağımsız olarak üzerinde düşünme ve yazma konusudur)
*
1-Bilim insanlarına göre bu depremin olacağı biliniyordu. (Yani kaba deyimle hesaba alınmamışlar.) Bu denli yok sayılmak, kimseyi rahatsız etmiyor mu? Bilimin bu denli değersizleştirilmesinde kabahat sadece siyasilerin mi?
(Bu da başka bir yazının konusu)
*