Nereden bakmalıyız
Akşam televizyonların ana haber bültenlerine bakmaya korkar olduk.
Acaba bir çocuk mu çeşitli şekilde istismar edilerek öldürüldü, yoksa bir kadın cinayeti haberi mi var? Ya da hayvanlara yapılan işkenceler mi, bugün hangi yürek dağlayacak, izlerken insanlığımızdan ürpereceğimiz, utanacağımız hangi haberler kanallardan servis edilecek diye haberlere bakamaz olduk.
Yalnızca bunlar mı, bazen kendine şifa dağıtmak için vazifeli doktorları darp edip, bıçaklayan, kafasını gözünü patlatan magandaları, bazen de, insanları anlamamak için kanunları perde eden doktorları, ya da diğer sağlık çalışanlarını gördük insana eza eden…
En son yaşadığımız hadise hepimizi derinden sarstı. 82 yaşında kendisi gibi yaşlı ve eve kapalı yaşayan hanımına ilaç yazdırmak için gittiği aile hekimi “hastayı görmeden ilaç yazmam” diyerek, empati yapmak, ya da devlet ve devleti temsil edenler vatandaş için vardır “insanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturu yerine hizmet vermemek için bürokratik yollara, hukuksal kılıflara baş vurarak vicdanları sızlattılar.
Oğlum/kızım doktor olsun, “-büyünce ne olacaksın” “polis olcam abi” diyen çocuklarımız doktor oldu, polis oldu ama insan olmadı, olamadı.
Her gün haberlerde bir öncekinden daha vahşi yapılmış, cinayet, tecavüz, işkence, gasp haberlerine tanık oluyoruz yapılan haberlerden bekliyoruz ki caydırıcılık olsun, bekliyoruz ki toplumsal bilinç gelişsin, bekliyoruz ki yapılanın yanına kar kalmayacağını görenler bundan bir ders alsın
Heyhat!!!
Durum tam aksiyle mâkes buluyor, her gün gördüğümüz dehşet manzaraları artarak devam ediyor. Sanki yapılan haberler, o yürek burkan görüntüler hiç azalmıyor, artıyor. Yani aksülamel yapıyor. Sanki televizyonlardan bu vahşilikleri izleyenlerin ve içinde bir canavar besleyenlerin halk değimiyle “eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmek” misali içindeki vahşeti harekete geçiriyor ekranlardaki vahşet hız kesmeden devam ediyor.
Peki, ne yapacağız? Dün kaldırım taşı ile başı patlatılan doktora üzülüyorduk, bugün doktorun keyfiliği ile 82 yaşındaki bir dedeye yapılana ağlıyoruz? Nerede hata yapıyoruz?
Evet, biliyorum çok klişe bir tespit veyahut söylem olacak ama maalesef hakikat bu, hatanın başı eğitim, eğitim yine eğitim…
Evet, eğitim en temelde 2 kısımdan oluşur hatta 3’de denilebilir. Birincisi aileden gelen eğitim. Çocuğun altı yaşında anasından aldığı eğitim ona altmış yaşında da tesir eder. Yani kariyer peşinde koşan ebeveynler, çocuğunun bir dediğini iki etmeyen aileler çocuklarınızı doktor, mühendis yaptınız ama sizler onlara hasret yaşıyorsunuz, belki bir huzur evinde… İkicisi maarif vekâletince yani okullarımızda ki eğitim, bir üçüncüsü de irfan eğitimi bunun resmi bir okulu yok, resmi bir teşekkülü yok ariflerden alınır.
Bugün etrafıma bakıyorum, iş arkadaşlarımdan gözlemliyorum para biriktiriyorlar, “ne yapacaksın?” diye soruyorum ilkokul birinci sınıfa giden kızına matematik dersi aldıracakmış… Bir başkası su balesine göndermek peşinde ama parası yok, bir diğeri piyano dersine başlatmış…
Evet, toplumun en gözde mesleği, çok para kazandırıyor, iş bulma sorunu yok, üstelik çok havalı bir meslek doktorluk, az mı okuyor bir uzman hekim sadece yüksek eğitim de 10 yıl ömür harcıyor. Bir polis, o polisler ki dedenin doğrudan ölümüne sebep olan o polisler henüz bilmiyoruz ama öyle düşünüyorum ki 4 yıllık fakülte mezunu olup, kendi mesleğine atanamadığı için ek bir eğitim alarak polis olarak atanmışlardır. Kim bilir belki öğretmen ya da mühendislerdir kim bilir.
Peki, sonuç ne insanlık yok, iş ahlakı yok, vicdan tefessüh etmiş durum ortada…
Demek ki kariyer odaklı, kazanma odaklı, perestiş, şaşa, gösteriş budalası şeklinde yetiştirilen, bu minvalde yönlendirilen çocuklarımız, geleceğimiz, bizim aydınlığımız değil, bizim karanlığımızdır. Her ağzımızı açtığımızda eğitim diyoruz lakin her gün izlediğimiz vahşet haberlerinin ya maktulü ya katili bakıyoruz ya öğretmen, ya avukat ya da bir doktor… O zaman nasıl bir eğitim? Evet, eğitim ama nasıl bir eğitim soru bu, sorun da bu zannımca…
Bilal Dursun Yılmaz