Hattat Uğur Derman:
Ruhu Bedenine Aksetmiş Sanatkâr
Onu gördüğümde yanına yaklaştım. Sizinle bir röportaj yapmak istiyorum dediğimde çok nazik tavırla nereden geldiğimi, hangi gazete için röportaj alacağımı sordu. Kendimi tanıttıktan sonra bana randevu verdi. Röportaj için buluştuğumuz da karşımdaki kişinin naifliği beni o kadar çok etkilemişti. Gerçekten bir İstanbul Beyefendisiydi. Konuşmasındaki üslubu, hareketlerindeki inceliği sizi o kadar etkiliyor ki böyle birinin karşısında nasıl hareket edeceğinizi bilemiyorsunuz. Buraya kadar bahsini ettiğim kişi Prof. Dr. Uğur Derman. Hat sanatındaki inceliği, zarafeti ruhuna yansıtan kişi. Uğur Derman’la eskimez yazının usta ellerde nasıl bir güzellik kazandığını günümüze kadar nasıl ayakta kalabildiğini konuştuk.
Bilal Dursun YILMAZ: Hocam öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Uğur DERMAN: 1935 doğumluyum. Asıl mesleği eczacılık olan biriyim. Üniversite talebeliğim yıllarında Osmanlı yazısını öğrendim ve sonra da hat sanatına merak sardım. Hat sanatına İstanbul’da pek çok sanatlarda hüner sahibi olan Necmettin Okyay'ın yanında başladım. 1955 yılından 1976'daki vefatına kadar hiç ayrılmadık, devamlı beraber çalıştık. Hat sanatıyla ilgili araştırmalar o zamanlarda yetersizdi ve ben de kendimi bu alana verdim. Yani hat sanatı ve hattatlar hakkında tarihî ve ilmî araştırmalar yaptım. Şimdiye kadar bir kısmı kitap olan 350'nin üzerinde de neşriyatım var ve bunlar hep bilinen, sağdan soldan hemen makaslama usulü olan şeyler değil, araştırma mahsulü, çoğu orijinal, makale, tebliğ ve kitapçıklardır.
BDY: Tarihî süreç ve Türklerin hat sanatına sahip çıkmasıyla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
UD: Bu sanat önce Arap âleminde ortaya çıkmış. Milâdî tarihle 800’lerden itibaren yavaş yavaş gelişmiş. Gaye Kur’ân-ı Kerîm'i en güzel şekilde ve yanlışsız yazabilmek, sonra giderek İslâm âlemine yayılmış. Meselâ İran sahasındaki pek çok milletten, Herat İmparatorluğu’ndan Timurlu İmparatorluğu’na kadar fevkalâde ileri gitmiş. Memlüklülerde fevkalâde ileri gitmiş, Abbasîlerde yine öyle. Sonra gerilemeye başlamış. Osmanlı bu işi tam manasıyla ele almış. İstanbul hat sanatının merkezi olmuş, İstanbul’dan uzaklaştıkça da sanat değeri düşmüş. Türk Cumhuriyetleri’nde bugün hat sanatını anlayan yok, eser de kalmamış zaten. Şimdi Herat İmparatorluğu’nun Herat’ta harabeleri vardı. Ancak harabelerine rastladığımız bu İmparatorluğun hat sanatı eserleri tamamen yok olmuş durumda. Afganistan'da o Timurlu devri Ali Şir Nevaîler, Hüseyin Baykaralar. O devirde bu sanatla ilgili meselâ Bay Sungur, Timur'un torunu 40 büyük sanat merkezinde bu sanatın icrasını gerçekleştirmiş ve çok güzel eserler vermiştir. Bugün oradaki eserlerin çoğu Topkapı Sarayı’nda, Chester Beatty'de veya Metropolitan Müzesi’nde bulunmaktadır. Nerdeyse onların elinde bir tek şey bile yok. Onun için bu gün bir şey beklenmez. Evet, durum bu.
Harf İnkılâbıyla Gelen Sekteler, Kültürsüz Zengin Müslümanların Değerini Kavrayamaması Hüsn-ü Hattın Devrini Bitirdi
BDY: Tevatür durumuna gelmiş bir söz var. Kur’ân-ı Kerîm Arabistan'da indi, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı. Bu herhalde hat sanatının Türklerde nerelere geldiğini ifade etmesi bakamından önemli bir değerlendirme. Bugün gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu sanat devrini tamamladı mı?
UD: Arap harflerine bağlı olduğu için haliyle harf inkılâbından sonra gözden düşmüş bir sanattır. O dönemde Osmanlı devrinde isim yapmış olan 3–5 hattat artık fazla yazamamaya başlamış. Hat yazısına istek azalmış. Bu isteksizlik gittikçe artmıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısında süratle öğrenenler azalmış. Benim hocama benden başka bir iki talebe geliyordu. Fakat sonradan yeni nesilde bir merak başladı. Bugün 40 yaşında olan 60 sonrası doğan gençlerde bir merak başladı ve hattı öğrenmeye başladılar. Hoca bulamadıkları zamanda da bir iki hatta bakarak öğrenmeye başladılar. Bir de İstanbul’da bir kuruluş var. IRCICA, İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi. Bu kurum 1986'dan itibaren her 3 yılda bir bütün dünyaya açık bir müsabaka tertip ediyor. Bu müsabakalar hat sanatı yeniden gündeme getirdi. Tabii, bu sanat çok sabır isteyen bir sanat. Yıllarca uğraşılacak bir sanat. Öyle çabuk öğrenilecek bir şey değil. Yani emek veren çok kıymetli gençler olduğu gibi 3 ayda öğrendiğini sanan kimseler de var. Hiçbir işe yaramıyorlar tabii. Hat sanatı gündemden düşmüş değil ama nedense bu aslında İslâmi bir sanat olduğu halde Müslümanlar arasında rağbet görmüyor. Zengin bir Müslüman’ın genç bir hattata bir değil on yazı yazdırıp duvarlarına astırması gerekirken, o bunun yerine bir yere yardım etmeyi tercih ediyor. Böyle bir sanatı ayağa kaldırmayı düşünemiyor. Kültürsüzlükten.
BDY: Cumhuriyetle birlikte bu alandaki daralma, gerileme sebeplerinden bahseder misiniz?
UD: Harf inkılâbıyl