Hayatımızda yeni bir sayfa açmak… Defalarca denemişizdir, hayatımızda yeni bir sayfa açmayı. Bazen açılan sayfayla beraber hayata karşı duruşumuz kavileşmiş, kimi zamanda hüsranla neticelenen sonuçlar… En azından, deneyebilme iradesi bile doğruya atılan bir adım.
İnsan niçin hayatında yeni bir sayfa açmak ihtiyacı hisseder? Demek ki yolunda gitmeyen bir şeyler var. Evet, rotasında olmayan şeylerin insanda bıraktığı tortular rahatsız eder insanı. Nasıl ki güneş sisteminde dünya ve her şeyin bir yörüngesi var, aynı usulde insanın da belirlenmiş bir yörüngesi vardır. Bu yörünge kulluk yörüngesidir. İnsan zaman zaman gafletle, hataya düşerek, nefsine uyarak bunun dışına çıkar; fakat orada kalamaz, kalmamalıdır da.
Hayatımızda yeni bir sayfa açma ihtiyacı, insanın kendi varoluş (ontolojik) sorgusu sonucudur. İnsanın oluşu bir sürece tabidir, bu süreç tamamlandığında ancak kâmil manada insan gerçekleşir. İnsana verilen süre en doğru bir şekilde taksim edilmelidir. Bu taksimatı en mükemmel numunesini Efendimiz (AS) hayatında görüyoruz. Bu süre içerisinde varoluş gayesinden uzaklaştıkça, insan tekrar tekrar deneyerek yeni bir sayfa açar hayatında. Varoluş gayemiz bunu ilzam eder insana.
Yeni bir sayfa yeni bir iklim demektir; her ikliminde kendine göre şartları vardır. Nasıl ki kış geldiğinde, giyinmemiz kışın şartlarına göre oluyorsa, hayatımızda yeni bir sayfa açma olarak ifadelendirdiğimiz, hayatımızda yapmış olduğumuz hatalara nedamet duymak; akabinde iradi bir durum olan tövbe gerçekleşir. Malumunuz olduğu üzere, bu iradeyi kuşananların, yaratanın karşısındaki kıymeti malumdur.
İradeyi istikamet üzere tutmak…İradenin sözlük manası, “dilemek, istemek”. İradi bir hayat, mihrakı olan hayattır. Aksi ise nefis mihrakında yaşanan bir hayattır. Hayatı hangi merkezde yaşamak isterseniz, onun yolu açılır insana. Tabi ki Müslümanın iradesi varoluş gayesini tahakkuk ettirmek üzere gayret eder. İnsanda nefis, akıl, kalp, ruh vardır, bunların hepsinin dünyaya ve hayata bakışı, nüfuz edişi farklılık arz eder. Nefis dünya ve dünyanın süsünden öteyi bilemez gidemez. Akıl kâinata bakar ve onun bir sahibi olduğunu anlar, kalp onu zikreder, ruh ise yüksek irtifalarda müşahede etmeye matuftur.
Hayatımızda açılan sayfa iklimini bulamayınca direnmek zor. Nefis, dünyayı vakumluyor adeta. Nefsinin üzerine basan dünyayı da ayaklarının altına alır. Gaye, irade, gayret insandaki iklimin oluşmasını sağlayacak unsurlar. Bunlar kuşanılmadan gaye tahakkuk etmez. Gayenin tahakkukunda içtimai şartları da göz ardı edemeyiz. İçtimai iklim şartlarının da insanın ulvi maksadına hizmet edecek şekilde inşası gerekir. Fertte inkılap eden kıymetlerin cemiyete, cemiyetinde ferdi hakikat yolculuğunda yol emniyetini sağlayacak bir şekilde tanzim edilmesi kaçınılmazdır.
İnsan bulunduğu halini merak ediyorsa, ruhunda odaklanmış güzel ahlakının durumuna baksın. İmam Gazalinin ifadesiyle, “Güzel ahlak ve sıfatlar sana bu dünyada verilmiş küçük bir cennettir. Kötü ahlak ve sıfatlar da küçük bir cehennem sayılır. Her birinden hakiki cennet veya cehenneme açılan kapı vardır” Evet; dünyadaki cennet güzel ahlaktır. Düşünün ki güzel ahlakın cemiyette görünür hale geldiğini ve onun ikliminde insanın halini. Önce o cenneti ailede sonra cemaat ve cemiyette tahakkuk etmesini. Güzel ahlak aynı zamanda istikameti koruyan ana saiktir.
İstikamet ve istikamet üzere kalma ve o hal üzere ölmek, nasip meselesi… Nasıl bir hal üzere insan ölmek isterse, ona göre yaptığı tüm işlerini azami bir hassasiyet süzgecinden geçirerek, enfüsi aleminde şuur süzgeci oluşturmalıdır.
Peygamber varisleri ne kadar güzel ifade etmişler: En büyük keramet istikamettir.
Bülent CİVAN