CANLARINI VE AŞKLARINI VATANI İÇİN FEDA EDEBİLENLERE SELAM OLSUN!
En zor neyini verirsin? deseler, herhalde CAN!!! denir. Zira verilecek en zor şey herhalde can olsa gerek.
Malınızı...
Paranızı...
En sevdiğiniz bir eşyayı gözümüz kapalı verirsiniz.
Amaaa iş cana geldimiiiii, işte orada duruluyor.
Oysa bu millet öyle necib bir millet ki...
SÖZ KONUSU VATAN!!!,
BAYRAK!!!
EZAN!!!
KURAN oldu mu, sakın olaki yanlis nir ifâde kullanmayın. Yanından dahi geçmeyin.
İşte o zaman yaralı bir aslan gibidir. Sakın olaki yanında durmayın!!! Bazılarının ağızlarında peselenk yaptığı gibi boşu boşuna ağzımızın içinde gevelenecek bir söz değildir VATAN.
Aşklarını...
Sevdalarını...
Sevdalıklarını dahi bir kenara bırakırlar.
"Önce vatan!!!"
"Vatan yoksa ne ben varım, nede sevdam" diyen vatana bayrağına sevdası gibi sevdalı aslan yürekler, yürekliler vardır.
..........
Eski bir İstanbul hanımefendisi anlatıyor ;
Yıl 1919. İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim.
Güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar.
Biri avukatmış. Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim. Nişanlandık. Nişanlımı seviyordum.
Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum.
Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı. (Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş) dediler. Alt üst oldum.
Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu…
Yıkıldım... Nişanı atıp, ayrıldık. Aradan 5 yıl geçti. Evlenmiştim. Bir de çocuğum olmuştu.
1924 yılıydı.
Artık ülkemiz özgürdü.
Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona.
Oğlum yanımdaydı.
Beni görünce titredi, ceketini düğmeledi.
Saygı göstererek durdu önümde.
-Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim, dedi.
-Olur, dedim. Bir büroya girdik.
Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda adı yazıyordu. İçerde yardımcıları çalışıyordu.
-Siz gerçekten avukat mısınız? dedim.
-Evet, dedi.
-Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz? diye sordum.
Durdu, başı öne eğildi.
-Beni affedin, dedi.
-İstanbul işgal altındaydı. Her taraf İngiliz askeri kaynıyordu. Her şeyi didik didik arıyorlardı. Biz de Anadoluya, Milli kuvvetlere ancak, cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk.
Bu ülke için hayati bir işti.
Bunu size bile söyleyemezdim... !!!!
BU VATANI CANLARINI VE AŞKLARINI FEDA EDEBİLENLERE BORÇLUYUZ.
MEKANLARI CENNET OLSUN... !!!!
Yıl 2019...
Varın gerisini siz düşünün?
Selam ve dua ile.
Bülent ERTEKİN