Fatih YILMAZ
Köşe Yazarı
Fatih YILMAZ
 

SOSYAL MEDYADA KUDÜS MÜDÂFAASI

     Her şey Amerika’da yapılan son seçimlerde yürüttüğü kampanyalar ile bütün insanlığın tepkisini çeken ve ilginç bir şekilde Amerikan başkanı seçilen ırkçı ve İslam düşmanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararını açıklaması ile başladı. Müslüman dünya hızlı ve sert bir şekilde başta sosyal medya olmak üzere her alanda tepki vermeye başladı. Tabi ki en hızlı ve yoğun karşı koyuş sosyal medya üzerinden başladı ve devam etti, çünkü sosyal medya artık adeta vücudumuzun bir parçası haline geldi. Hemen elimizin altında, mermisi namluya verilmiş ve tetiği çekilmeye hazır bir silah gibi.       Bu zelil açıklamanın ertesi günü bir arkadaşımız Google’da “İsrail’in başkenti” diye arama yaptığını ve karşısına “İsrail’in başkenti Kudüs” cevabı çıktığını söyledi. Hemen akıllı telefonumdan teyit etmek üzere ben de yazdım ve aynı sonuçla karşılaştım. Bu satırları yazarken tekrar baktım yine aynı şekilde “İsrail’in başkenti Kudüs” sonucu çıkıyordu. Yani Kudüs İslam’ındır, Kudüs kırmızı çizgimizdir, yıkılasın İsrail gibi sloganlarla atılan belki de milyarlarca twittten, milyarlarca sosyal medya paylaşımından sonra. İslam İşbirliği teşkilatının toplanmasından ve sonuç bildirgesini yayınlamasından sonra. Günlerce sokaklarda yapılan sayısız eylemlerden, basın açıklamalarından, İstanbul Yenikapı’da ve Ankara’nın göbeğinde yapılan mitinglerden sonra. İslam dünyasının dört bir tarafında yapılan milyonların katıldığı sayısız eylemlerden sonra hala Google’a İsrail’in başkentini sorduğunuzda size utanmadan, sıkılmadan gayet net bir şekilde Kudüs cevabını veriyor.       Eğer Facebook, Twitter gibi sosyal medya kanallarına Trump’ın açıklamasının olduğu gün kendini nasıl hissediyorsun diye sorma imkânımız olsaydı muhtemelen “bomba gibi” cevabını alırdık. Çünkü bu mecralar, kanallar, uygulamalar Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak görmek isteyenlere ait. Bunun yanında özellikle sosyal medya başta olmak üzere yine sayısız çalışma büyük İsrail projesine hizmet etmek durumundadır.      Ortadoğu diye pazarlanan ama esasen bizim için yakın doğu olan topraklarda büyük İsrail projesinin ne olduğunu anlamadan, İsrail’in nasıl kurulduğunu bilmeden, doların nasıl ve kimler tarafından dünya parası yapıldığını, medyanın asıl işlevini, sosyal medyanın ne amaçla kurulup aslında nelere hizmet ettiğini bilmeden Trump’ın Kudüs açıklamasını anlayamayız. Ne zaman bu ve benzeri olaylar yaşansa ilk olarak Arap Baharını hatırlayın. Nasıl olur da bilmem kaç tane İslam ülkesini dolayısıyla milyonları etkileyen bir olay sosyal medyadan başlayıp yine sosyal medya üzerinden devam eder bağlamında düşünün.      Dikkat ederseniz batı dünyasının liderlerinin hiç bağırdığını göremezsiniz. Sessiz ve sakin açıklamalarla kararlarını ilan ederek başta İslâm dünyası olmak üzere kimseyi dikkate almadan yollarına devam ederler. Onlar adeta dünyanın efendileri gibi konuşup, yapıp ve yol alırken bizler, sosyal medyadan, meydanlardan bağırıyor, toplantılar yapıp dağılıyoruz. Onların dediği oluyor, biz sadece izliyoruz. Onlar üretiyor, biz sadece tüketiyoruz. Onlar yapıyor, biz sadece konuşuyoruz. Bu durum uzun zamandır aynı şekilde devam ettiği için artık İslâm dünyasının hiçbir tepkisini dikkate almıyorlar.      Peki ne yapılabilir? Tek bir hamleyi bu konu ile alakalı olarak örnek gösterebiliriz. İslâm dünyasının yöneticilerinin yaptırım içeren, sosyal, siyasal ya da ekonomik kararlar alamadığını görüyoruz. O zaman şu yapılabilir. Kudüs davasının savunucusu olan Müslümanların çoğu Facebook’un sahibinin Mark Zuckerberg isimli bir Yahudi olduğunu bilir. Sadece Türkiye’de on milyonlarca ve İslam dünyasında belki de milyara yakın kullanıcısı olan Facebook hesabı olanlar geçici süreliğine de olsa hesaplarını kapatsa. Özellikle şirket, sivil toplum hareketleri ve siyasi partiler hesaplarını kapatmak bir tarafa, akıl almaz rakamlara ulaşan sponsorlu paylaşımlarını kesse nasıl bir etki oluşur hiç düşündünüz mü? Bu belki iktisadi açıdan İslâm İşbirliği Teşkilatının açıklamasından daha etkili bir hamle olurdu.      Şimdi gelelim sosyal medyanın Müslümanlara sosyolojik açıdan verdiği zarara. Öncelikle şu konuya dikkat çekmek istiyorum. Sadece Kudüs sürecini değil, aşağı yukarı on yıldan fazla zamandır Müslümanların saha refleksini kaybettiğini görüyoruz. Bizim inancımıza yapılan her türlü saldırıya mutlaka cevap veriyoruz ama cevap verme şeklimiz haddinden fazla pasifleşti. Bunu, sosyal medyadaki tepki sayısının bazen meydanlara yüzde bire varan oranlarda yansıdığından net bir şekilde anlayabiliriz. Eğer sosyal medyada paylaşılan Filistin davası ile alakalı bir basın açıklaması duyurusunu bin kişi beğeniyor ve açıklamaya on kişi geliyorsa orada farklı şeyler oluyor demektir.      İşte tam da değinmek istediğimiz nokta burası. Şu an zihinlere oturan en büyük yanılgı şudur; tebliğ, mücadele ya da insanlığa faydalı işler yapma gayreti sadece sosyal medya üzerinden yapılamayacak kadar önemlidir. Hemen ardından şunu da ekleyelim. Aynı kavramlar bugünün dünyasında sosyal medyayı kullanmadan da savunulamayacak kadar önemlidir. Bizim dikkat çekmek istediğimiz konu sosyal medyanın bize farkında olmadan vurmak istediği sanal prangadır. Bugün hepinizin mutlaka bir tane sabah akşam sosyal medyadan durmadan paylaşım yapan ama evinden çıkmayan, hareket kabiliyetini yitirmiş, aksiyonun verdiği heyecan ve etkiyi unutmuş tanıdığı vardır. İşte bunlar asıl kendine getirilmesi gereken kitle olarak duruyor.      Geleneksel medya dönemlerinde yani tek yönlü iletişimin hâkim olduğu, insanların sadece dinleyici ya da izleyici olduğu dönemlerde tepki ister istemez aksiyona dönüşüyordu. Çünkü yaşanan hadiseler karşısında bir söz dahi söyleyemeyen bireyler meydanlarda hızlı bir şekilde organize olabiliyorlardı. Sosyal medya ile gelişen çift yönlü iletişim insanlara oturdukları yerden kendilerini düşüncelerini ifade edebilme imkânı verince artık insanlar yerlerinden kalkamaz hale geldiler. İşte bütün bunlar asla bir takımın tesadüfi teknolojik gelişmeler olarak ifade edilemez. Her sosyal medya ya da teknolojik yeniliğin mutlaka psikolojik ve sosyolojik açıdan da değerlendirildiğini bilmek durumundayız. Yoksa Amerika’da bazı devlet yetkililerinin sosyal medya kanallarının kurucuları ile zaman zaman yaptıkları toplantıları ve ne amaçla bu toplantıların yapıldığını izah edemeyiz.      Özet olarak sosyal medya kanalları esasen sosyalleşmenin önünde en büyük engel olan, insanı içtimai hayattan kopararak sanal bir hayata hapseden, RTÜK uygulamalarına takılmadan her türlü ahlaksız ve şiddet içerikli yayının kolaylıkla ulaşılabildiği teknolojik bir hapishaneye dönüşmüştür. Müslümanlar Osmanlı’dan sonra kürsüyü kaybetti. Kürsüden kasıt birlik, beraberlik, söz sahibi olmak ve tek merkezden güçlü ve yaptırım kabiliyeti olan sağlam bir irade demektir. İşte bugün yaşadığımız modern zamanın sorunları başta olmak üzere o tarihten itibaren yaşadığımız bütün sorunlar kürsünün kaybedilmesinden sonra başladı. Tabi bütün bu olumsuzlukların yanında şunu da ifade etmekte fayda var. Kutsal, ortak değerlerimize saldırı olduğunda Müslümanlar olarak bizlerin hala hızlı bir şekilde organize olarak bir araya gelebilme kabiliyetini kaybetmemiş olmamız sevindirici. Tüm eksiklerimizle birlikte.       Her şeye rağmen Kudüs İslâm’ındır, Müslümanlar Kudüs’ten ve Filistin davasından asla vazgeçmeyecektir. Fatih Yılmaz (@agdfatihyilmaz)   https://twitter.com/agdfatihyilmaz?s=08
Ekleme Tarihi: 15 Ocak 2018 - Pazartesi

SOSYAL MEDYADA KUDÜS MÜDÂFAASI


     Her şey Amerika’da yapılan son seçimlerde yürüttüğü kampanyalar ile bütün insanlığın tepkisini çeken ve ilginç bir şekilde Amerikan başkanı seçilen ırkçı ve İslam düşmanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararını açıklaması ile başladı. Müslüman dünya hızlı ve sert bir şekilde başta sosyal medya olmak üzere her alanda tepki vermeye başladı. Tabi ki en hızlı ve yoğun karşı koyuş sosyal medya üzerinden başladı ve devam etti, çünkü sosyal medya artık adeta vücudumuzun bir parçası haline geldi. Hemen elimizin altında, mermisi namluya verilmiş ve tetiği çekilmeye hazır bir silah gibi. 
     Bu zelil açıklamanın ertesi günü bir arkadaşımız Google’da “İsrail’in başkenti” diye arama yaptığını ve karşısına “İsrail’in başkenti Kudüs” cevabı çıktığını söyledi. Hemen akıllı telefonumdan teyit etmek üzere ben de yazdım ve aynı sonuçla karşılaştım. Bu satırları yazarken tekrar baktım yine aynı şekilde “İsrail’in başkenti Kudüs” sonucu çıkıyordu. Yani Kudüs İslam’ındır, Kudüs kırmızı çizgimizdir, yıkılasın İsrail gibi sloganlarla atılan belki de milyarlarca twittten, milyarlarca sosyal medya paylaşımından sonra. İslam İşbirliği teşkilatının toplanmasından ve sonuç bildirgesini yayınlamasından sonra. Günlerce sokaklarda yapılan sayısız eylemlerden, basın açıklamalarından, İstanbul Yenikapı’da ve Ankara’nın göbeğinde yapılan mitinglerden sonra. İslam dünyasının dört bir tarafında yapılan milyonların katıldığı sayısız eylemlerden sonra hala Google’a İsrail’in başkentini sorduğunuzda size utanmadan, sıkılmadan gayet net bir şekilde Kudüs cevabını veriyor. 
     Eğer Facebook, Twitter gibi sosyal medya kanallarına Trump’ın açıklamasının olduğu gün kendini nasıl hissediyorsun diye sorma imkânımız olsaydı muhtemelen “bomba gibi” cevabını alırdık. Çünkü bu mecralar, kanallar, uygulamalar Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak görmek isteyenlere ait. Bunun yanında özellikle sosyal medya başta olmak üzere yine sayısız çalışma büyük İsrail projesine hizmet etmek durumundadır.
     Ortadoğu diye pazarlanan ama esasen bizim için yakın doğu olan topraklarda büyük İsrail projesinin ne olduğunu anlamadan, İsrail’in nasıl kurulduğunu bilmeden, doların nasıl ve kimler tarafından dünya parası yapıldığını, medyanın asıl işlevini, sosyal medyanın ne amaçla kurulup aslında nelere hizmet ettiğini bilmeden Trump’ın Kudüs açıklamasını anlayamayız. Ne zaman bu ve benzeri olaylar yaşansa ilk olarak Arap Baharını hatırlayın. Nasıl olur da bilmem kaç tane İslam ülkesini dolayısıyla milyonları etkileyen bir olay sosyal medyadan başlayıp yine sosyal medya üzerinden devam eder bağlamında düşünün.
     Dikkat ederseniz batı dünyasının liderlerinin hiç bağırdığını göremezsiniz. Sessiz ve sakin açıklamalarla kararlarını ilan ederek başta İslâm dünyası olmak üzere kimseyi dikkate almadan yollarına devam ederler. Onlar adeta dünyanın efendileri gibi konuşup, yapıp ve yol alırken bizler, sosyal medyadan, meydanlardan bağırıyor, toplantılar yapıp dağılıyoruz. Onların dediği oluyor, biz sadece izliyoruz. Onlar üretiyor, biz sadece tüketiyoruz. Onlar yapıyor, biz sadece konuşuyoruz. Bu durum uzun zamandır aynı şekilde devam ettiği için artık İslâm dünyasının hiçbir tepkisini dikkate almıyorlar.
     Peki ne yapılabilir? Tek bir hamleyi bu konu ile alakalı olarak örnek gösterebiliriz. İslâm dünyasının yöneticilerinin yaptırım içeren, sosyal, siyasal ya da ekonomik kararlar alamadığını görüyoruz. O zaman şu yapılabilir. Kudüs davasının savunucusu olan Müslümanların çoğu Facebook’un sahibinin Mark Zuckerberg isimli bir Yahudi olduğunu bilir. Sadece Türkiye’de on milyonlarca ve İslam dünyasında belki de milyara yakın kullanıcısı olan Facebook hesabı olanlar geçici süreliğine de olsa hesaplarını kapatsa. Özellikle şirket, sivil toplum hareketleri ve siyasi partiler hesaplarını kapatmak bir tarafa, akıl almaz rakamlara ulaşan sponsorlu paylaşımlarını kesse nasıl bir etki oluşur hiç düşündünüz mü? Bu belki iktisadi açıdan İslâm İşbirliği Teşkilatının açıklamasından daha etkili bir hamle olurdu.
     Şimdi gelelim sosyal medyanın Müslümanlara sosyolojik açıdan verdiği zarara. Öncelikle şu konuya dikkat çekmek istiyorum. Sadece Kudüs sürecini değil, aşağı yukarı on yıldan fazla zamandır Müslümanların saha refleksini kaybettiğini görüyoruz. Bizim inancımıza yapılan her türlü saldırıya mutlaka cevap veriyoruz ama cevap verme şeklimiz haddinden fazla pasifleşti. Bunu, sosyal medyadaki tepki sayısının bazen meydanlara yüzde bire varan oranlarda yansıdığından net bir şekilde anlayabiliriz. Eğer sosyal medyada paylaşılan Filistin davası ile alakalı bir basın açıklaması duyurusunu bin kişi beğeniyor ve açıklamaya on kişi geliyorsa orada farklı şeyler oluyor demektir.
     İşte tam da değinmek istediğimiz nokta burası. Şu an zihinlere oturan en büyük yanılgı şudur; tebliğ, mücadele ya da insanlığa faydalı işler yapma gayreti sadece sosyal medya üzerinden yapılamayacak kadar önemlidir. Hemen ardından şunu da ekleyelim. Aynı kavramlar bugünün dünyasında sosyal medyayı kullanmadan da savunulamayacak kadar önemlidir. Bizim dikkat çekmek istediğimiz konu sosyal medyanın bize farkında olmadan vurmak istediği sanal prangadır. Bugün hepinizin mutlaka bir tane sabah akşam sosyal medyadan durmadan paylaşım yapan ama evinden çıkmayan, hareket kabiliyetini yitirmiş, aksiyonun verdiği heyecan ve etkiyi unutmuş tanıdığı vardır. İşte bunlar asıl kendine getirilmesi gereken kitle olarak duruyor.
     Geleneksel medya dönemlerinde yani tek yönlü iletişimin hâkim olduğu, insanların sadece dinleyici ya da izleyici olduğu dönemlerde tepki ister istemez aksiyona dönüşüyordu. Çünkü yaşanan hadiseler karşısında bir söz dahi söyleyemeyen bireyler meydanlarda hızlı bir şekilde organize olabiliyorlardı. Sosyal medya ile gelişen çift yönlü iletişim insanlara oturdukları yerden kendilerini düşüncelerini ifade edebilme imkânı verince artık insanlar yerlerinden kalkamaz hale geldiler. İşte bütün bunlar asla bir takımın tesadüfi teknolojik gelişmeler olarak ifade edilemez. Her sosyal medya ya da teknolojik yeniliğin mutlaka psikolojik ve sosyolojik açıdan da değerlendirildiğini bilmek durumundayız. Yoksa Amerika’da bazı devlet yetkililerinin sosyal medya kanallarının kurucuları ile zaman zaman yaptıkları toplantıları ve ne amaçla bu toplantıların yapıldığını izah edemeyiz.
     Özet olarak sosyal medya kanalları esasen sosyalleşmenin önünde en büyük engel olan, insanı içtimai hayattan kopararak sanal bir hayata hapseden, RTÜK uygulamalarına takılmadan her türlü ahlaksız ve şiddet içerikli yayının kolaylıkla ulaşılabildiği teknolojik bir hapishaneye dönüşmüştür. Müslümanlar Osmanlı’dan sonra kürsüyü kaybetti. Kürsüden kasıt birlik, beraberlik, söz sahibi olmak ve tek merkezden güçlü ve yaptırım kabiliyeti olan sağlam bir irade demektir. İşte bugün yaşadığımız modern zamanın sorunları başta olmak üzere o tarihten itibaren yaşadığımız bütün sorunlar kürsünün kaybedilmesinden sonra başladı. Tabi bütün bu olumsuzlukların yanında şunu da ifade etmekte fayda var. Kutsal, ortak değerlerimize saldırı olduğunda Müslümanlar olarak bizlerin hala hızlı bir şekilde organize olarak bir araya gelebilme kabiliyetini kaybetmemiş olmamız sevindirici. Tüm eksiklerimizle birlikte. 
     Her şeye rağmen Kudüs İslâm’ındır, Müslümanlar Kudüs’ten ve Filistin davasından asla vazgeçmeyecektir.

Fatih Yılmaz

(@agdfatihyilmaz)   https://twitter.com/agdfatihyilmaz?s=08

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve habergundemim.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.