Bu gün 25 nisan EYS ( Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu ) farkındalık günüdür. Çocuğun zamana yayarak sistematik bir şekilde anne/babasına karşı duygusal olarak bağlarının koparılması olarak tanımlanan EYS; Cinsel, fiziksel, ekonomik istismarlardan çok daha yaygın ve belki de onlardan daha da zarar verici bir istismar türüdür. Ne yazık ki toplumumuzda hala bilinmiyor: DUYGUSAL-PSİKOLOJİK İSTİSMAR ya da kısaca “psikolojik şiddettir.
İnsanlarda psikolojik gelişim daha uzun süreçlidir. Bu nedenle ebeveynleri tarafından yapılacak duygusal-psikolojik istismara karşı özellikle çocuklarımız savunmasızlar ve çok kolay manipule edilmeye açıktır. Üstelik bu istismarın tespiti kolay değil ve henüz literatürde hak ettiği yeri alarak yasalarda yer bulamamıştır.
Psikonet tarafından yayınlanan 2017 basımı Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu kitabının tanıtım yazısında Fuat Torun, EYS'yi şöyle tanımlar;
"boşanmalarda çocuğun programlı bir şekilde bir ebeveyne yabancılaştırılması sonrası ebeveyne yabancılaşma sendromu gelişir. boşanmalarda velayet savaşlarının kazananı yoktur! İyi ebeveynler ilk önce çocuklarını düşünür. Kendi ihtiyaç ve çıkarları için çocuklarını kullanmazlar! İster aynı evde ister farklı evlerde yaşasınlar, çocukların her iki ebeveynle de ilişki geliştirmeye hakları ve ihtiyaçları vardır! çocuklar, şahların savaşında piyon gibi kullanılmamalıdır!"
Duygusal-psikolojik şiddet /istismar çogunlukla dağılan aile çocuklarında rastlanır.
Boşanma hukukunun doğal sonucu "uzlaşma" yerine "uzaklaşmayı" tetiklemektedir. Bundan dolayı boşanan çiftler arasında husumet oluşması maalesef sık rastlanan bir durumdur. Eğer çocuk varsa bu husumet adliye koridorlarının dışına taşarak çocuk üzerinden devam eder.. Eşler bu husumeti bilerek ya da bilmeyerek çocuklarına bulaştırırlar. Diğer ebeveyn aleyhinde yapılan olumsuz konuşmalar bile çocuğu etkiler. Bazı ebeveynler çoğu zaman daha da ileriye giderek çocuğu eski eşe karşı bir silah aracı olarak kullanırlar. Eski eşten intikam almak, ona acı çektirmek, küçük düşürmek için çocuğu olumsuz fikirler ile doldururlar, beynini yıkarlar. Bu duygusal ve psikolojik istismar sonucunda çocuk diğer ebeveynden uzaklaşır, ona yabancılaşır, soğuk, mesafeli ve politik davranmaya, hatta onu kötü, tehlikeli biri olarak algılamaya, onu görmeyi reddetmeye, en uç boyutta iftira atmaya başlar.
Maalesef tek yanlı hukuk sisteminin bir sonucu olarak EYS’yi babalar ve çocuklar birlikte yaşıyorlar artık. Çünkü uzun zamandır yaşamın tek öznesinin kadınlar olduğuna inanıyoruz.
Kurgulanmış bir dünya bu.
Şiddetin mağdurunun kadınlar, failinin erkekler olduğuna dair ön yargılarla beslenen; istatistiklere, bilime ama asıl vicdanlara aykırı olsa da kamuoyu algısıyla oluşturulan büyük resme uygun, yeni bir dünya.
Bu resimde kadraj tamamen kadın odaklı kurgulandığından, sanılanın aksine çocuklar da basit bir nesneden farksız.
Kadının tek özne olduğu bu yeni dünyada Aile Mahkemelerinin velayeti neredeyse tamamen Kadınlara vermesi de Çocuk haczi gibi bir garabetin sürmesi de doğal bir sonuç. Zira çocuk haczi, çocuğu üstün menfaatlerine erişmesi için bir özne olarak değil, özne olan kadının elinde, eski eşe karşı kullanabileceği bir nesne olması adına kurgulanmış bir araç.
Ortak velayete direnilmesinin de EYS’nin görmezden gelinmesinin de temelinde bu nesneleştirme çabası yatıyor.
Acı olansa tüm bu sakat bakış açısının devlet destekli olması.
Devlet, özne olarak kabul ettiği kadının karşısındaki nesneleri çocuk ve erkek olarak çoktan belirlemiş durumda.
Aile Bakanlığının 183 ihbar hattı için yayınladığı propaganda filmleri örneğin...
Masanın altına korkuyla saklanmış bir kız çocuğunun obje olarak kullanıldığı bu tanıtım filmi, tam olarak şöyle son buluyor; “Alo 183; Aile, kadın, çocuk, yaşlı ve engelli destek hattı. Çözümü yalnız aramayın! 183’ü arayın.
İlk etapta bu kamu spotunun öznesinin çocuk olduğu düşünülse de bu bir yanılgı.
Büyük resim çok farklı.
Bu kamu spotunun ile karşılaşan çocuk babasını suçlu, annesini ve kendisini de mağdur olarak konumlandırması nedeniyle sinsice nesneleştiriliyor.
Bizzat kamu spotlarında bile şiddetin hedefinde annesi ve kendisi olduğunu gören çocuk için babasından kendisini koruması gereken bir varlık haline gelmesi ve ondan uzaklaşması doğal bir sonuçtur.
Yani büyük resimde tek özne; kadınlar...
Oysa sanılanın aksine aile içi şiddet sonucunda erkekler, kadınlara yakın sayılarda öldürülmekte. Çocukları katleden cinsiyetse babalardan çok anneler… Anneler, çocuklarını babalardan tam 5,4 kat daha fazla öldürüyor.
Cinayet dışında kalan aile içi çocuğa şiddet rakamlarında da kadınlar yine açık ara önde…
Yani normal şartlarda çocukların babalarından çok annelerinden korunması gerekiyor ama kamuoyu algısı tam aksi yönde.
Meselenin en berbat kısmı ise erkekler üzerindeki tüm bu menfi propagandanın devlet eliyle yapılması zira bu propaganda bizzat yasaların emri…
6284 sayılı yasanın 16/3 maddesi ile özel olarak görevlendirilen televizyon ve radyolar, kadınların ve çocukların durmaksızın devam eden bir erkek şiddetin kurbanı olduğu propagandasıyla görevliler.
Dileğimiz, çocukların şiddetten korunmasında farkındalığı artırmak için zorunlu hale getirilen bu kamu spotlarının başarılı olmamasıdır. Zira başarılı olmaları, çocukları en çok şiddet gördükleri annelerine yönlendirmiş olacak!
İroni gibi görünüyor ama değil. Maalesef yalın gerçek bu!
Çocukların,anne/baba kanatlarından mahrum kalmayacağı, duygusal olarak her iki ebeveynine olumlu düşünceler geliştirerek yetişecegi güzel günler teminatımızdır. Kuşlar tek kanat ile uçamazlar.
Geleceğimizin teminatı çocuklarımızın, kanatlarının koparılmadığı, özgür olarak uçabilecekleri yarınlar için herkesin farkında ve sorumluluk bilincin de olması umuduyla...
Bâki selamlar
Zühtü AKAR
Çocuk Hakları Platformu